Ramazan sohbeti (3) Piyasa tanrısı ve din ilişkisi!
Fotoğraf: Envato
Diyanetin yıllardır yaptığı ‘şatafattan uzak durun’ çağrısına kulak asılmadığına...
Lüks iftarlara davet ilanlarının fetvalardan çok daha fazla karşılık bulduğuna...
Bir önceki ramazan sohbetimizde dikkat çekmiştik.
Ve şu soruları yöneltmiştik:
Diyanetin fetvaları mı yetersiz?
Yoksa Diyanetin fetvaları suya sabuna dokunmadığı için mi etkili olamıyor?
Ardından şu iki tespite yer vermiştik:
Bir: Sömürü, tüketim üzerine kurulu kapitalist işleyiş şatafatı ‘kaçınılmaz’ kılıyor.
İki: Böylesi bir işleyişte fetvalar işleyişi değil... İşleyiş dini kendince dönüştürür, kendine benzetir.
İkinci tespitimizin (Fetvalar işleyişi değil işleyiş dini dönüştürüyor) altını doldurmayı bu sohbete bırakmıştık.
Devam edelim.
DİN ENDÜSTRİNİN PARÇASI OLURSA...
Süreç, inancı hızla endüstrileştirdi. Yani ticaret ve tüketimin nesnesi haline getirdi.
İnancın endüstrileşmesine yönelik örnekler saymakla bitmez.
Tesettür defileleri, moda dergileri...
Televizyonda vaazın ortasında birden pazarlamaya geçen hocalar.
“Kabir azabından koruyan yanmaz kefen” pazarlayan Cübbeli Ahmet Hoca gibi popüler ekran yüzleri.
Peygamber saçının yıkandığı suyu paketleme tesisi kuranlar.
Hz Muhammed’e ait olan sandalet “Nal-ı Şerif” in satışı...
Ezan okuyan saatler.
“Zemzem Kola”...
“Helâl sex-shop”...
Muazzam bir ticaret!
Üstelik her yerde!
Hac ibadetini yerine getirmek üzere gidilen Mekke’de de...
Kâbe etrafındaki beş yıldızlı ihtişamlı oteller; Kâbe ve Haram manzaralı odaları fahiş fiyatlarla pazarlıyorlar.
Hac döneminde geceliği 5 bin TL ile 35 bin TL arasında değişiyor.
Yanlış okumadığınız geceliği 35 bin lira.
İnançları gereği hac ibadetini ifa etmek üzere Suudi Arabistan giden hacı ve hacı adayları... Lüks otellerin etrafındaki, kapitalizmin tüketim mabedi AVM’lere akın ediyorlar.
Televizyon programları bile dönüşüyor!
‘Helâl realite-şov’ mu desek?..
Yoksa o ses Türkiye’ye yeni rakip mi?..
“Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması”
Yarışma sonrasında ödül bol: Üçüncüye 10 tam altın, ikinciye 20 tam altın, birinciye 50 tam altın.
Jüriye de bol keseden para.
Özetle, endüstrinin konusu olmayan bir inanç alanı yok.
FAİZSİZ BANKA DA BONO DA...
Finans alanı için de durum farklı değil!
‘Faizsiz bankacılık’ denir.
Lakin piyasadaki faiz değeri üzerinden kâr payı dağıtılır.
Örtülü faizcilik yapılır.
Müslüman’ın parası cebinde kalmasın dünyayı dolaşsın diye...
Bin türlü yol bulunur; ‘faizsiz bono’ denilen ‘sukuk’ kağıtları çıkarılır mesela.
Büyüklüğü 70 milyar doları bulan bu İslami finans araçları kullananların ne kadarı Müslüman sizce?
Sadece yüzde 30’u...
İslami finans kullananların yüzde 70’i Müslüman bile değil!
Ne fark eder ki? Zira mesele para!
Hani şu ABD’de bir çok kişiyi evsiz bırakan ipotekli ev satışı mortgage (Morgıç) sistemi vardı ya... Şimdi Türkiye’ye geliyor. İslami mortgage adıyla!
