Emperyal bir bıyık sorunu!
Fotoğraf: Envato
20. yüzyılda doğudaki emperyalist yayılma politikalarına hem bir vesile üretmek hem de motive etmek için dini araçsallaştıran adamlardan biri daha yeni öldü. Yeşil Kuşak döneminden beri, Brzezinski’nin “kur işlet yok et” diye özetlenebilecek teorisi doğrultusunda, Ortadoğu’daki radikal İslamcılığın büyümesini çizmeyi aştığı sınıra kadar kışkırttıktan sonra müdahale etme taktiği raf ömrünü henüz tamamlamadı. Ortadoğu’da görünür amacı radikalleri cezalandırmak olan müdahaleler sayesinde yağma ve el koyma yolu açılırken; kapitalist pazar-piyasa-yatırım alanlarını genişletmek demografik kontrolü sağlamak, bölgenin kaynaklarını denetlemek gibi halka açıklanmayan vahşi amaçlar da gizlenmiş olabiliyordu. Brzesinski’nin toprağı bol olmasın!
Emperyalist Haçlı seferlerinin bölgede bir karşılığı var. Aynı acımasızlıkla, aynı nobranlıkla kendisine belirlediği teritoryal yerleşkeyi genişletmeye çalışan ve giderek dünyanın her yerinde kendi nizamını kurmaya çalışan, bunu yapamasa bile hizaya getirmeye çalışan radikalizm de bu paylaşım savaşındaki pozisyonunu Batı’ya karşıtlık olarak belirlediği ölçüde bunun dinler kavgası olarak algılanmasını kolaylaştırdı.
Türkiye’nin resmi siyasetinin yelkenlerini de bu tuhaf rüzgâr dolduruyor. Türkiye yönetimi içeride ve dışarıda bir din savaşı yürüttüğünü iddia ediyor, kendisine yönelik bir din savaşı yürütüldüğünü sanıyor. Bu kategoriye girmesi en zor çelişkileri bile bu çatışma ekseninde tercüme etmekten imtina etmiyor. Çünkü bu karambolde gemisini ne kadar yürütürse yanına o kadar kâr kalacak.
Hükümet yanlısı Yeni Şafak yazarlarının bazılarının yazılarını okurken fonda mehter marşı duyar gibi olmanız da bundan. Geçenlerde Balkanlar’a gidip izlenimlerini yazan Yusuf Kaplan, “Türkiye’de kapitalizmi Balkanlarda sosyalizme dayalı laiklik tecrübesi hem ruh köklerimizle bağlarımızı kuruttu hem de Türkiye’yi de Balkanları da Batılılara dekor yaptı” diye yazıyor. Batılılar Balkanlara laiklik pompalarken Türkiye’den giden elçiler de herhangi bir Batı ülkesinin elçileri olarak davranmışlar. Peki ne yapmak lazım? Müslüman Türkiye’nin Balkanları yeniden fethetmesi lazım. Yanlış anlamayın kalp ile gönül ile! Zaten “Muazzam bir Osmanlı tecrübesi var önümüzde.” Ayrıca laiklik de Türkiye’nin üzerinde yapıştırılmış bıyık gibi duruyor!
1993’te Yugoslavya’nın etnik unsurlarına ayrıştığı savaştan sonra NATO’nun sözde barış gücünün denetiminde bütün yeraltı yerüstü kaynakları hızla el değiştirmiş, petrol boru hatları kontrol altına alınmış ve bölgede yeni devletçikler kurulmuştu. Kaplan’ın sandığı gibi Balkanlar Müslüman nüfustan da oluşmuyordu. Doğu’da din savaşlarını kışkırtan odaklar bu kez Balkanlar’ı bölmek için halkları doğrudan doğruya milliyetçi damarlarından yakalamışlardı. Yarın başka bir yerde yakalanacak damar başka bir şey olabilir.
Yazısının başlığını “Balkanlar bizi bekler stratejik akıl şart” koyan Kaplan, Türkiye’nin çalışıp da bir türlü gerçekleştiremediği fetihçi hayallerinin önünde tek engelin laiklik olduğunu zannediyor. Oysa laik devletler onun hayal ettiklerini pekala bir gerçek haline getirebildiler. Yok ama, laiklik yükünü üzerinden atmış Ortadoğulu Müslüman bir devletin emperyalist kampa katılmasıysa murat, sırada Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt, Mısır filan da var. Bunların birbiriyle alıp veremediği, laik batılı emperyalistlerle alıp veremediğinden fazla. Emperyalizmin laikliği de bu envai çeşit Müslümanlık biçimiyle ancak, iktisadi ve siyasi sorunlar çıkmadıkça gayet uyumlu.
Biz buna emperyalizmin müdahale ettiği alanın kültürel, dini, etnik özelliklerine göre müdahalenin şeklini değiştirmesi diyoruz; ve bu paylaşım kavgası her yerde din kavgasını kızıştırarak yürütülmek zorunda değil. Brzezinski politikaları son derece pragmatisttir.
Emperyalist stratejinin özünde ve altında yatan yağmacı fikriyatı Türkiye’deki Müslümanlara bir din savaşı olarak tercüme eden ve Kaplan’ın takma bıyık kıymeti biçtiği laiklikten bir bahaneyle daha kurtulma derdindeki yazar(lar)ın derdi, esasında hiç de Müslümanlığı ihya etmek; oralardaki yetimin hakkını kollamak değil. Hele her Müslüman devletin bu ihyadan anladığı şey birbirinden çok farklıysa ve her an değişebiliyorsa Müslümanlık adına konuşmak da bir fantezi.
Her daim yeniden paylaşılan bir dünyada çevre çeper ülkeler üzerinde mehter marşı eşliğinde, “muazzam Osmanlı geçmişi”nin anılarından motive olarak kılıç kalkan edebiyatı yapmak ve böylece emperyal heveslerini tatmin etmek ancak bir gazete köşesinde olabilir demek ki.
- Arka taraf! 15 Kasım 2024 04:48
- Kürtler Türkler birbirini sevsin! 01 Kasım 2024 05:02
- ‘Çözüm’süz süreç 25 Ekim 2024 15:05
- Hiçbir şey olmamışsa da bir şeyler oluyormuş gibi çözüm süreci 18 Ekim 2024 05:07
- Yenikapı ruhu 2.0 11 Ekim 2024 04:50
- Kimin yanında, kimin karşısında? 04 Ekim 2024 04:55
- Narin'in katlinden polis cinayetine 27 Eylül 2024 06:05
- İsrail’in kirli savaşı 20 Eylül 2024 06:00
- Narin'in gerçek sırrı 13 Eylül 2024 05:23
- Halaydan büyük meseleler 06 Eylül 2024 05:41
- SETA'dan gelen imdat 30 Ağustos 2024 04:55
- İzmir yangınının anatomisi 22 Ağustos 2024 05:00