23 Haziran 2017 01:00

Brexit'in birinci yılında AB nereye?

Brexit'in birinci yılında AB nereye?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bugün, Büyük Britanya’nın AB’den ayrılmak (Brexit) için yaptığı referandumun birinci yılı. Tam bir yıl önce sandık başına giden seçmenlerin yüzde 51.9’u ayrılma, yüzde 48.1’i AB’de kalma yönünde oy vermişti.

Bu karardan sonra geçen bir yıl içinde hem Büyük Britanya’da kopan siyasi fırtınaların hem de AB’de yaşanan tartışmaların kaynağının yüzde 2 gibi küçük bir farkın olduğu görülüyor.

Fark küçük olsa da etkisi büyük oldu.

Referandum kararıyla siyasi kariyerini pekiştirmek isteyen dönemin başbakanı David Cameron’ı bugün pek hatırlayan yok. Yerine gelen Therasa May’in de tahtı sallanıyor.

Büyük Britanya artık geri dönüşü olmayan tek yönlü bir yolda hızla “çıkış”a doğru ilerliyor. Çok büyük bir aksilik olmazsa 19 Haziran’da AB ile Büyük Britanya arasında Brüksel’de başlayan pazarlıklar iki yıl sonra tamamlanacak.

Pazarlığın çetin geçeceği bugünden görülüyor. Çünkü, AB’nin karar vericileri olarak Almanya-Fransa ittifakı, ayrılma tamamlandıktan sonra Büyük Britanya’nın bir kez daha ekonomik ve siyasi açıdan kendilerine rakip olamayacak şekilde zayıflamasını sağlayacak ağır şartlar dayatmanın peşinde.

Tabiri caiz ise, Büyük Britanya’nın burnunu sürtecekler.

İngiltere de siyasi ve ekonomik ayrıcalıklarını korumak, AB’yi bir serbest pazar alanı olarak kullanmada ısrar edecek. Ama pazarlıklar nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın 60 yıllık AB tarihinde bir ilk yaşanacak; AB genişleme yerine daralacak ve bir eksilecek. Bu eksilme sadece sayısal anlamda bir azalma anlamına gelmiyor. Siyasi olarak da AB’nin küçülmeye devam etmesini ifade ediyor.

Brexit oylamasından hemen sonra yapılan değerlendirmelerin çoğunda, İngiltere’yi başka ülkelerin izleyeceği her fırsatta ifade ediliyordu.

Aradan geçen bir yılda “domino etkisi” yaşanmadı. Başka ülkeler benzer referanduma gitmedi. Alman basınında bir yıl dolayısıyla yapılan yorumların bir bölümünde, Brexit’in “domino etkisi” yaratmamasının yarattığı memnuniyet havası hakim. 

Ne var ki; bir yıl içinde Hollanda’nın kenardan döndüğü, Fransa’nın sarsıldığı görüldü. AB’den çıkışı vaat eden ırkçı-milliyetçi partiler küçümsenmeyecek oranda oy aldılar.

Bu nedenle bugün her ne kadar “domino etkisi” geçiştirilmiş görünse de, bundan sonra da AB ülkelerindeki her seçim AB’den ayrılmanın gölgesinde geçmeye devam edecek. Brexit’ten geriye kalan AB’nin tartışmasız şekilde Alman-Fransız, ama daha çok da Alman sermayesinin çıkarlarına göre dizayn edileceği artık sır değil. Önümüzdeki dönemin en önemli sorusu bu dizaynın nasıl olacağı...

Brexit kararından hemen sonra Alman-Fransız ittifakı tarafından hazırlanan “strateji belgeleri”nin birisinde ortak dış ve savunma konularında hızlı adımların atılması yer alıyordu. Her ne kadar bu konuda çok fazla mesafe katedilmezse de teorik olarak her iki ülke arasında anlaşma sağlanmış durumda.

Geriye, ortak savunma ve dış politikanın yürütülmesi için oluşturulan ya da oluşturulacak kurumların yeniden düzenlenmesi kalmış. Bu nedenle NATO içinde ileride önemli kırılmaların olması kuvvetle ihtimal.

İkinci önemli nokta ise mali disiplin açısından somut adımların atılmasıydı. Zaman zaman gündeme getirilen AB maliye bakanlığı ve Avro Bölgesi ortak bütçesi konularında ise belirsizlik hakimdi. Ama, dün başlayan ve bugün tamamlanacak AB Zirvesi öncesinde bir açıklama yapan Almanya Başbakanı Angela Merkel, mali konularda ortak politikanın belirlenmesinde geçmişe göre daha olumlu yaklaştığını söyledi. Avro Bölgesi Maliye Bakanlığı aslında bir “Alman hayali”ydi. Şimdi bu hayalin gerçekleşme olasılığı geçmişe göre çok daha fazla. 

Mali sermayenin temsilcisi Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un yaptığı açıklamalar da Merkel’i, daha doğrusu Alman sermayesini bu konularda somut adımların atılmasını yönünde cesaretlendiriyor.

Haftalık Die Zeit gazetesinden Steffen Dobbert ve Fabian Federl’in birlikte hazırladığı “Avrupa’nın geleceği hakkında Macron’un planları” başlıklı analize bakılırsa, Macron, AB’nin entegrasyonu konusunda Merkel’den de hızlı hareket etmek istiyor. Bu nedenle önümüzdeki süreç “Merkcron” (Merkel ve Macron’dan türetilen isim) olarak tanımlanarak, asıl olarak da eylül ayında Almanya’da yapılacak seçimlerden sonra başlayacağı ifade ediliyor.  

Brexit’in birinci yılında bir kez daha görülüyor ki, İngiltere’nin ayrılma kararı Alman-Fransız sermayesinin elini rahatlatmış ve diğer üye ülkeleri de Yunanistan’ın durumuna düşürmek için hızlı hareket edecekler. 

Sermaye açısından sonraki süreci asıl olarak Almanya ile Fransa arasında uzlaşmalar ya da çelişkiler belirleyecek; emekçiler açısından ise, Alman-Fransız sermayesinin çıkarlarına göre biçimlendirilecek AB’ye karşı yeni bir mücadele...

Zira ekonomik, siyasi ve askeri yönde birleşme derinleştikçe AB’nin emekçi düşmanı, neoliberal, militarist ve yayılmacı karakteri çok daha belirgin ve tehlikeli hale geliyor. Bunu durduracak tek güç ise Avrupa halklarıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa