26 Mayıs 2017 00:55

Dikkat, ırkçılık bulaşıcıdır!

Dikkat, ırkçılık bulaşıcıdır!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ülkemizde Suriyeli mültecilere karşı ırkçı saldırılar artık vakayı adiye (sıradan olay) haline geldi. Hemen her gün memleketin bir tarafından türlü nedenlerle Suriyelilerle kavga ya da Suriyelilere yönelik saldırı haberleri geliyor. Ancak geçtiğimiz günlerde Suriyelilerin en fazla yaşadığı 5 kent arasında yer alan 3 şehirde belediyelerin gündeme getirdikleri uygulamalar, bize ‘vatandaş tepkisi’ olarak sunulan bu ırkçı saldırıların hangi politikalardan ve nasıl beslendiği sorusunun yanıtı bakımından dikkat çekiciydi. 

Urfa, resmi rakamlara göre en fazla (401 bini aşkın) Suriyelinin yaşadığı kent. Urfa’nın merkez ilçelerinden Haliliye Belediye Meclisi, Mayıs ayı toplantısında bütün esnaflara resmi bayramlarda bayrak asma zorunluluğu getirdi. Ş.Urfa Büyükşehir Belediyesi gibi AKP’nin yönettiği ve belediye meclisinde AKP’lilerin çoğunlukta olduğu Haliliye, Suriyelilerin yoğun olarak yaşayıp çokça işyeri açtığı-bazı mahalleleri tamamen Suriyelilerden oluşan- bir ilçe. Yerli esnafın bayramlarda bayrak asmayı zaten bir gelenek haline getirdiği Haliliye’de sizce bu bayrak zorunluluğu kimler için getirilmiş olabilir? Belediyenin Suriyelilere mesajı çok açık: Türkiye’de yaşıyorsan Türk gibi yaşayacaksın!

Sınır kenti olmamasına rağmen Adana, Suriyeli mülteci sayısının (150 binden fazla) en fazla olduğu 5. kent. Adana’nın MHP’li Büyükşehir Belediyesi geçtiğimiz günlerde “Türkçeyi korumak” adına kentteki Arapça tabelaları kaldırdı. Zabıta ekipleri kentin Suriyelilerin yoğun yaşadığı bölgelerine “tabela operasyonu” düzenledi. Bu operasyonun ardından belediyenin resmi twitter hesabından “Büyükşehir Zabıta ekipleri, Türkçeyi korumak adına Arapça tabela, led ışık ve posterleri söktü” paylaşımı yapıldı.

Kürt bayrağındaki renklerle aynı oldukları için trafik lambalarındaki renklerin bile yasaklandığı bir ülkede bu yasağa şaşmamak gerekir. Çünkü bu ülkede “Türkçeyi korumak” için anadili Türkçe olmayan insanların kendi dillerini kullanmaları yasaklanır! MHP’li belediye bunu bilmeyen Suriyelilere öğretmiş oldu!

Adana Büyükşehir Belediyesi’nin “ tabela operasyon”unun hemen ardında ırkçılığın bulaşıcı olduğunu gösterircesine bu kez Suriyelilerin en fazla yaşadığı (yaklaşık 390 bin) 3. kent olan Hatay’dan benzer bir karar çıktı. Hatay’ın AKP’den devşirme bir belediye başkanına (Lütfü Savaş) sahip olan CHP’li Büyükşehir Belediyesi, twitter hesabından “Hatay genelinde görüntü kirliliği oluşturan Arapça tabelaların söküm işlemine başlandı”  mesajını paylaştı. 

Demek ki neymiş?

Bırakalım Suriyelileri, yüz binlerce Arap vatandaşın yaşadığı bir kentte Arapça tabelalar “görüntü kirliliği” yapıyormuş!

İşte AKP, MHP ve CHP’siyle bu sistemin sacayağı sayılabilecek üç partinin belediyelerinden birbirinin devamı olan uygulamaların özeti bu.

Suriyeli mültecilerin en fazla bulunduğu ilk 5 kent arasında yer alan 3 kentte belediyelerin aldıkları bu kararlar bize ırkçılığın bir ‘vatandaş tepkisi’ olmanın ötesinde bir sistem sorunu olduğunu gösteriyor.

Çünkü Suriyelilere dayatılan bu uygulamalar, cumhuriyetin ilk yıllarında gayrimüslimlere ve sonra Kürtlere dayatılan “vatandaş Türkçe konuş” kampanyasının günümüz koşullarına uyarlanmış halinden başka bir şey değildir.

Çünkü bu uygulamaları dayatan zihniyet, “Türk, bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı” diyen Cumhuriyetin ilk adalet bakanlarından Mahmut Esat Bozkurt’un zihniyetinin devamcısıdır.

Peki, ya her fırsatta ırkçılığa, mezhepçiliğe karşı olduğunu söyleyen Erdoğan iktidarı bu politikaların neresinde?

Öncelikle “Alevi Esad’a karşı Sünni Arapların hamisi olma” söylemiyle Suriye’ye müdahale politikasını mezhepçilik üzerine oturtan ve ülkeye Suriyeli akınını teşvik edip bunları bu müdahalenin bir dayanağı haline getirmeye çalışan iktidar elbette bugünkü tablodan birinci dereceden sorumludur. Ancak iktidarın sorumluluğu sadece onları Suriye’ye müdahalenin bir dayanağı olarak kullanmak istemesinden değildir. İktidar sorumludur, çünkü müdahale hesapları tutmadığı halde yıllardır ülkedeki Suriyelilere herhangi bir yasal statü-mülteci ya da vatandaş-  vermiş değildir. İktidar sorumludur, çünkü Suriyelilere yasal bir statü vermemenin ötesinde onları Avrupalılara karşı bir ‘tehdit’ olarak pazarlık konusu yaparak ucu ırkçılığa çıkan bir politika uygulamaktadır.

Ve ırkçılık, insanları kendilerinden farklı gördükleri insanlara karşı düşmanlaştıran, kin, öfke ve saldırganlığa yönelten sosyal bir hastalıktır. Bu hastalık, halk kitlelerinin yaşadıkları sistemden kaynaklı sorunların nedenlerini görmelerini engeller. Irkçılık, mültecilerin insanların işlerini, ekmeklerini, evlerini, mahallerini ellerinden alacakları korkusunu yayan bulaşıcı bir hastalıktır. Sistemin ürettiği bu bulaşıcı hastalığın ilaca ise, enternasyonalizmdir; dayanışma, barış ve kardeşliktir. Ve halkın bu hastalıktan kurtulması, bu sömürü ve baskı düzeninin ve iktidarlarının en büyük korkusudur. Çünkü o zaman, işçi-emekçi halk kitleleri insanca yaşamalarının önündeki asıl düşmanı görecek ve bu düşmana karşı mülteci kardeşleriyle el ele vererek birlikte mücadele edeceklerdir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa