Ey ruh, sen kimsin?
Fotoğraf: Envato
Birkaç kelimeyle anlatmak gerekirse, “yas hakkında” bir film olduğu söylenebilir, Hayalet Hikayesi’nin. Gerçi, mesela bir festival kitapçığında daha bir çarpıyor insanın yüzüne; bu çok film için geçerli. Tersine, kayıplar hakkında olmayan filmler, artık neredeyse azınlıkta. Bir ölüm var, olay örgüsünde olmayabilir, çoğunlukla başlangıçta var. Konu, onunla baş etmek üzerine. İki dünya savaşı arasının bunalımıyla kolay empati kurulabilmesi, o dönemin yazarlarının çok okunması boşuna değil. Burada zaman zaman bahsi geçen dönem ruhu bahsini kapatırsak: iç karartıcı ve uzun lafın kısası, film yas, kayıpla baş etme hakkında, başka birçokları gibi.
Yönetmen Olivier Assayas ile oyuncu Kristen Stewart’ın ilk buluşması Sils Maria: Ve Perde, pek tutulmuş bir aile dramıydı. Gençlik romanslarıyla, hele de vampirli popüler filmlerle çıkmak, fena bir etiket oluyor bazen. Oysa neden beklenmedik olsun, Kristen Stewart’ın başarılı oyunculuğu filme epey katkıda bulunuyor. Hatta belki de, film hakkındaki en ilginç şey Stewart’ın kendisi.
Hayalet Hikayesi’nin kahramanı Maureen, ünlü bir manken için alışveriş yapan, yani işi bu, alışveriş danışmanlığı olan genç bir kadın. Hastalıkla büyümüş, ikiz kardeşiyle “önce ölen” diğerine işaret göndersin diye sözlere tutuşmuş, içine kapanık... Bir gün bir cep telefonu mesajı alır, “Acaba kardeşinden mi?” diye sordurtan cinsten bir mesaj. Sonrası, hayalet geldi mi, gelmedi mi sorusu üzerine olan biten. Ümitlenmek, ölümü kabullenmekten cazip elbette, ama tehlikeli de. Esasen filmi bu gerginlik sürüklüyor, duygusal karmaşanın artıp azaldığı dönemeçlerde. Arada paranormalle ilgili tezlerin acemi sunumları, hiç olmasa daha iyi.
Adına bakarak korku, kovalamaca beklemek mümkün. Aslında orijinal adı Personal Shopper, kahramanın mesleğinin adına dikkat çekiyor sadece: özel alışveriş danışmanı. Hayaletli isim kadar seyirci toplamayabilir ama dikkat çektiği, iş ve iş ilişkisi. Yoksa korkutmaz diye bir şey yok. Hayalet hikâyesinin kabuğunun içinde materyalist öz görünüyor kabul etsek bile, yine de sarsıcı olabilir.
Hitchcock benzetmesini fragmanın başına koymaları, durup dururken insanın aklına getiriyor. Karşılaştırırsak, Hayalet Hikayesi’nin eksik yanlarına ışık tutar, olsa olsa. Hiç isabetsiz de olmaz. Hitchcock’un kare kare birbirini tamamlayan zeka dolu mimarisine bakınca, burada görünen daha çok bir sebepsiz tuhaflıklar dizisi. Atmosferden yana avantajlı, sonu da epey çarpıcı. Ama mesele, yine dönüp dolaşıp kahramanın kendisi hakkında olacak ya ille de, orada bir sürpriz olsa keşke, naçizane...
- Androidler üç boyutta ne düşler? 06 Ekim 2017 01:00
- Yedi kişilik oyun 01 Eylül 2017 01:00
- Erkeklere gününü gösteren pehlivan 18 Ağustos 2017 01:02
- Etkili ama bilinmeyen bilim kurgu 28 Temmuz 2017 00:15
- Zombilere karşı iki tutum 21 Temmuz 2017 01:00
- Maymun nasıl maymun oldu? 14 Temmuz 2017 00:15
- Sürüden ayrılanı kamera kapar 07 Temmuz 2017 01:33
- Karanlık Çağ’da vampirlere karşı 08 Haziran 2017 23:52
- Genç Karl Marx: Bir başlangıç 19 Mayıs 2017 01:00
- Kaygı'yla gerçeği hatırlamak 12 Mayıs 2017 00:30
- Beyazlar Afrika'da neler çekmiş 05 Mayıs 2017 00:59
- Sesleri aramaya devam 21 Nisan 2017 00:15