13 Mayıs 2017 00:15

Tarihin çelik yumruğu

Tarihin çelik yumruğu

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.  Ne hazindir ki, yıllara damgasını vurmuş, özdeyiş haline gelmiş olan bu ifade bugünün siyasetçilerinin bir kulağından giriyor, herhalde beyne ve vicdana uğramadan, öbür kulağından çıkıyor. 65 gündür açlık grevine yatmış olan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya tüm kulaklar ve vicdanlar tıkalı kalmaktadır. Bu arkadaşlara iktidarı ve muhalifi ile tüm siyasilerin bigane kalması herhalde OHAL gereği değildir. Hal böyle ise, FETÖ temizliği amacıyla uygulamaya koyulmuş olan OHAL döneminde de ya bu arkadaşların suçu kendilerine ve topluma açık edilmeli ya da bu durum OHAL dışında tutularak, adil yargılama ile neticeye gidilmelidir. 

Basın, eğitim ve hukuk alanlarında yapılan sistematik temizlik(!) salt ilgili bireyleri ilgilendirmemektedir. Hal böyle olsa idi, olaylara toplumun bir kesimine yapılmış haksızlık veya adaletsizlik denir ve bu bağlamda meseleye yaklaşılırdı. Bu konular adil ve aydınlık toplum talebinin gereği olarak doğrudan toplumu ilgilendiren konulardır. Adaletin olmadığı, karartıldığı yerde toplumsal güven sarsılır, insanların birbirine yaklaşımı yabancılaşır ve “dağılan toplum” patolojisi oluşur. Böyle bir toplumu hırslı bir siyasetçi belki emrine alabilir, ama bilinmelidir ki, böylesi bir temelden yükselen geçici muzaffer ve muktedir iktidar kağıttan kaplan misali en ufak bir darbede tarihin çöplüğüne sürüklenmeye mahkumdur. 

Eğitim ordusu toplumu oluşturan, bilgi ve bilimle yücelten, gereğinde siyaseti de en şiddetli şekilde eleştiren, fakat bütün bunları şahsi ihtirasla değil, toplum yararına yapan bir kaynaktır. O nedenledir ki, eğitim ordusuna ufku kapalı ihtiraslı ve despotik siyasi yapılar daima karşıdır. Aynı sebepledir ki, böylesi aydınlanma merkezine kapitalizmin gerici burjuvazisi de karşıdır. Bundan dolayıdır ki, kendilerini demokrasinin tek kalesi görme bağnazlığına savrulan iş çevreleri de haddi ve hakkı olmadığı halde eğitim konusunda ahkam keser, projeler hazırlarlar. Ne hazindir ki, aynı çevreler ülkenin derin bir karanlığa sürüklendiği dönemde efendiliğinden(!) taviz vermeden uslu puslu makamlarını korumaya yönelirler. 

Eğitim yerlerde sürüklenirken ülke yerinde kalamayacağı gibi, demokrasi eritilirken de sermaye ve işletmeler de yerinde kalamayacaktır. O nedenle, şunu kafadan çıkarmamak gerekir ki, bugün ufak menfaatleri için elini veren, yarın salt koluyla kurtulursa bunu da kâr saymalıdır! Dünyanın sanayi ötesi çağa evrildiği, artık bilgisayar dönemini bile geride bırakma dönemine girildiği bir anda bilim insanları üzerinde böylesine tehdit silahını sallandırmak ne siyasete ne de ülkeye yarar sağlar. Tarih bu tür eylemlere sahne olmuştur. 1930’lardaki Almanya faciası bilim insanlarının dünyanın dört bir yanına dağılması ile sonuçlanarak, yarım yüzyılı çoktan geçmiş bu süre içinde Alman eğitim sistemi dahi henüz eski düzeyine gelememiştir.

Bu süreç Doğramacı’nın ülkemize layık gördüğü köleleştirme sistemidir. O kafaya göre, üniversiteleşme döneminde kalitenin eritilmesiyle ileri aydınlanma denetim altına alınabilir. Bilimsel özerkliğe sahip olması gerektiği vurgulanan üniversitelerimizde yönetici seçimi dahi yapılamayıp, tepeden atama sürecinin başlatılması, özerkliğe son verilmesidir. Bugün, siyasi hırsla, 18 yaşında bir insanın dahi parlamentoya girmesine olanak sağlayan kafa, üniversiteyi yönetici seçiminden mahrum kılarken, topluma verdiği zımni mesaj, güçlülere yukarıdan hakim olmak, güçsüzleri ise kalabalıklaştırarak işlevsizleştirmektir. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa