07 Temmuz 2017 01:33

Sürüden ayrılanı kamera kapar

Sürüden ayrılanı kamera kapar

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Askeri tek başına bir yerlerde mahsur bırakmak hâlâ iş yapıyor. Amerikan Ortadoğu maceralarında bununla ilk patırtı çıkaran, Ölümcül Tuzak’la Kathryn Bigelow olmuştu. Bush döneminin Hollywood finali olarak, hem en iyi film, hem en iyi yönetmen, hem en iyi senaryo Oscar’ı filan seviyesinde patırtı çıkarmıştı. Mahsurculuğun bizde sinemadaki bariz örneği Dağ olsa gerek, şimdinin kahramanlık dizilerinde de sahne olarak sıkça başvurulması beklenebilir. Onun konforu, en çok haksız savaşanlara lazımdır aslında. Yani şöyle, mesela Irak işgalini, ya da Ortadoğu’daki bir başka emperyalist harekatı, büyük ölçekte anlatmaya kalkınca, Amerikan askeriyle empati, sempati beklemek epey yersiz olur. Ama daraltırsan, bir gariban asker sıkışmış, ikisi pusuya düşürülmüş, bir tabutun içine kapatılmış falan olursa, seyirci de taş değil ya, insana acır belki. Düşmanı da göstermemiş olursun, uzaktan kötülemek de en kolayıdır. Ama bir sorun var: Uzun metrajda bunu uygulamak o kadar kolay bir şey değil. Dar alanda bir - bir buçuk kişilik her film gibi, seyircinin canını sıkmadan anlatmak bir beceri ister. Yalnız insanı başkasıyla dövüştüremeyeceğine göre, kendiyle dövüştürürsün, sorgulatırsın, isyan ettirirsin, artık ne kadar hareket yaratabilirsen. Bu film, Mayın - ya da gösterime girdiği adıyla Mine - hayalle, halisünasyonla işi götürmeye çalışmış.

Film, bir nişancı ile bir gözcünün son göreviyle başlıyor. Tepelerin arasına gizlenmiş ikili, yıllardır izlenip de ulaşılamayan bir “hedef”i vurmakla görevlidir. İstihbarata göre, hedef çölün ortasına gelecektir. Hakikaten de gelirler ama burada bir düğün yaparlar. Nişancı düğünü görünce duygusallaşır, net göremediğini söyleyerek emre uymaz, görev başarısız olur. Fark edilirler, kovalanırlar, o anda da bir kum fırtınası başlar. Böylece iki Amerikan askeri, çocuklarını sevgililerini konuşa konuşa saatlerce çölde yürümek zorunda kalır. Epey yürüdükten sonra mayınlı bir araziye girdiklerini anlarlar. Daha çok konuşanı olduğu için, önce gözcü ölür. Öteki de o hengamede mayına basar, durur. Deminki duygusal, birden en mantıklı insana dönüşür. Kurtarılmak için epeyce bekleyecek, buna geceleri inen hayvanlardan, kum fırtınasından, açlıktan, susuzluktan ve tabii kendi hayalgücünden kendini koruması gerekecektir. Bu anılar aklına gelir, halisünasyonlar görür. Kurtulma manevrasındaki gibi, bir dizi yerde, diz çökmüş vaziyette kaldığı diğer anları hatırlar. Son diz çöküşü, mayından kurtulup sevgilisine döndüğünde, havaalanında karşılaştıklarında olur, geleneksel evlenme teklifi pozuyla.

(Sonunu söylemeden genellikle uyarmaya çalışıyorum ama, bu filmin kahramanının sonunda öleceğini kimse sanmaz herhalde. Aslında piyasa filmlerinin hemen hemen hepsinin sonunu izlemeden biliriz, çünkü onlar zaten sonu belli şablonlara uyarlar.)

Mayını atlatan evliliği hayli hayli atlatır, gibi bir mesaj içerdiğini sanmıyorum. Daha çok, savaşla hayat arasında, askerlikle sivillik arasında genel bağlar kurmaktan fazlası düşünülmemiş gibi. Savaş zaten pek detayına girilen bir şey değil, tek askerin psikolojisi dışında. Kötü adamı vuracakken, oğlunu evlendiriyor gibi geldiği için cayan asker, mayına bastıktan sonra karaderili bir adamla sohbet eder. Gerçekten mi gördü, hayal mi kurdu belli olmayan adam çölün yerlisi bir Berberidir. Amerikalı, Mike, ona “sizin mayına bastım” gibi laflar bile eder. Zaten bize verilen bilgiye göre, oranın mayınlı olmasının sebebi “40 yıldır çok çatışma görmüş” olmasıdır. Kim kiminle neden çatışıyor, o önemsizmiş gibi yapın siz de, bakalım Amerikalıya biraz daha üzülecek misiniz?

Berberi, Mike’a adım atmasını söyler, o “atamam” dedikçe de “neden” diye sorar. “- Çünkü mayına bastım.” “- Neden?” “Çünkü çölde kayboldum.” “Çünkü savaştayım.” “Çünkü askerim.” Bu nedenlerle savaşın nedenine, Amerikan ordusunun burada ne işi olduğuna varacak sanabilir insan, ama öyle olmaz. Konunun, Mike’in babasıyla sorunu olduğu ortaya çıkar. Dıt, yalnız cevap. Yoksa Berberi’nin sorusu doğru.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa