18 Mayıs 2017 01:00

'Partili memur'

'Partili memur'

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye, OECD ülkeleri içinde ülke nüfusuna oranla en az kamu istihdamına sahip olan ülke. 80 milyon nüfuslu ülkede istihdam edilenlerin sayısı 27 milyonken, toplam kamu personeli sayısı (işçi, memur, sözleşmeli, geçici vb.) 3 milyon 480 bin. OECD ülkelerinde çalışan her 100 kişiden ortalama 21’i kamu personeli iken, Türkiye’de bu oran yüzde 12.9 ile OECD ortalamasının oldukça altında.

Bugüne kadar kamu ve özel sektör çalışma ilişkilerini ortaklaştırma adına, kamu istihdamı aleyhine çok sayıda adım atıldı. 15 yıl önce kamu istihdamı, özel sektör istihdamına oranla göreceli olarak daha güvenceli ve avantajlı bir konumdayken, yıllar içinde yapılan yasal düzenlemelerle, ama özellikle 15 Temmuz sonrasında çıkarılan OHAL KHK’leri ile söz konusu avantajlar büyük ölçüde ortadan kalkmış durumda.

Kamu personel rejiminde yıllar içinde yaşanan dönüşüm, ana hedefinde esnek ve güvencesiz istihdam olan, iş gücünü koruyucu herhangi bir düzenlemenin olmadığı bir istihdam rejimini hedefliyor. İktidarın istihdam ilişkilerinde bir bütün olarak güvencesiz istihdama, dolayısıyla emeğin aşırı sömürülmesine dayanan adımlarını “iki adım ileri, bir adım geri” taktiği izleyerek hayata geçirdiğini görüyoruz. 

İktidarın kamu personel rejimini baştan aşağı değiştirmek için örnek aldığı model “şirket tipi istihdam” olarak karşımıza çıkıyor. Öyle ki, kamu personel rejimi ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda yapılmak istenen değişikliklerin tartışıldığı toplantılar ve çalıştaylarda, Türkiye’nin önde gelen büyük şirketlerinin yöneticileri kendi ‘personel istihdam politikaları’ hakkında sunumlar yaparak, kamu istihdamının ‘esneklik’, ‘performans’, ‘verimlilik’ vb. kavramlar temelinde nasıl düzenlenmesi gerektiğine ilişkin önerilerde bulunuyor, kamu yöneticilerine resmen akıl veriyorlar.

Yıllardır ülkenin ve kamu emekçilerinin gündemini oluşturan kamu personel rejimine ilişkin her düzenleme, emekçileri sadece işin, işyerinin ve amirlerin istek ve beklentilerine göre değil, aynı zamanda hükümetin siyasal ihtiyaçlarına göre istihdam etmeyi ve çalıştırmayı hedeflediği çok açık.

15 yıldır tek başına iktidarda olan AKP, başta okullar ve hastaneler olmak üzere, tüm kamu hizmeti alanlarını sermayenin çıkarları doğrultusunda dönüştürürken, mevcut sistem içine kendi siyasal çizgisinde olan kadrolarını yerleştirdi. Bir taraftan ülkeyi Anonim Şirket (AŞ) gibi yönetmek için adımlar atarken, diğer taraftan ‘kamu personel sisteminde reform’ aldatmacası üzerinden son hamleleri yapmak için gerekli somut zemini oluşturdu.

Geçtiğimiz süreçte PTT ve TCDD örneklerinde olduğu gibi, kamuda yönetim ve istihdam politikaları açısından “performans”, “verimlilik” ve “rekabet” kavramları üzerinden şirketleşme sürecinin tamamlanması hedefleniyor. Kamuda mülakata dayalı sözleşmeli personel alımı başta olmak üzere, ücretler, çalışma koşulları ve çalışma saatlerinin belirlenmesi, tayin ve terfiler, işten çıkarmanın kolaylaşması gibi konularda ‘şirketleşme’ adımlarının iyiden iyiye belirgin hale gelmesi, kamu istihdam rejiminde son derece kritik bir döneme girdiğimizi gösteriyor.

Son yıllarda sıkça tartışılan ‘hükümet memurluğu’ uygulamasının yakın zamana kadar sadece üst düzey yönetici ve uzman kadroların istihdamı ile sınırlı kalacağı düşünülüyordu. 15 Temmuz sonrasında eğitim ve sağlık başta olmak üzere, tüm kamuda hayata geçirilen ‘Mülakata dayalı sözleşmeli istihdam’ uygulamalarında yaşananlar, öğretmen alımlarındaki soru skandalları, hakim ve savcıların belirlenmesinde bile siyasi referansların gündeme gelmesi, kamu istihdamında ‘hükümet memurluğu’ uygulamasını bile gölgede bırakan pratikleri ortaya çıkarmaya başladı. Öyle ki, 16 Nisan referandumu sonrasında hayata geçirilen ‘Partili Cumhurbaşkanı’ uygulamasının somut bir iz düşümü olarak, kamu istihdamında artık fiilen ‘Partili Memur’ uygulamasına geçildiği anlaşılıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa