Hukuka mukayyet oldum
Fotoğraf: Envato
Birkaç yıl oldu, ‘hukuktan’ (hukukçu olmaktan değil) istifa ettim.
Olup bitenle ilgili hukuki görüşümü soran olduğunda, “Ben hukuktan müstafiyim” dedim, yanıt vermedim.
Yanıt vermedim, çünkü olup biteni hukuk çerçevesinde değerlendirmenin anlamsız olduğunu düşünür olmuştum: Hukuk, öznesi hukuk diliyle kişi addedilenlerin kurdukları ilişkilerin çok basitinden başlayıp içine girdikçe oldukça karmaşıklaşan ve sarsılmaz ama değişen, eksilmez ama çoğalan, kaybolmaz ama yenilenen olmazsa olmaz kabul edilmiş ilkeler üzerinde sistemleştirildiği toplumsal bir kurgu olarak tanımlanabilir. Bu kurgunun sistematik yapısını, sadece bir yerinden değil neredeyse özünden bozarsanız hukuk, öznelerin geliştirdikleri ilişkilerin, ilişkinin taraf edimleri arasındaki toplumsal/ekonomik/siyasal değerler dengesini sağlayan ölçüt olmaktan çıkar. Yani hukuk artık hukuk olmaz! Denge ölçütünün yerini gücün kendine özgü ölçü birimi alır; Güç ölçüt olur, ilişki gücün güçlülüğüne bağlı olarak zaman ve mekanda savrulur; buna ben emirname düzeni derim ki hukukun sistematiğinde değerlendirilip tartışılamaz.
Bu nedenle hukuktan müstafi saydım kendimi.
Yetmedi, cümle alemi ‘müstafi-i hukuk cemiyetleri’ kurmaya çağırdım. Kendim çağırdım, kendim çığırdım. Ciddiye alan olmadı.
Şimdilerde hukukun tükendiğini söylemek olup biteni yorumlamada ilk anlatım cümleciği oldu. Olup biten hukuk mudur, hukuksa evrensel hukuka uygun mudur? Tartışılıyor.
Bu tartışma ortamında hukuku güvence altına almak gerekir diye düşünür oldum.
Ve kendimi hukuka ‘kayyum’ tayin eyledim; hukuka mukayyet oldum.
Ne yaptım?
Hukuk adına tartışmalar sürerken, bir kenarda duraduran hukuku ezilmesin, bozulmasın diye yerden topladım, sakladım. Sakladığım yerin neresi olduğu bir sır ve bu sırrı sadece gökyüzünün ışınları ile yeryüzünün kayaları arasındaki fısıltıyı algılayabilenler çözebilecekler. Aynı fısıltıda, insanoğlu bulup da tahrip etmesin diye saklanılmış özgürlüğün yeri de sır niteliğiyle maddeleşiyor. Bir fısıltıda çifte sır: Önce hukukun bulunduğu yeri saklayan sır; bu sırrı fısıltıda algılayıp çözerseniz hukuku bulacak ve döşeyeceksiniz, sonra döşediğiniz yolda yürürken kulağınızı fısıltıya verecek ve özgürlüğün sırrını algılayacaksınız.
Ama şunu unutmayın: Hukukun olmadığı zamanda ve mekanda, ekosisteme müdahale gökyüzünün ışınlarını, binaların, yolların, nükleer ya da termik santrallerin, onların ve bunların yapımı yeryüzünün kayalarını yok ediyor. Yok edilenler arasında fısıltı kalmaz. Fısıltı kalmayınca sır kaybolur.
Kendimi hukuka ‘kayyum’ tayin eyledim; hukuka mukayyet oldum.
Sır bende.
Sırra ortak olmak isteyen varsa emirname düzenini hukuka özgü değerlerin ölçüleriyle tartışmaktan istifa eder, gelir ortak kayyum olur, hukuka birlikte mukayyet olur.
Gökyüzünün ışınları, yeryüzünün kayaları sönmeden, fısıltı algılanır olmaktan çıkmadan ve sır, sır olarak var iken…
- Yücel Sayman'ın eşinden veda notu 17 Aralık 2021 04:40
- Taburcu olmak/tezkere bırakmak 30 Ekim 2021 23:16
- YAE atışması üzerine 17 Ekim 2021 00:14
- Gülünç bile olmayan bilinçli davranışlar 12 Eylül 2021 00:12
- Makul ve makbul olmayan dilin yakın tarih serüveni 05 Eylül 2021 00:12
- Yıllara meydan okuyan kitap 22 Ağustos 2021 00:13
- Güvenlik/Özgürlük: Son aşamalara doğru 08 Ağustos 2021 00:12
- Sınırları aşan kitlesel hareketlilik 01 Ağustos 2021 00:12
- Yansımalar 27 Haziran 2021 00:30
- Yeşiller Partisi 13 Haziran 2021 00:15
- Yetilerimi kamulaştırmışlar!.. 06 Haziran 2021 00:50
- Şaşırtabildiklerimizden misiniz?.. 09 Mayıs 2021 00:02