08 Temmuz 2017 01:34

‘Yok hükmünde’ denilerek gerçekler yok olmuyor

‘Yok hükmünde’ denilerek gerçekler yok olmuyor

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Cumhurbaşkanı, Başbakan, AB Bakanı ve öteki yetkililer biraz değişik cümlelerle de olsa aynı şeyi söylüyorlar: “Bu rapor yok hükmündedir; bizi bağlamaz. AP kararının bir kıymeti harbiyesi yoktur. Raporun kapağını açmadan iade edeceğiz!” 

Sözü edilen “rapor”, AP Türkiye röportörü Kati Piri tarafından kaleme alınan karar tasarısı şeklindeki, “Türkiye ile AB arasındaki müzakerelerin askıya alınması”nı isteyen rapordur.

Taslak kararda, 16 Nisan Anayasa değişikliği paketinin mevcut haliyle yürürlüğe girmesi halinde Türkiye ile üyelik müzakerelerinin  derhal ve resmen askıya alınması için AB devletleri ve Avrupa Komisyonu’na çağrıda bulunuluyor.

Avrupa Parlamentosu, 16 Nisan referandumuyla yapılan anayasa değişikliğini, “kuvvetler ayrılığı ilkesi” ve “Kopenhag kriterleri”yle uyumlu bulmadığı için müzakerelerin askıya alınmasını istiyor.

İNSAN HAKLARINA GÖZALTI

AP’de Türkiye ile ilgili bu rapor tartışılırken, Türkiye’de de AP ile benzer eleştiriler eşliğinde süren “Adalet Yürüyüşü” adım adım İstanbul’a yaklaşıyor, pazar günü “Adalet” talebiyle yapılacak büyük miting için hazırlıklar da tamamlanıyordu. Ama İstanbul’da sadece “Adalet Yürüyüşü” ve onun etrafındaki gelişmeler yoktu.

AP’de ve İstanbul’daki gelişmelerle eş zamanlı olarak İstanbul’da polis; “Dijital güvenlik ve bilgi yönetimi eğitimi” kapsamında eğitim yapmak üzere İstanbul Büyükada’da bir otelde toplantı yapan sekiz insan hakları savunucusu gözaltına alındı. Gözaltına alınan insan hakları savunucuları “Silahlı terör örgütü üyesi olmak”la suçlanıyor.

Polisin gözaltına aldığı insan hakları örgütlerinin sorumluları ve sözcüleri, Türkiye’de insan haklarıyla bir türden ilgilenen herkesin tanıdığı, bildiği kişilerdir.

İlk bakışta ‘Bunda ne var ki; gazetecilerin, sosyal medyada “beğenilmeyen” mesajlar yazanların, milletvekillerinin... sudan gerekçelerle, hiçbir hak, hukuk kaygısı gözetilmeden tutuklandığı bir ülkede insan hakları savunucularının gözaltına alınmasının ne kıymeti var?’ denebilir. Ama bu konu bu kadar “basit” değil. Çünkü gözaltına alınan kişiler; tanınmış insan hakları örgütlerinin temsilcileri, bir otelde kendi faaliyet alanlarıyla ilgili toplantı düzenliyor. Ama bu toplantı “İhbar var!” gerekçesiyle basılıyor ve insan hakları savunucuları, “terör örgütüne üye olmak”tan gözaltına alınıyor.

Bu, yarın da bir sendikanın, yasal bir partinin, bir derneğin, vakfın... toplantısının kapısına dayanıp, “Hakkınızda ihbar var. Burada gizli toplantı yapıyormuşsunuz” diyerek gözaltına alınabileceğinin işaretidir! Bu yüzden insan hakları temsilcilerinin gözaltına alınması, ülkedeki OHAL ve “polis devleti” uygulamalarının geldiği aşmayı göstermesi bakımından ayrıca önemlidir.

