11 Haziran 2017 00:50

Şüphe meselesi (1)

Şüphe meselesi (1)

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,

Camları şişe altından farksız bilmem kaç nümerolu gözlüklerimle iyi-kötü, yampiri mampiri görebildiğim kadarıyla memleketimizin gündemi hangi konu, hangi sorun etrafında olursa olsun, eninde sonunda dönüp dolaşıp, akabinde de her ne hikmetse gele gele nihayetinde illa da “birlik ve bütünlük” meselesinde odaklanıyor.

Ülkenin dümeninde oturan kaptanıderyaların neredeyse tümünün başlıca derdi, öncelikle milletçe içine tıklım tıkış doluştuğumuz için “istiap haddi”ni çoktan aşmış olduğumuz bu “vatan” adlı takanın, herhangi bir kayaya toslamadan yoluna kazasız belasız devam etmesi için ellerinden geleni canı gönülden temin etmek...

Doğrusunu söylemek gerekirse evvelemirde Osmanlı atalarımızın ardından “yedi düvel”le kıran kırana savaşıp “kanla irfanla” kurduğumuz Cumhuriyet döneminde, keza onu takiben “İkinci Cumhuriyet”,  daha sonraları da “Eski Türkiye’”nin pabuçunu dama fırlatıp, bunun yerine sil baştan temelini attığımız “Yeni Türkiye” ve nihayet “Yeni Osmanlıcılık” hayaliyle içinde yaşadığımız şu günlerde de, bilumum iktidarların öncelikli meselesi birlik ve bütünlüğümüzü güya koruyup kollamaktan yana olduysa, demek ki gerçekten de bu mesele hayli önemli ve de nedense bitmeyen bir sorun...

Nitekim derin sularda, kayalıklar arasında gezinirken ansızın zıpkın yediği için can havliyle tir tir titreyen irice bir iskorpit balığı veya lagos misali üzerine titrediğimiz bu birlik ve bütünlük sevdamız, her geçen günün ardından memleket semalarında giderek daha çok telaffuz ediliyorsa acaba bunun hikmeti, nedeni ne?

Kirvem, özüme kalırsa bu işin hikmeti, özeti şu: Yıllar yılı gerek ülke sathında, gerekse uluslararası ilişkilerimizi yürütmeye çalıştığımız siyaset sahnesindeki adımlarımızla genellikle öngördüğümüz “menzil”e ulaşamayıp, hatta tam aksine “patinaj” çekince, bunun “vebal”ini öncelikle sayısını gari bilemediğimiz gibi, ayrıca son zamanlarda da giderek artan “düşman”larımıza fatura ederken, diğer yandan da birlik ve beraberlik simidimizi yüklenip milletçe aynı havuzda çimmenin önemini bıkıp usanmadan dillendirmeyi “milli ve yerli” bir görev belliyoruz ama bu bapta muradımıza ne denli erip ermediğimizin aynası, ayan beyan memleketimizin manzaraları...

Seneler senesi aynı “ülkü”, aynı “kıvanç”, ehh bittabi ki aynı “tasa” erafında çember oluşturmayı hedef belleyip, bunu da “milli eğitim” sistemimizle çözmeye çalıştıktan sonra bu konuda yaya kaldığımızı, hatta aynı kıvanç veya aynı tasa gibi laflarla kaleme alınmış “anayasa”larımızla da bu işin üstesinden bir türlü gelemediğimizi görünce, bu kez de zırt pırt değişen, değiştirilen, “postal” zoruyla rafa kaldırılan, dahası da biri diğerine rahmet okutacak boyutlardaki anayasalarımızla memleket sanki sahipsiz anayasalar kabrine dönüştü!

İşte şimdi de “Anayasa”daki yemin metnini es geçip, kendince, daha doğrusu paşa gönlünce yarattığı bu “fiili” durumdan hoşnut olmayan halis muhlis kimi “vatan evlatları”nın sırf zevahiri kurtarmak adına el ele verip, böylece devreye soktukları yeni anayasamızın ıvır zıvır kimi maddelerine hesapça “uyum” sağlamak için verdikleri cansiperane uğraşlarının arifesindeyiz elhamdülillah!

Öyleyse?..

Öyleyse lafı kınnapla bağlayıp iyice bantladıktan sonra diyeceğim o ki, yarın veya hayırlı bir cuma sabahında kapımızda arzı endam edecek bu “yeni anayasa”nın da, hani o çok önemsediğimiz birlik ve bütünlük tahtında doğru dürüst bir halt karıştırmayacağına dair bu ülkenin cebi, cepkeni delik on sekizinci sınıf bir “vatandaş”ı olarak kendi payıma maalesef “şüphe”lerim var; hatta şüphelerimin bini bir para Kirvem! 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa