Efsanesi de, kendisi de olmaz olsun
Fotoğraf: Envato
Haziran 2017. Olmaz olası, gelmez olası haber geliyor. Haberi alanların yüreğine alev düşmüş olmalı ama alevin nasıl yanacağı bile belli. Çünkü destan var, efsane var. Koca devlet var. Artık ölümün siyaseti ve ideolojisi var.
Baba yapılacak olan törene oğlunun üniformasını giyerek gelecek. Metanet anıtı gibi duracak, davranacak. Yani, “Metin ol!” diyenlerin sözünü dinlemiş gibi görünecek; dayanıklılık, sağlamlık örneği olacak.
Belki daha fazlasını da yapacak. Şöyle diyecek: “Mehmet Akif’in dediği gibi, bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak uğurunda ölen varsa vatandır. Ne mutlu ki bize bu bayrak üzerinde bir tane kanımız oldu. Ne bayrak iner, ne de bu vatan savunmasından pes ederiz. Yerine yenisi gelir. Elbisesi üzerime de tam oturdu. Çağırdıkları an göreve hazırız. Bizimkiler şehit oluyor, yeni evlatlarımızı düğüne gönderir gibi gönderiyoruz da, bu satılmışlar ölünce nereye gidecekler diye düşünüyorum. Elbet bunun da sonu gelecek. Bu iman olduğu sürece Türk milletini asla kimse yıkamayacak.”
Erkek kardeşi de güçlü görünecek. Adına ve cinsiyetine yakışır şekilde davranacak. Kardeşinin tabutuna uzun süre bakıp, “Benden yakışıklı duruyor. Metanetli duracağız, ağlamayacağız” diyecek. Ama belki annesi ve kız kardeşi düşen içlerine düşen alevi gizlemekte o kadar kararlı olamayacak, ayakta durmakta zorluk çekecekler.
Ama düşen alev, yaşanan acılar değil, büyük laflar dile getirilecek. Büyük lafları seven gazeteler büyük başlıklar koyacaklar. “Törene 10 bin kişi geldi” yazacaklar. Törene katılan büyüklerin adlarını yazacaklar, her birini hem de. Hükümetin milletvekilleri gelmiş, elbette hepsi yazılacak, bilinecek. Bir de, “Tören 15 Temmuz Aktekke Demokrasi Meydanı’nda yapıldı” diye mutlaka yazacaklar.
Ateşin düştüğü yerde ölümün efsanesi alevlenecek. Alevlenmese bile görevini bilen gazeteciler öyle yazacaklar. Belki de annenin ağzından, “Bana ‘şehit olacağım’ derdi” çıkacak veya öyle yazılacak. Babanın ağzından destan dökülmüş olacak: “Oğlum nöbet yerinde şehit olmuş. Bundan güzel bir şey olabilir mi? Ben buna üzülmem. Ayıp olmazsa güler oynarım. Silahım olsa havaya 3 el ateş ederim” diyecek.
Baba eski uzman çavuş. Silahtan söz etmesi, efsaneleri bilmesi belki ondan. Ama dahası da söylenecek, yazılacak: “Dik durun. İsyan etmeyin. Beni ayakta tutan inanç. Allah’a olan inanç. Vatana olan inanç. 15 Temmuz’da sen gidiyordun şehit olmaya. Ne oldu şimdi? Bir oğlum daha asker. Ben dayanırım ama eşim dayanamaz. Onun getirilmesi lazım. Dün akşam kendisiyle konuştum. Komutanıyla konuştum. ‘İzine gönderebilir misiniz’ dedim. Bu da şans işte. Nasip. Ben başka şekilde hayatını kaybetmesinden korkuyordum. Bu şekilde hayatını kaybetmesi kadar güzel bir şey yok. Görevi başında şehit olmuş.”
Ölüm güzel çünkü efsanesi var, destanı var. Çünkü büyüklerimiz var; albay var. Diyecek ki, “Şimdi o bizim kalplerimizde yaşayacak. Ne kadar vatanını, milletini seven bir ailesiniz ki iki evladınızı aynı anda askere göndermişsiniz. Şimdi o hepimizin evladı. Hepimizin şehidi.”
Albay bu. Efsanenin kafalara kazındığı kurumun parçası. Görevi efsane. Ama artık ezberini iyi bilen büyükler bol. Bir albay ne der? “Ölmeden sizin, ölünce hepimizin evladı!” Peki, Diyanet İşleri Başkanı? “Yüreğinizi ferah tutun” der. “Çünkü, evlatlarınızı ebediyete, Allah’ın cennetine uğurladınız” der. Başka ne der? “Şehitler ölmez” der. Bu yetmez, devam eder. “Hac ibadetinde şehit ailelerine öncelik tanınacak. Şehit aileleri bize müracaat ettiklerinde biz onlara öncelik tanımayı bir vazife olarak kabul ediyoruz” der. Gazeteler, “Müjde var!” diye haber yaparlar.
Haziran 2015. Haziran 2016. Ölümün efsanesi sürüyor. Destanları yazılıyor. Gerekli imiş, fetvası da veriliyor. İstanbul’da havalimanı saldırısında IŞİD tarafından öldürülenler de şehit. Çünkü Cumhurbaşkanı veya bir bakan öyle diyor. Ardından medya desteği, din adamı desteği... Çünkü ölüm siyaseti devrede. Efsane, destan, televizyon, gazete, köşe yazarı hepsi çalışıyorlar, ölümün ideolojisi yayılsın diye... Ölümlerin önüne geçmek, ölümleri durdurmak söz konusu değil. Ölüm artık iktidarı sürdürmenin aracı.
Temmuz 2017. Türkiye’nin her yerinden “15 Temmuz” fışkırıyor. Artık haklı gösterilmek istenen ne varsa, karşısına 15 Temmuz efsanesi konuluyor. İhraçlar mı? Haklı çünkü 15. KHK mı? Haklı çünkü 15. susturulan basın? Haklı çünkü 15.
Ne söylenirse söylensin, yanıt aynı. “15!” O akşam tam ne oldu? Sus, çünkü “Boşa mı öldüler?” Okullar, hukuk, sosyal devlet, cumhuriyet adına ne varsa can çekişiyor. Yanıt aynı. “Boşa mı?”
Ölümün efsanesi var, destanı, siyaseti olmaz olsun. Bu ülkede ölüm değil; çocuklar, ağaçlar, adalet ve barış yeşermeli artık!
- Neden unutturmak istiyorlar? 22 Aralık 2024 04:15
- Çocuk çocuktur! 08 Aralık 2024 04:29
- Soul Behar Tsalik: Gazze’den çıkın! 01 Aralık 2024 04:30
- Profesör Saibaba ardından 17 Kasım 2024 04:01
- Irkçılığa karşı zırh gerek 03 Kasım 2024 04:03
- Almanya, militarizm ve okullar 20 Ekim 2024 04:15
- Nihon Hidankyo kuruluş bildirgesi 13 Ekim 2024 04:15
- Yuval: Soykırıma ortak olmam 29 Eylül 2024 04:54
- Ordunun kıskacındaki gençler 15 Eylül 2024 04:08
- Nükleer felaket önlenebilir 08 Eylül 2024 04:27
- Nükleer kuyu 01 Eylül 2024 04:25
- Oryan Mueller de reddediyor 25 Ağustos 2024 04:40