AB TÜRKİYE’Yİ ‘KARALAMAK’ İÇİN Mİ ELEŞTİRİYOR?

Bu örnek de çok açıkça göstermektedir ki, AP’nin raporundaki eleştirilerin, Türkiye’de sürdürülen hak ihlallerine, özgürlüklerin ayaklar altına alınmasına ilişkin bir karşılığı vardır. 

AKP propagandası, Hükümetin sözcüleri, yandaş medya ve Hükümete her bakımdan teslim olmuş sermaye basını; sanki Türkiye’de her şey günlük güneşlikmiş de AB Türkiye’yi dünyanın gözünde itibarsızlaştırmak için bu eleştirileri yapıyormuş gibi gösteriyorlar. Bununla da yetinmiyorlar, Türkiye’nin demokrasi güçlerinin de benzer eleştiriler yapmasından kalkarak, özgürlük ve demokrasi talebinde bulunanları, “adalet” isteyenleri, batı emperyalizminin yandaşı, taraftarı, müttefiki olarak göstererek halkın gözünde itibarsızlaştırmayı amaçlayan bir propaganda sürdürüyorlar. Böylece kendi savundukları “tek adam tek parti yönetimi”ne, ona giden yolda OHAL uygulamalarına, özgürlükleri ayaklar altına alan girişimlere, “yerli ve milli normlar” ucubesi girişimlerine meşruiyet  kazandırmayı amaçlıyorlar.

DEMOKRASİ MÜCADELESİNİN KAZANIMLARI TASFİYE EDİLİYOR

Evet, AP raporu ile OHAL uygulamaları, özgürlüklere yönelik iktidarın her gün getirdiği yeni kısıtlamalar, hak ihlalleri ile “Anayasa değişikliği”, “yargı bağımsızlığı”, “kuvvetler ayrılığı” gibi konularda söylenenler doğrudur. Bu ülkede demokrasi güçleri, AB’nin her kurumu, AKP’nin Türkiye’yi ileri demokrasi ülkesi haline getireceğine ilişkin kararlar aldıklarında da Türkiye’nin demokrasi güçleri bu eleştirileri yapıyordu. Bugün AP’nin bir raporunda bu gerçekleri dile getirmesi (Bu gerçekleri AB kurumları son bir iki yıldır söylemeye başladılar) elbette ki, Türkiye’nin demokrasi güçlerinin söylediklerinin kıymetini azaltmayacağı gibi, Türkiye’nin demokrasi güçleriyle batı emperyalizminin sözcülerini aynı çizgiye getirmez.

Elli yıldır, AB’ye girmek için kapısında her mihnete katlananların, bugün AB’den kendilerine yönelik eleştiriler geldiğinde “AP’nin kararı çifte standarttır”, “AB ele talkın verir kendi salkımı götürür”, “AB Avrupa emperyalizminin birliğidir”... gibi eleştiriler de elbette yanlış değildir. Ama, bugün ülkeyi yönetenler, “AB bizim işimize karışmasın, biz kendi göbeğimizi kendimiz keseriz” der gibi görünseler de gerçekte dedikleri, bugün gidişatın iyi olduğu, Türkiye’nin batı normları”ndan kurtulup “Türk usulü”, “yerli ve milli normlar” dedikleri ölçütlerle tarif edilen “tek adam tek parti yönetimi”ni savunuyor. 

Ortada olan gerçekse Türkiye’nin 200 yıllık demokrasi ve özgürlükler mücadelesinin kazanımlarının hızla tasfiye edilerek “tek parti tek adam” rejimine sürüklendiğidir. 

Bu yüzden de bugün Türkiye’deki bu gidişatı kimin, hangi niyetle yaptığı tartışması değil, bu gidişatın önünün nasıl kesileceği, Türkiye’nin laik ve demokratik bir ülke olması mücadelesinin nasıl başarılacağıdır. Bunun ilk şartı ise “tek parti tek adam” yönetimine giden yolun tıkanmasıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa