31 Mayıs 2017

Maltepe’nin Nabzı olarak yola çıkan kısa sürede İstanbul’un Anadolu yakasının gazetesi olarak Halkın Nabzı’na dönüşen, gelinen aşamada ise neredeyse tüm ülkenin her yarasına parmak basan, benim de Evrensel’deki yazılarımla eş zamanlı olarak katkı sunduğum en donanımlı haftalık ‘yerel gazetelerden’ birinin 200. sayısına ulaştık. Bu nedenle Evrensel’deki köşemi bu hafta, emeklerine yürekten inandığım iki gazeteci dostumun, meslektaşımın, İshak Karakaş ve Ahmet Tulgar’ın bu idealizmine ayırmak istedim.

Halkın Nabzı’nın 200. sayıya ulaşmasında hiç kuşkusuz İshak ve Ahmet’in yadsınamaz payları var. Onlar, birer misyoner olarak adım attıkları bu yolda, yerel gazeteciliğe yeni bir bakış açısı getirdiler.

Eskiden yerel gazete denince, akla yereldeki reklamları toplamak için herkese hoş görünen, 3 belediye, 2 kaymakam haberi yapan, kayıp ilanları yayınlayan gazeteler gelirdi.

Oysa İshak ve Ahmet’in ‘yerel gazetesinde’ ülkenin en değme sorunlarına en klas yorumları okuyabilirdiniz. Ülkenin en değme siyasetçilerinin en iyi röportajlarına ulaşabilirdiniz. Sivil toplumun farklı kesimlerinden insanların, farklı siyasal grupların sözcülerinin, akademisyenlerin, barış savunucularının, savaş karşıtlarının, görüşü olan herkesin sözünü Halkın Nabzı’nda okuyamamanız için bir neden yoktu.

Elbet bunun nedenleri var.

En başta Ahmet de, İshak da yerelden bu işe başlayıp yerel gazetecilik yapan kişiler değillerdi. Her ikisi de ulusal medya organlarında uzun yıllar çalışmış, yazmış, işinin hakkını vererek yerel medyaya yönelmişlerdi. En önemlisi de kendi idealizmlerinin ‘patronu’ olmayı hedeflemişlerdi. Bunu yaparken yerele ülkeyi taşıma gibi bir hedefleri vardı ki bunu da büyük oranda başardıklarına inanıyorum.

Peki, başaramadıkları ne?

Açık söyleyeyim, tırnak içine alarak belirttiğim ama açarak izah etmeyi düşündüğüm ‘patronluğu’ başaramadılar. Sadece yerel bir gazete olsaydılar, hadi hepsini bu biçimde değerlendirmeyelim ama bir kısım yerel basının yaptığı gibi ‘mahalle baskısı’ kurmaya yönelmeyi hedefleseydiler, bugün patron da olabilirdiler.

Mesela?

Bildiğim için yazıyorum. Yerelde gazete çıkaran çok gazeteci tanıdım. Bu tanıdıklarım arasında gazetenin köşelerini bile parayla satan, yaptıkları her haberi bir reklam malzemesi olarak görenlerin sayısı az değildi. Belki buna zorunluydular. Onları suçlamak gibi bir niyetim yok ama biliyorum ki bu türden yerel gazeteler çıkaranların öyle dolu dolu bir gazete çıkarma hedefleri de yoktu. Dertleri, yaptıkları işten para kazanmaktı. 

Peki, bunu nasıl yaparlardı?

Özellikle yerel siyasetçiler, kendini yerele tanıtma zorunluluğu hisseden idareciler, yöneticiler, soft bir gazetede çıkan reklamını parayla satın aldığı onlarca, yüzlerce gazeteyi satarak cafcaflı resimleriyle kendini yerele tanıtan esnaflar ve benzer özelliklere sahip daha niceleri, bu türden yerel gazeteleri çıkaranların ekmek teknesiydi.

Ahmet ve İshak bunu yapmadı. Bu nedenle ‘patronluklarını’ tırnak içine aldım.

Dertleri bu ülkeydi. Bu ülkede barışın egemen olmasaydı. Sorunların adil, demokratik ve eşitlikçi bir biçimde çözümüydü. Bu nedenle ‘yerel gazeteci’ değil, yerele ulusalı taşımayı hedefleyen gazeteci olmayı yeğlediler.

Doğrusu bunu da başardılar. Belki tek sıkıntıları bu gazeteyi yaşatmak için kursaklarından kestikleri parayı bu gazeteye yatırmaları oldu.

Bunun çözümü var mı?

Ne yazık ki yok. Bu işleri yapanların parası olmaz, ‘patron’ olamazlar ama inanıyorum adları hep kalır.

200. sayı nedeniyle Ahmet ve İshak’ı bir kez daha kutluyorum. Belki paraları olmayacak ama inanıyorum adları hep varolacak.

Emeklerine sağlık.

NEDİM’İN TECRİDİNE SON VERİN

Gazeteci Nedim Türfent bir yıldır cezaevinde. 26 Nisan’dan beri Van’da, pis ve küçük bir hücrede tecritte tutuluyor. Kitap, dergi, gazete okuyamıyor. Keyfi tecrit uygulamasına derhal son verilmeli. Tutukluluk, yargısız cezalandırma aracı olamaz. Nedim ve tutuklu tüm gazetecilerin adil yargılanmasını talep ediyoruz. 

Gazetecilik Suç Değildir!

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Sezgin Tanrıkulu: "Depremin maliyetini en aza indirmek için her ay vergi veriyoruz. Nereye harcandığını bilmiyoruz"

Evrensel'i Takip Et