28 Temmuz 2017 00:15

Cemevinin kanundaki yeri

Cemevinin kanundaki yeri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Aleviler ibadetlerini, adaklarını, ziyaretlerini kutsal kabul ettikleri dağlara, taşlara, ağaçlara, sulara yaparken toplu ibadet dediğimiz Cem ibadetini ise Pir- Dede- Ana’nın bulunduğu ev de, yani kutsiyet atfedilen bir evde yaparlar. 

Bu evler aynı zamanda Pir’in evi olurken tekkelerde ise “Pir Evi, Meydan evi” diye adlandırılmaktadır. Kentleşmeyle birlikte bu ibadetleri yapmak için oluşturulan bu mekanlara cemevi denildi. 

Cemevi adlandırması kentleşen Alevilikle birlikte oldu. O yüzden cemevini yok saymak isteyenler bazen “Cemevi eskiden yoktu yeni uyduruldu” demektedir. İsim olarak yenidir ama Alevilikteki yeri kadimden beri vardır. 

1925 yılında Tekke ve Zaviyeler Kanunu ile Alevilere ait bütün inanç, ibadet isimleri, inanç önderleri isimleri ve işlemleri yasaklanırken cemevi ismine yönelik bir yasak yoktur. Çünkü o tarihte cemevi diye bir isim yoktu, eğer olsaydı hiç düşünmeden en başa yazarlar ve asla es geçmezlerdi.

Bu nedenle cemevlerini ibadethane tanımı dışında tutan hiçbir yasa, kanun ve karar yoktu, ancak İmar Kanunu’nda bir yerin imar planı yapılırken “Cami” yeri ayrılır deniyordu. Daha sonra 2003 yılında yapılan değişiklikle “Cami” yerine “ibadethane” tanımı kullanıldı. Ancak bu değişiklikten önce 2002 yılında Bakanlar Kurulunun enerji aboneliğinde indirime tabi yerler tarif edilirken 2002/4100 sayılı Bakanlar Kurulu kararının 2. maddesi (f ) fıkrasında ibadethanelerin tanımı yapıldı. İbadethaneler; Cami, mescit, kilise, havra olarak belirlendi. 2003 yılında değiştirilen İmar Kanunu da bu kararı esas alarak, cemevlerine arsa tahsisine izin vermedi. 

Cemevlerini yasak kapsamına sokan Bakanlar Kurulu kararının altında bizim Karaoğlan Bülent Ecevit ile Devlet Bahçeli ve hükümetlerinde bulunan bakanlarının imzası bulunmaktadır. 

Bu Bakanlar Kurulu kararına istinaden cemevlerine ne arsa tahsisi ne de camilere, kiliselere, havra ve sinegoglara tanınan haklar tanındı. Yani elektrik, su ve benzeri tüm giderler devlet bütçesinden değil Alevilerin cebinden ödendi. 

Bu duruma itiraz eden kimi cemevleri elektik faturalarını ödememeye başladılar ve konu yargıya taşındı. Bu cemevlerinden Esenyurt Erenler Vakfı Cemevinin kazandığı dava Danıştayca da onandı ve karar kesinleşti. 

Bu kararda özetle “Cemevlerinin ismi her ne kadar ibadethane kapsamında zikredilmese de buralar toplumun ibadetine açık ve ücretsiz girilen yerler” olduğu bu nedenler de ibadethane kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ortaya konmuştur. Konuya ilişkin Cem Vakfınca AİHM’de alınan kararlar da önemli etki sağlamıştır. 

Bu kararla birlikte cemevlerinin diğer ibadethanelerle eşit haklara sahip olması; bu kararın sadece Erenler Vakfı Cemevini bağlamaması diğer tüm cemevlerine de emsal olması gerekiyor. Bunu sağlamanın yolu da diğer tüm cemevlerinin elektrik, su gibi faturaları bu karara istinaden ödememesi gerekir. 

Erenler Eğitim ve Kültür Vakfı Cemevi yöneticileri haklarında ısrar ettikleri ve geri adım atmadıkları için bu davayı kazandılar. İstemek, geri adım atmamak, haklı olduğun hususta boyun eğmemek kazanmanın en önemli aşamasıdır. 

Peki, olması gereken bu mudur, yani cemevlerinin tüm giderlerinin tıpkı camiler gibi devlet tarafından ödenmesi midir?

Bu aşamada yani camilere Alevilerin de vergileriyle hizmetlerin aktarıldığı bir aşamada bu talep doğrudur. Ancak laikliği ilke edinen Alevilerin asli ve nihai talebi bu olamaz. Laikliği ilke edinen Alevilerin talebi laikliğin gereği olarak devletin bütün dinlerden, inançlardan, ibadethanelerden elini eteğini çekmesidir.

Yani talebimiz devletin camiyi de, cemevini de desteklememesi, faturasını ödememesi, din görevlilerine maaş vermemesidir. Yani gölge etmemesidir. 

İnanç, ibadet, inanana bırakılmalı ve isteyen istediği camiyi, cemevini maddi ve manevi olarak destekleyebilmelidir. Laikliğin gereği budur. 
Aşk ile... 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa