Delil üretme
Normal bir ceza davasında savcılar önce delil toplarlar ve deliller bir fiilin suç kapsamına girdiğini kanıtlamaya yeterse dava açılır. Bizde ise birilerinin cezalandırılmasına karar verilir, sonra delil üretilir. Önceleri bu delil işkence ile elde edilirdi. Cezalandırılmak istenen kişiye yoğun işkence yapılır, bir örgüte üye olduğu kabul ettirilir, alt ve üst ilişkiler oluşturulur ve dava açılırdı. AKP iktidarı ile birlikte yeni bir delil oluşturma yöntemi ortaya çıktı. (15 Temmuz sonrası tekrar işkence yöntemlerine de başvuruyorlar) Buna göre en önemli suç delili hükümete muhalif olma, sonra o kişi hakkında gazetelerde çıkan yazılar ya da cezalandırılmak istenen kişinin yazdıkları, sosyal medya paylaşımları, telefon görüşmeleri, sahte CD’ler, sahte yazılı belgelerin fotokopileri vs. ve aynı yazıların en az onar nüshasının konduğu kırk elli sayfalık dosyalar. Bu yöntemi Fethullahçı polisler ve savcılar yaygınlaştırdı. Fethullahçılar emniyetten tasfiye edilince, kalanlar aynı yöntemleri Fethullahçılara karşı kullanıyor. Tabii, Fethullahçı olmayanlara da…
Cumhuriyet gazetesi AKP’nin hedefine önce 17-25 Aralık sürecinde girdi. Daha sonra, MİT TIR’ları haberi muktediri iyice kızdırdı. Cumhuriyet gazetesinin etkisiz hale getirilmesi ve yöneticilerinin içeri atılması talimatı gerekli yerlere verildi. Sonra oturup Cumhuriyet aleyhine nasıl suç delili üretiriz diye düşünmeye başladılar. Vakıf Yönetiminden çıkmış ve artık köşe yazısı yazamayan iki kişinin şikayetleri, basındaki demeçleri, Vakıf yönetimindeki değişiklikler nedeniyle yıllardır süren davadan bir şeyler çıkarılabilirdi. Bir de mutlaka Fethullahçı birileri gazete çalışanlarından birilerine telefon etmiş olurdu, Fethullahçı bir şirket ilan vermiş olabilirdi bunları araştırmak iyi olurdu. Öyle de yaptılar. Aradıklarını buldular. Fethullahçı bir şirket ilan vermişti, Fethullahçı birileri, Cumhuriyet çalışanı birilerini aramıştı. Gerçi o kişiler ve şirket henüz yargılanıp mahkum olmamıştı ama bunlar küçük ayrıntılardı. Bir de Fethullahçı dedikleri şirketler Cumhuriyet’e bir ilan verdi ise AKP yanlısı gazetelere yüz ilan vermişti ama bunların hiç önemi yoktu. Kadri Gürsel ve Aydın Engin potaya son anda girenlerdi. Son günlerde AKP’yi çok sert eleştiriyorlardı. Subliminal mesaj verme diye bir şey icat ettiler. Bu icat ile muhalif herkesi suçlu ilan edebilirdiniz.
12 Mart günlerinde Ziverbey Köşkü’nde ilhan Selçuk, Doğan Avcıoğlu gibi gazetecilere işkence yapan kontrgerillacılar, sorgunun başında “Neden ABD’yi eleştiriyorsunuz?” diye soruyormuş. Şimdi, neden “AKP’yi eleştiriyorsun” diye soruyorlar. “Şu şu örgütler terör örgütü müdür” diye soruyorlar. AKP’nin terör örgütü dediğine “terör örgütü” demezsen, demek ki sen de “terörist”sin ya da en azından “terör örgütü üyesi” olmasan dahi hal ve hareketlerinle “terör örgütü”nün amaçlarını gerçekleştirmesine yardım ediyorsun. Zaten Reis de Türk Milleti’ni elli milyon olarak belirlemedi mi? Demek ki, Türk Milleti’nden olmayan otuz milyondan birisin.
Çağlayan’da bulunan İstanbul Adliyesinde insanlar böyle bir yargı sistemine karşı mücadele ediyor. Bu kafa, yurt içinde yaptıklarını, yurt dışında da yapmaya çalışıyor. Bilmem kaç Alman firmasını “Teröre yardım ediyor” diye listeleyip uluslararası kurumlara gönderiyor. Almanlar dişlerini gösterince, “Pardon yanlışlıkla gönderdik” diyorlar ama yurt içinde ürettikleri delillerle ilgili henüz “pardon” diyemiyorlar. İşte, o da demokrasi mücadelesinin yükselmesi ile olacak. O zaman “Pardon hepsini FETÖ’cü hakimler ve savcılar yaptı” diyecekler. Mesele yargı meselesi değil, demokrasi meselesidir. Demokrasi mücadelesi yükseldiğinde sahte delil üretmeler, halkın yarısını düşman ilan etmeler, insanları senelerce hapishanelerde tutmalar kolay olmayacaktır.
Evrensel'i Takip Et