Mücahit Erdoğan!
Milli Görüş’çülerin en çok attığı sloganlardan biriydi ‘Mücahit Erbakan’ sloganı. Erbakan, Milli Görüş’ü, ‘Haçlı Kulübü’ Batı’ya ve İsrail’e karşı milli bir İslam anlayışı olarak tanımlıyordu. Gerçi bugün İsrail uçakları Konya semalarında dolaşabiliyorsa bunu Erbakan’ın başbakanlığı döneminde (1996-97) yapılan anlaşmalara borçlular. Ama tartışmak istediğimiz mevzu bu değil.
Erdoğan ve Gül gibi AKP’nin kurucu kadroları Erbakan’ın elinde büyümüşlerdi. Sonra ‘gençler’, ‘yenilikçiler’ gibi adlarla anılan bu kadrolar Erbakan’ın partisinden ayrılıp 2001’de AKP’yi kurmuşlardı. ‘Gençlik’, ‘yenilikçilik’ gibi sıfatlar AKP kurucularının Batı kapitalizmiyle daha uyumlu (ılımlı) bir İslam anlayışının savunmaları anlamına geliyordu. Bu dönemde ABD de bölgeyi (Ortadoğu) ‘ılımlı İslam’cı güçlerle dizayn etmeyi amaçlayan Büyük/Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’ni uygulamaya koymuştu-ki ABD’li “Ortadoğu uzmanları” da bu temelde F. Gülen gibi ılımlı İslamcıların desteklenmesi gerektiğini yönünde açıklamalar yapmıştı. İşte AKP de kuruluşundan bir yıl sonra fiili ortağı Gülen’le birlikte Türkiye’de seçimleri kazanıp hükümet olmuştu.
AKP ve Gülenciler, ordu ve bürokrasi içinde kendi iktidarlarına engel teşkil eden güçleri tasfiye ettikçe Türkiye’yi bir ‘ılımlı İslam Cumhuriyeti’ yapma yönünde adımları el birliğiyle attılar-ki kulakları çınlasın, ABD’nin eski Dışişleri Bakanlarından Colin Powell’ın dili sürçmüştü de (!) 2004’te yaptığı bir açıklamada Türkiye için ‘İslam Cumhuriyeti’ deyivermişti. ‘Kutlu Doğum’ etkinlikleri, ‘Türkçe olimpiyatları’ Kur’an ve Peygamberin hayatı dersleri bir bir eğitimin bir parçası haline getirildi.
İktidarı ele geçirdikten sonra bu kez AKP-Erdoğan ve Gülenciler arasında başlayan ve bir darbe girişimine sahne olacak kadar keskin bir hatta ilerleyen egemenlik mücadelesi de başka bir tartışma konusu olduğu için geçiyoruz.
Neyse, nihayetinde AKP Türkiye’si, bölgeyi ‘ılımlı İslamcı’ güçlerle dizayn etmek isteyen ABD’nin ‘model ülke’si olmuştu. AKP-Erdoğan’ın 2011’de ‘yeni Osmanlı’cı hayallerle giriştiği Suriye müdahalesi de ABD desteğinde başlamıştı. Mısır’da ‘İhvan’, Tunus’ta ‘Nahda’, Filistin’de Hamas ve Suriye’de de İhvan’ın Suriye kolu olan SUK, AKP’nin kader birliği yaptığı örgütlerdi. Ancak Suriye savaşının mezhepsel bir görünüm kazanması, dünyanın dört bir tarafından radikal İslamcının ‘cihat’ için Suriye’ye gelmesine ve radikal İslamcıların Suriye rejimine karşı savaşta öne çıkmasına yol açtı. Bu süreç radikal ve ‘ılımlı’ ayrımının giderek ortadan kalktığı bir süreç olarak ilerledi. Mesela ABD’nin desteklediği ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) içinden birçok grup Suriye el Kaidesi olan Nusra’ya biat etmişti. AKP-Erdoğan da hem Suriye rejimine ve hem de Rojava’da kanton yönetimleri oluşturan Kürtlere karşı Nusra başta olmak üzere radikal İslamcı grupları desteklemeye başlamıştı. Sonra Nusra’nın içinden çıkan IŞİD, Suriye ve Irak’ta en etkin radikal İslamcı güç haline geldi. Ilımlı-radikal ayrımının ortadan kalkmasının ABD ve Batılı emperyalistlerin bölgedeki çıkarları (örneğin Irak’ta ABD’nin kurduğu düzenin devamı) bakımından bir tehdit haline gelmesi ve yine İsrail’in güvenliği için yeni sorunlar doğurması karşısında ABD stratejisini değiştirdi. Mısır’da İhvan (Mursi) bir darbe ile devrildi ve ABD, Irak ve Suriye’de IŞİD ile mücadele stratejisini yürürlüğe koydu. Ancak Erdoğan iktidarı İhvan’a desteğini ve Suriye’de radikal gruplarla işbirliğini sürdürdü. Son olarak radikal İslamcı terör gruplarını desteklemekle suçlanan Katar’ın yanında durdu-ki, başta S: Arabistan olmak üzere bu suçlamaları yapanların suç dosyaları daha az kabarık değildir.
Peki, döne dolaşa nereye geldik?
Müjdeyi Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz verdi. Milli eğitimin yeni müfredatında artık cihat da yer alacakmış. Öğrencilerin “felsefi alt yapısı yetersiz olduğu için” ‘evrim’in müfredatta yer almayacağını söyleyen bakan, iş ‘cihat’a gelince “her kavramı hakkıyla öğretmek görevimiz” diyor. Burada asıl dikkat çekici nokta ‘cihat’ın müfredata 15 Temmuz darbe girişimi iler birlikte sokulmuş olması. Bakan Yılmaz, ‘cihat’ı “milli birlik ve beraberliğimize hizmet etmek” olarak tanımlıyor. Başka bir deyişle ‘cihat’ Erdoğan iktidarını savunmak olarak anlam kazanıyor.
Erdoğan iktidarı belki cihatçı gruplarla Suriye-Rojava’yı yıkamadı ama yeni müfredatla ‘cihat’ı kendi iktidarını sağlamlaştırmanın harcı olarak kullanmak istiyor. Ve elbette bu müfredat tıpkı adalet talebi gibi laik-demokratik bir eğitim ve ülke mücadelesi için bir alarm zili anlamı taşıyor.
Tabi bu arada bugün ‘Mücahit Erbakan’ın yerini ‘Mücahit Erdoğan’ın almış olması da tarihin bir cilvesi olsa gerek!
Evrensel'i Takip Et