30 Haziran 2017 00:55

Ölçüsü belirsiz ‘adalet’ ve ‘faşist düzen’ ilişkisi

Ölçüsü belirsiz  ‘adalet’ ve ‘faşist  düzen’ ilişkisi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Aristoteles, mutluluğun, kendisi için istemenin bireysel erdem sayılacağını, esas erdemin “adalet” olduğunu söylüyordu. 

Antik Yunan için henüz evrensel ölçüler değil mevcutlar arasında “mutedil” bir dağıtım veya paylaşım “adalet” sayılıyordu, ölçüsü “orantı” idi.

Ancak “mutedil olmayı” “güç” ilişkileri belirlerse, durum vahim hale geliyor. J.J.Rousseau, “yasasızlık güçlüye hükümranlık kazandıracaksa ben yasadan yanayım” diyordu. Türkiye ve AKP örneğindeki “yasasızlık” resmi iktidarı (otoriteyi) ele geçirmiş birinin bütün kaynakları kendisine yontmasından, yani liberal demokrasiye ait bir sorundan kaynaklanıyor gibi görünüyor ama çok da “adalet”ten uzak sayılmaz. “Büyük kitle benim yanımda”, tabii ki “büyük pay da bende olacak” diyor.

CHP’nin “adalet” yürüyüşü “hep kendine yontma, biraz diğerini de düşün” söylemi, “HDP yürüyüşe katılırsa, biraz minvalinden sapar” deniyor ki, bu arayış “mutedil”, “liberal” sınırlar içinde bir “adalet”, daha doğrusu “iktidar” mücadelesi için bir yürüyüş anlamına geliyor. Aynı üst sınıftakilerin (zümrelerin) birbirlerine eşit “muamelatı” anlamında bir “adalet” ve “demokrasi” ise “tüm toplumsal kesimlerin eşit sayınlıkta görülmesi” (örneğin Türkçe kadar Kürtçe’nin de, erkek kadar kadının da, zenginler kadar yoksulların da eş hale taşınması) anlamındaki adaletten yani eşitlikten çok uzak bulunuyor. Atina ve Roma köleciliğin en yüksek biçimlerini temsil ederken “demokrasicilik” oynuyorlardı. Bugünkü Batı demokrasisi Roma’nın mirası sayılır. Yine de artı tarafı bulunuyor ve 1789 Fransız Devrimi ile birlikte “tüm yurttaşlara” senatoya girme “yasal” hakkı tanınmış bulunuyor. Bu da burjuva demokratik devrimlere denk düşüyor.

Başkası veya evrensel isteme ise ancak evrensel bir bilim ve akılla mümkün olabilir. “Doğal hukukçular” ve “sosyalistler” evrensel olanı arıyordu. Böylece “pragmatik” değil “evrensel” anlamda adalete ulaşılacaktı. K. Marx’ın önerisi önce şartların eşitlenmesidir. Daha genel bir söylem “İnsan özgür ve eşit doğar ama her yerde zincire vurulmuştur”.

CHP’nin Sıkışması ve Açmazı: Çare Ne? “Adalet” Yeterli Mi?

CHP tabanında on yıllardır, özellikle de Dinci Eğitim Reformları ve 16 Nisan rejim değişikliği referandumu sonrası çok büyük bir sıkışma bulunuyor. Böyle bir sıkışmanın altında Kılıçdaroğlu ve CHP Parti üst kurmayları ezilmiş bulunuyor. 

Benim kanaatim ciddi bir analiz ve değerlendirmeye, her hangi bir demokrasi vb. stratejisine dayanmadan genel bir sıkışma sonucu “bir şeyler yapmış olmak için yapmak” yani bu yürüyüş “zorunlu” ve tasarlanmamıştı. Dolayısıyla “sonrası da bilinmiyor”. Yani bu yürüyüşten ne sağlanacağı, biraz gündemde kalma dışında CHP kurmaylarınca bilinmiyor. 

CHP’nin “Adalet” Yürüyüşü Orta ve Üst Burjuvazinin Çıkarlarını Koruma Yürüyüşüdür

Böyle bir yürüyüşü küçümsemeyelim ama adını da doğru koyalım. Anadolu sermayesi ile, yükselen Anadolu esnafı ve müteahhit ile İstanbul burjuvazisi arasında büyük bir gerilim bulunduğu gibi ideolojik anlamda da hem daha sekülerle dinciler, Aleviler ile Sünni dinciler, çeşitli tarikat ve cemaatler arasında pek çok gerilim yaşanıyor ve Müslüman Kardeşler (Milli Görüşçüler) diğerlerini elimine ediyor veya kendi alanını genişletiyor. MEB’de de, YÖK’de de, rantta da, KOBİ’ler, burjuvazi arasında da bu süreçler iç içe yaşanıyor. CHP’nin yürüyüşü ana muhalefet olarak güçler arasında “adalet” arayışını, bir “konsensus” (uzlaşım) arayışını temsil ediyor.

 “Adalet” Arayışı “Faşizm” ile Örtüşebilir

AKP’nin “din yolu” “esnaf”, “tarikat”, “müteahhit” yoludur. CHP’nin ne din ne bilim, ne yaptığını bilmemesi, belki “orta ve üst burjuvazi ve bürokrasiyi” temsil eder hale gelmesi, hem din hem para piyasa ile çelişmekten kaçınması, DİNE VE PİYASAYA teslim olması anlamına gelmektedir ki, bunun Frankfurt Okulunca kavramlaştırması “KONVENSİYONALİZM”dir yani genel geçer norm ve işleyişle çelişmekten kaçınarak güce teslim olmaktır (faşizmdir). 

Bu yürüyüşten çıkabilecek en iyi sonuç, “konsensus” sağlanmadan liberal ana muhalefetin ayakta durabilmesidir. Aksi takdirde yarım yamalak “liberal demokrasinin” de son dengeleyici kırıntıları yok olacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa