19 Temmuz 2017 01:00

Kobani'den Rakka'ya bilenen inanç

Kobani'den Rakka'ya bilenen inanç

Fotoğraf: Envato

Paylaş

19 Temmuz 2012, Rojava Devrimi’nin başlangıcı kabul edilir. Kobani halkı 5 yıl önce bugün kendini yönetmek için ilk adımı attı, el konulan topraklarını geri aldı, eğitim ve sağlık kurumlarının, yerel birimlerin, diğer devlet kurumlarının yönetimini üstlendi, kendi güvenliği için asayiş birimleri oluşturdu.

Kobani’de yakılan ateş dalga dalga büyüdü ve kısa sürede tüm Rojava’ya yayıldı.

Elbet bu, öyle bir anda olmadı. Öncesi var.

Rojava Kürtleri, çok öncesinden Halk Meclisleri aracılığı ile örgütlenmişti. Kendi kendini yönetebileceği tüm birimlerini Halk Meclisleri aracılığı ile oluşturmuştu. Halk Meclisleri’nde toplumun tüm farklı kesimleri temsil ediliyordu. Bu meclislerin bir diğer önemli yanı da tüm zorluklarına rağmen yönetimlerini seçerek oluşturmalarıydı. Bugünlerde artık daha bir ete kemiğe bürünmüş olan yönetim modelinin prototipi, o günlerde oluşmuştu ve adım adım yaşama geçiriliyordu.

19 Temmuz öncesinde Rojava’da PYD’nin de içinde olduğu Meclisa Gel a Rojavayê Kurdistanê (Batı Kürdistan Halk Meclisi) 2011 Temmuz’unda yapılan Antalya Konferansı’ndan Kasım’ında yapılan Kahire, Aralık’ında yapılan Hatay Konferansı’na kadar Suriye’nin geleceğini belirlenmeye dönük yapıldığı belirtilen tüm çalışmalara Suriyeli Alevi ve Sünni toplumlarının yanı sıra 3. taraf olarak katılma arzusunu yeniliyordu. Tüm bu süreçlerde Kürtleri engelleyen, onların Suriye’nin geleceğinin belirlenmesi için toplandığı iddia edilen çalışmalardan uzak tutulmalarını dayatan Türkiye’ydi. Türkiye bu toplantılara, sadece kendine yakın gördüğü kesimleri davet ediyordu ki onların da temsil ettiklerini iddia ettikleri toplumda karşılıkları yoktu.

Kürtleri 19 Temmuz’a taşıyan temel etkenlerden biri de bu oldu. 3. taraf olarak kabul edilmeyen Kürtler de 3. Yol adını verdikleri politika ile yürüme kararı aldılar. Kendi güvenlikleri için öz savunma birimlerini oluşturacak, ne rejimle ne de muhaliflerle çatışacak, bölgelerini mümkün olduğunca savaş dışında tutacak, Halk Meclisleri’ni örgütleyerek özerkliği yaşama geçireceklerdi.

Türkiye bu girişimin de önünü kesmeye dönük adımlar attı. Sınır kapılarını Kürtlere zindan etti. Müslüman Kardeşler’in Mısır’dan başlayarak önünün kesildiğini görünce Afrika’nın kuzeyinden Nusra Cephesi üyelerini Suriye’ye taşıdı. Bunları ağırlıkla Hatay üzerinden, bir kısmını ise Ceylanpınar’ın hemen karşısındaki Serêkaniyê’den Suriye ve Rojava’ya sokmaya başladı. YPG kurulmuştu. Ancak Kürtler bu provokasyonlara rağmen hem erken bir çatışmaya girmemek, hem de savaşı kendi yaşadıkları alanlara taşımamak için bu dönem sınır kapılarının kontrolünü üstlenmedi. Türkiye ve desteklediği gruplarla karşı karşıya gelmemek için çabaladı. Buna rağmen Türkiye Nusra Cephesi’ni Serêkaniyê’de Kürtlerin üzerine saldı. 2012’nin başında başlayan çatışmalar aralıklarla 2012’nin Mayıs ayına kadar sürdü. Her şeye rağmen çatışmalar kısmiydi ve yaygınlaşmadı.

Müslüman Kardeşler’in devreden çıktığını gördükten sonra Nusra Cephesi’ni sahaya taşıyan Türkiye, bu grubu Kürtlerin üzerine salmakla yetinmedi 2013’ün başından itibaren Suriye’ye girmeye başlayan Irak İslam Devleti’ni Sünnilerin Irak kolunun temsilcisi gibi görüp onlarla Suriyeli Sünniler arasında bir işbirliği kurulması için çabaladı. Kısa sürede Irak İslam Devleti, Nusra Cephesi ile birleştiğini açıklayarak Irak Şam İslam Devleti’ne (IŞİD) dönüştü. Nusra Cephesi birleşmeyi reddetse de artık IŞİD sahadaydı ve giderek yayılıyordu. 2013’te Suriye’ye giren IŞİD, 2014 Haziran’ında Musul’un işgaliyle önü alınamaz bir biçimde büyümeye, alan hakimiyetini artırmaya başladı.

IŞİD Suriye’de yayıldıkça Türkiye’yi yönetenler de, Türkiye’deki ırkçı ve milliyetçi çevreler de bundan haz almaya, Kürtlerin önü kesiliyor sevinciyle havalarda uçuşmaya başladılar.

IŞİD, öncelikle Nusra Cephesi’nin akabinde diğer tüm örgütlerin bulunduğu alanlarda acımasız katliamlarla yayılırken yönünü, Rojava Devrimi’nin ilk ateşinin yakıldığı Kobani’ye verdi.

Duvara çarptığı ilk yer de Kobani oldu; bu, aynı zamanda IŞİD’in tükenişinin de başlangıcıdır.

Devasa bir direniş sonrasında Kobani işgalcilere terk edilmedi, ‘Düştü düşecek’ diyenlere inat Kobani direndi, emsalsiz zaferini tüm dünyaya ilan etti.

Kobani direnişinin mimarları başka bir şey daha yaptı. Kobani’deki prototip yönetimi geliştirdi, başka halklar ve inanç gruplarıyla birlikte Demokratik Suriye Meclisi’ni kurdu. YPG ve YPJ’nin ötesine geçen bir askeri örgütlenmeyle, Demokratik Suriye Güçleri ile IŞİD’i kovalamaya başladı. Girê sipî (Tel Abyad), Mınbiç, Tabka derken IŞİD’in başkent olarak ilan ettiği Rakka’nın dört bir etrafını sardı.

İnanç ve azim, tüm dünyanın takdirini topladı, kimse IŞİD’e üzülmedi. Bir tek bölgenin ırkçı ve milliyetçileri IŞİD üzüntüsünü taşıyor.

Ama şu da gerçek; IŞİD’e üzülenler hala emellerinden vazgeçmiş değil, Kobani’de devrim fitilini ateşleyenler de inançlarını bileyerek yollarına devam ediyorlar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa