03 Haziran 2017 01:00

Halkı uyutan siyaset

Halkı uyutan siyaset

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bir toplumda en üst düzeyli istihbarat ve karar , iktidardaki siyasi yapıdır. İktidara gelen siyasi yapının toplumsal oy çokluğu ile bu makama geldiği ve icraatta bulunduğu varsayıldığında, kamusal karar ya da icraatın genelde toplumun yararına olduğu düşünülebilir. Eğer siyasi ve idari karar ve uygulamalar genelde toplumun yararı doğrultusunda alınıyor ise, bu durumda halkın genel kararların peşinde koşmaması, alınan kamusal kararları detayları ile inceleyip, toplumun lehine mi, aleyhine mi olduğu konusunda kafa yormaması ve kendi işine bakması ve  huzurlu olması gerekir. 

Türkiye’mize baktığımızda; bir gün Taksim’de ağaçlar kesiliyor diye günlerce ayağa kalkıyorsak, diğer gün Irak’a kuzeyden girmek için topraklarımıza yabancı askerler gelecek diye hop oturup hop kalkıyor ve bu kararı bozmak için toplantılar yapıp parlamento üzerinde baskı oluşturmaya çalışıyorsak, ormanlarımız yağmalanıyor diye günlerce muhalefeti örgütlemek için zaman harcıyorsak ve nihayet günümüzde pek değerli zeytinliklerimiz elden gidiyor diye yarı uyur yarı karşı çıkar tavır koyuyor ve bunun adına demokrasi diyorsak, bu işte bir yanlışlık vardır. Hayır, bu işte hiçbir yanlışlık yok, tam tersi, işler fevkalade normal seyrinde ve doğru olarak seyrediyor. Bütün mesele, biz oylarımızla seçtiğimiz siyasi kadroyu bize hizmet edecek sanıyoruz. Alınan kararlarda aleyhimize noktalar gördüğümüzde ise bunu siyasetin yanlış karar aldığına ve bu kararların muhalif çıkışlarla düzeltilebileceğini düşünüyoruz. Hatamız, meseleyi ekonomik sistem ve küresel siyaset olarak almamamızdan kaynaklanmaktadır. Son anayasa değişikliğini de bir yanlışlık ya da despotluk olarak değil de, bizler gibi çevresel ülkelerdeki siyasal yapılanmaları ulusal despotluğa sürükleyen küresel sanal federal yapılanmayı göz ardı etme hatasına düşmemeliyiz.    

Günümüzün küreselleşme koşullarında ülke siyasetlerinin ufku küreselleşmekte ve hizmeti de ülke halkına değil, küresel sermayeye yöneliktir. Bu değişimi ve süreci, siyasetin ülkesine ihaneti olarak görmek yerine, ikili yaklaşımla, bir boyutu ile uluslararası bağlamda küresel kapitalizmin ülkeleri içine soktuğu canhıraş rekabet, diğer boyutu ile iç siyaset ve ilişkiler bağlamında ise kapitalizmin sermaye-siyaset, hatta yandaş ilişkiler bağlamında ele almak gerekir. Bundan dolayıdır ki, sadece Türkiye’de değil, farklı boyutlarda olmak üzere, hemen her ülkede siyasetçiler benzer uygulamalara imza atmakta, sonuçta dünya terörü yükselmekte ve genel huzursuzluk tüm küremizi sarmakta ve sarsmaktadır. Tüm bu semptomlar kapitalizmin erginlik çağını kapatmış olup artık ihtiyarladığını göstermektedir. 

Bir dünya sistemi olarak kapitalizm ihtiyarladıkça bir yandan gücünü kaybederken, diğer yandan asırlık deneyiminden yararlanarak yaşamını sürdürme çabalarında binbir numaraya başvurmaktadır. Şu zeytinlikler meselesine baktığımızda, halkın muhalefeti ile yasa teklifinin değiştiği aldatmacası altında, bakınız  4. madde nasıl düzenlenerek geçiriliyor: “...Alternatif alanın bulunmaması ve kurulun uygun görmesi şartıyla bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış yatırımlar için zeytinlik sahalarında yatırım yapılmasına Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından izin verilebilir.” Eğer siz Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının ülkede alanını genişlettiğine, tüm kurulların lider(lerin)den bağımsız ve özgür olarak çalışacağına; geçmiş özelleştirmeleri düşünerek siyasetçilerin kamu yararını gözeteceğine; halkın çıkarını halkına en galiz küfrü eden sermayedarın haram kazancıma üstün tutulacağına inanıyorsanız, lütfen bu kutsal inancınızda sebat ve siyasi tercihlerinizi öylece kullanmaya devam ediniz. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa