10 Temmuz 2017

Al takke ver külah her zaman sökmez!

Atıf Yılmaz’ın Şekerpare filmini izleyenler bilirler. 12 Eylül darbesinin hemen ardından (1983’te) yapılan film, bozuk düzen eleştirisinin başyapıtlarından biridir. Filmin unutulmaz sahnelerinden birinde acemi Bekçi Cumali (İlyas Salman) İstanbul’un torpilli beyzadelerini nezarete tıkar. Buna kızan SerkomiserZiver (Şener Şen) Cumali’yi çağırtır. Ziver Bey, “ama asayişi bozuyorlar” diyen Cumali’ye ders niteliğinde bir yanıt verir: “Oğlum bizim işimiz önce asayişi bozup sonra usulünce düzeltmek değil mi?”

15 Temmuz darbe girişimi kontrollü ya da değil-ki Binbaşı O.K’nın ihbarından darbe girişiminin ‘imamı’ olduğu söylenen Adil Öksüz’ün salıverilmesine kadar birçok soru işareti hâlâ yanıtsızdır. Ancak şurası kesindir ki, darbe girişiminden bugüne ülkeyi SerkomiserZiver gibi asayişi ‘usulünce’ düzelten bir iktidar yönetiyor!

Öyle bir iktidar ki, ancak bu darbe girişiminden sonra “terörün meclisteki uzantısı” ilan ettiği HDP Eş Genel Başkanları ve milletvekillerini ‘usulünce’ tutuklayabildi-ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha mahkeme önüne çıkmayan/çıkamayan Demirtaş’ı “terörist” ilan etmesi, bu operasyonların nereden yönetildiğini yeterince açıklıyor.

Sonra seçimlerle bir türlü ele geçiremediği belediyelere ‘usulünce’ el koydu.

Savaş suçu sayılabilecek Suriye’deki gizli girişimleriyle ilgili belgeleri haber yapan Cumhuriyet’e ‘usulünce’ operasyon yapıp ardından bu belgeleri verdiği iddia edilen CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nuda ‘usulünce’ hapse yolladı. 

İlan ettiği ve bir yılı dolmasına rağmen yeniden uzatmaya hazırlandığı OHAL ve çıkardığı KHK’larla binlerce kurum, sendika, dernek, basın kuruluşunu ‘usulünce’ kapattı.

Darbe girişiminin başını çektiği söylenen FETÖ’nün de hedefinde olan ‘Barış için Akademisyenler’ darbe girişiminden sonra bu iktidarın başı tarafından “terörün eli kalem tutan uzantıları” ilan edilip ‘usulünce’ işten çıkarıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “hiçbiri gazetecilikten içerde değil” dediği iki yüze yakın gazeteci yaptıkları haberler “suç kanıtı” sayılarak ‘usulünce’ tutuklandı.

İşlerine geri dönmek için 127 gündür açlık grevi yapıp artık ölümle burun buruna olan Gülmen ve Özakça, haklarında hiçbir yargı kararı olmadığı halde ‘terörist’ ilan edilip ‘usulünce’ hapse kondu.

İktidar, Gülmen ve Özakça gibi kurmak istediği ‘parti-devlet’ sistemine aykırı bulduğu binlerce emekçiyi ‘usulünce’ kamudan ihraç etti.

Ve bu liste böyle uzayıp gidiyor…

Ancak bu ülkenin politik mücadele sahnesinde sadece “asayişi usulünce düzeltmek isteyenler” yer almıyor. 

Kılıçdaroğlu’nun Ankara’dan başlattığı ‘Adalet Yürüyüşü’ toplumun büyük kesimlerinin bu bozuk düzene karşı adalet talebi etrafında nasıl birleştiğini bütün açıklığıyla gösterdi. O yüzden dün gazetemizin manşetine çıkardığı gibi Maltepe Mitingi bu adalet mücadelesinde birleşen güçler için son durak değil, yeni bir başlangıcın ilk durağıdır.

Ziver Bey gibi her şeyi usulünce düzeltmeye kararlı olan iktidarımız, darbe girişiminin yıldönümünde “demokrasi nöbetleri/mitingleri” yapacakmış.  Hak ve özgürlükler bakımından ülkeyi dünyadaki sayılı diktatörlüklerle yarışır hale getirenlerin bu mitingleri yaparken akıllarından geçirdikleri/geçirecekleri son şey herhalde demokrasi olsa gerek. İktidar, bu etkinliklerle adalet talebi etrafında birleşen halk güçlerini dağıtmak için darbe girişiminin yıldönümünde herkesi “padişahım çok yaşa” demeye zorlamak istiyor. Başka bir deyişle tıpkı ‘Yenikapı’ sürecinde olduğu gibi kendisinin arkasında saf tutmayı reddedenleri “darbe destekçisi” ilan etmeyi, halkın geniş kesimlerinin haklı taleplerini lekelemeyi amaçlıyor.

Ancak “al takke ver külah her zaman sökmez!”

Bugün artık halkın geniş kesimleri asıl darbenin 20 Temmuz’dan bu yana asayişi usulünce düzeltmek isteyen iktidarın eliyle devam ettirildiğini görüyor. Gelinen yerde halka adalet, demokrasi ve huzuru getirecek mutlu bir son için bütün halk güçlerinin dün Maltepe’de yeni bir başlangıç yapan mücadeleyi ülkenin dört bir tarafına yayıp büyütmesi gerekiyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.

Ücretler yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın

Vergi kesintileri yüzde 15’le sınırlı tutulsun

İkramiye ve ek ödemeler vergi kesintisi dışında bırakılsın

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Mardin’de kayyım 3 ayda 301 işçiyi işten attı.

Evrensel'i Takip Et