Adalet arayışı
Türkel (Minibaş) hocamızı kaybettiğimiz gündü. Meslektaşları, yakınları, öğrencileri hocanın yatmakta olduğu hastaneye koşuşturmuş, lobide bekliyordu. Asistanları olarak bizler de bir kenarda okulda düzenlenecek merasimin detaylarını konuşuyorduk. İlerleyen saatlerde bir arkadaş Erol (Manisalı) hocayı görüp görmediğimi sordu, eşinin de kendisine ulaşamadığını söyledi. Hoca gün boyunca oldukça bitkin ve üzüntülüydü. Bunun üzerine telefonla aradım. Oldukça kısa bir telefon görüşmesi oldu. Hoca endişelenecek bir durum olmadığını, hastaneden Türkel hocanın da yazarı olduğu Cumhuriyet gazetesine geçtiğini ve orada Türkel hoca anısına bir sayfa hazırlamak için İlhan Selçuk ile toplantı yaptıklarını söyledi. Telefonu kapattık.
O tarihlerde Erol hocanın telefonunun dinlendiğini bilmiyorduk. Hoş, bilseydik de böylesi bir konuşmanın gelecekte başına iş açabileceğini düşünemezdik. Emniyet aradaki konuşmaların anlaşılmadığını belirterek sadece İlhan Selçuk ve toplantı kısımlarını vurgulamış ve bu telefon konuşmamız Erol hocanın daha sonra cezaevine girmesine yol açacak 7-8 ses kaydından biri olarak iddianamede yer almıştı.
O dönemde ve sonrasında bu aktardığım olaya benzer yüzlerce örnek yaşandı. Karanlık geçmişle ve devlet içerisinde kümelenmiş çetelerle hesaplaşmak adına çıkılan yolda davanın kısa sürede muhaliflere dönük bir cadı avına dönüştüğünün hemen herkes farkındaydı. Ama üniversitenin büyük çoğunluğu ayan beyan yaşanan bu adaletsizliklere rağmen susmayı tercih etti. Kimileri ise daha ileri giderek bir kanıta ihtiyaç duymaksızın meslektaşlarını darbeci ilan etti. Yıllarca aynı koridorları paylaştıkları insanların siyasi görüşleri yetmişti suçlarının ispatı için.
Üniversite koridorlarının dışında da durum farklı değildi. Ergenekon, KCK, Oda TV, Balyoz vs. derken iktidar bir tarafa vurduğunda diğer tarafı yanına aldı ya da en hafifinden suskunluğundan faydalandı. Pek çok masum insan uzun süreler tutuklu kaldı, ekmeğinden alıkonuldu. Mağdur kendi görüşünden olmadığı sürece suskunlar için sığınacak bahane boldu. “İyi güzel de … olurken onlar neredeydiler?” Boşluğu pek çok şeyle doldurabilirdiniz. Ne de olsa, adaletsizliğin gırla yaşandığı bir ülkenin insanlarıyız. Örnek bulmakta zorlanmayacağımız bir konu varsa o da hak ihlalleri olsa gerek.
Bugün artık muhatabı her kim olursa olsun adaletin bir olduğunu ve herkes için savunulması gerektiğini görmemiz gereken noktadayız. Zira muhalif sesler birbiri ardına susturulurken, kamu kurumlarında muhaliflere dönük ülkemizde eşi benzeri görülmemiş bir tasfiye süreci yaşanıyor. Yakın zamana değin içinde “hocaefendi” geçmeyen cümle kurmakta zorlanan akademisyenler, siyasetçiler, köşe yazarları sürek avının başını çekiyor. İktidara yakın çevrelerce hedef gösterilene KHK ile yol veriliyor. Yaşamı boyunca Cemaatin köşesinden bucağından geçmemiş insanların gelecekleri hangi “terör örgütüyle” “iltisaklı veya irtibatlı” tutulduklarını dahi bilmeden ellerinden alınıyor. Siyasetle en ilgisiz insanlar dahi “geçen gün sosyal medyada bilmem kimin yazısını beğendim başıma bir şey gelir mi?” endişesi taşıyor (bu örnek kamu kurumlarında çalışmayanlara abartılı gelebilir ama çok sık rastlıyorum).
Ne var ki, belki de sesimizin en çok çıkması gereken bir dönemde sessizlik derinleşiyor. Hak, adalet, hukuk arayışı mağdurlar ve yakınlarıyla sınırlı kalıyor, çoğu zaman onları dahi içermiyor. Bedel büyüdükçe çoğunluk kafasını eğip, dalgayı savuşturmanın derdine düşüyor.
Böylesi bir ortamda Kılıçdaroğlu’nun başlattığı adalet yürüyüşünün bu sessizlik perdesini yırtmak, ülke genelindeki yaygın hak ihlallerini gündeme taşımak ve kamuoyu oluşturmak adına önemli bir karşı hamle olduğunu kabul etmeliyiz. Bu yürüyüşe verilecek destek CHP’nin geçmişteki yanlışlarını onaylamak anlamına gelmeyeceği gibi, gelecekteki politikalarına da açık çek vermek olarak algılanmamalıdır. Bugün ülkenin önündeki en acil ihtiyaç partizan kaygılardan arındırılmış bir adalet mekanizmasının tesisi ve son dönemde yaşanan ağır mağduriyetlerin vakit geçmeden giderilmesidir. Adalet yürüyüşü bu taleplerin karşılanmasına yetmeyecektir kuşkusuz. Ama toplumun farklı kesimlerinin bu ortak talepler etrafında buluşması ve daha geniş bir demokrasi cephesinin oluşturulması adına önemli olanaklar sunmaktadır.
Evrensel'i Takip Et