İnşaat ve para piyasası dönsün diye her şey!
Sadece İslam’a inanlar değil piyasanın hedefi.
Hristiyanlar da aynı noktadan vurulmak isteniyor.
ABD’nin Kaliforniya eyaletinde “dindar” fon kurulma aşamasında.
Hedef dini değerlere sahip şirketler!
Dedik ya; mesele para!
Kapitalizm var oldukça piyasa tanrısı hep var.
Müslümanlar 5 yıldızlı Kabe manzaralı otellerinde ‘ibadet’te...
Hristiyanlar peygamberleri İsa’nın doğumu Noel’de sırf alışveriş ve eğlence de...
Kapitalizme dokunmazsan piyasa tanrısı hep son sözü söyler!
SADECE KAPİTALİZME DEĞİL HOCAM, BİRAZ DA...
Kapitalizme dokunmadan, onu değiştirmeden fetvalar karşılık bulmaz hocam!
Ne var ki...
Türkiye’de sadece kapitalizmi eleştirmek de yetmez. Çünkü iktidarda şatafatı ‘itibar’ diye tarif eden bir iktidar anlayışı var.
Sarayının lüksü ve masrafları tartışılırken ne demişti Cumhurbaşkanı?..
“İstanbul dendiğinde akla Dolmabahçe gelir, Topkapı Sarayı gelir. Turistlere buraları gösterirler. Cumhuriyete yönelik yaptıklarımızdan acaba ne gösteriyoruz. Bu bir ufuk meselesi. İtibardan tasarruf olmaz. Gelenler gidenler oraya bakıyor.”
Bu anlayışa uygun olarak.
İtibar kolyesine bir inci eklensin diye!..
THY..
Cumhurbaşkanı kullansın diye Tunus’un Devrik Diktatörü bin Ali için yapılmış uçağı satın almadı mı?
Hem de devlet yöneticilerine tahsis edilmiş 12 adet uçak bulunmasına rağmen.
Bir de...
Vatandaş dövizini bozdurup dururken, ayda yılda bir kullanılacak bir uçak için, milyonlarca doları vererek.
Üstelik...
Milli geliri bizimkinin kat kat üstünde olan birçok ülkede bile devlet yöneticilerine tahsis edilmiş bu kadar çok geniş gövdeli, uzun menzilli uçak yokken...
Uçağın satın alındığı dönem bu şatafat neden?” diye sormayan Diyanete biz soruyoruz: Senin, benim ödediğim vergilerle... Hepimizin üzerinde hakkı olan paralarla... ‘İtibardan tasarruf olmaz’ safsatasıyla... Şatafata boğulan iktidara iki çift laf etmemek olur mu? Ya da bu anlayış var oldukça şatafatta hiç azalma olur mu?
- Ezdirmemek ne kelime suyunu sıktılar 26 Aralık 2024 06:55
- Et ithalatı da sürer gıda pahalılığı da 08 Kasım 2024 11:17
- Türkiye BRICS’te de kapıda bekletiliyor, kapının ardı cennet değil ki! 24 Ekim 2024 13:08
- Bütçenin özeti: Hem yakacak hem kıracak 19 Ekim 2024 07:06
- Şimşek’in haraç şovu 16 Ekim 2024 04:57
- İTO Başkanı ‘şeytan’ taşlatıyor! 09 Ekim 2024 04:39
- Patronlardan 21. yüzyılda 19. yüzyıl talepleri: Bir adım ötesi zincire vurmak 28 Eylül 2024 06:47
- Erdoğan’ın ABD temasları: Mesaj mı yoksa yalvarış ve temenni mi? 26 Eylül 2024 06:27
- Fiyatlar artarken enflasyon düşüşünün yorumu: Kağıt üstünde düşüş, kemikte hissediş 04 Eylül 2024 05:53
- Vergi listesindeki 3 çeşit yüzsüzlük 29 Ağustos 2024 05:34
- Çin istilasına yol! 27 Ağustos 2024 05:10
- 12 şirket neden Varlık Fonu’na devredildi? 22 Ağustos 2024 04:55