Yusuf Karataş ve örgütlü kötülük
Fotoğraf: Envato
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) soruşturması kapsamında, geçtiğimiz perşembe günü Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hakimliği tarafından tutuklanan yazarımız Yusuf Karataş hakkında hemen bir gün sonra iddianame hazırlandı. Önceki gün de iddianamenin kabülüne karar verildi. Karataş’ın DTK içerisindeki faaliyetlerinden dolayı “terör örgütü yöneticisi” olmak suçlamasıyla 22.5 yıla kadar hapsi isteniyor.
Arkadaşımız Karataş’ın, yasal bir kurum olan DTK’deki faaliyetleri ile ilgili dosyanın, 2009’da başlayan teknik ve fiziki takiple oluşturulduğu, bu takibin de 2011-2012’de yoğunluk kazandığı anlaşılıyor. Bir basın taraması yapıldığında, bu yıllar içinde DTK’nin faaliyet ve açıklamalarının sayısız basın organında yer aldığı ve DTK’ye dair “terör” bağlamında bir suçlamanın söz konusu olmadığı görülecektir.
Emniyetteki sorgusunda Yusuf Karataş’a üç temel konuda soru yöneltildi. Roboskî Katliamı protestosuna katılması, YSK’nin bağımsız milletvekili adaylarını veto etmesi protestosu gibi eylemlere neden katıldığı ve DTK Sosyal Politikalar Komisyonu Emek, Göç ve Yoksulluk Çalışma Grubunun 6-7 Nisan 2013 tarihlerinde Urfa’nın Viranşehir ilçesinde düzenlediği “Mezopotamya Mevsimlik Tarım İşçileri Kurultayı”.
Peki Roboskî Katliamı neydi?
28 Aralık 2011 günü saat 21.39 ila 22.24 arasında, TSK’ye bağlı savaş uçakları Irak sınırında kaçakçılık yapan bir grubun üzerine dört bomba bıraktı. Grupta 38 erkek ve çocukla en az 50 katır bulunuyordu. Katırlar petrol ve sigara taşıyordu. Sadece dört kişi hayatta kalabildi. Ölenlerden 19’u henüz reşit bile değildi. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, görüştüğü Roboskî ailelerine, “Konuştuklarımızın burada kalmayacağına dair söz veriyorum. Sizden biraz sabırlı olmanızı istiyorum” dedi. (T24, 27 Temmuz 2013)
Ve aradan geçen süre içinde Roboskî Katliamı’ndan ceza alan olmazken, katliamda yaşamını yitiren ailelerinin de çekmediği acı kalmadı. Dava şu anda AİHM’de.
Bugün de, Türkiye’deki hakim siyasal iklim ve bunun yargıdaki yansıması bize, Roboskî Katliamı protestosuna katılmış olmayı, “terör örgütü yöneticisi” iddasının bir delili olarak sunuyor.
Diğer bir suçlama olan mevsimlik tarım işçilerine dair bir kurultaya katılmanın “terör” suçu olabileceği başka bir ülke var mıdır? İnsanın akıl sınırlarını zorlayan bu suçlama, Türkiye’de günümüzün suç icat etme retoriği içinde kendisine kolaylıkla yer bulabiliyor.
Peki DTK faaliyetlerine katılmak suç olabilir mi?
Burada sözü, bu soruya geçtiğimiz yılın sonunda çok iyi bir yanıt vermiş olan Yusuf’a bırakıyorum: “Son dönemlerde Kürt siyasetçilere yönelik operasyonlarda ve hazırlanan iddianamelerde DTK bir ‘terör örgütü’ gibi sunuluyor; DTK binasına gitmek, çalışmalarına katılmak ‘terör faaliyeti’ gibi gösteriliyor. HDP Eş Başkanı Demirtaş’tan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Gültan Kışanak’a kadar son dönemde tutuklanan Kürt siyasetçilerin DTK toplantı-etkinliklerine katılıp burada konuşma yapmaları ‘terör suçu’ sayılıyor. En son DTK eski eş başkanlarından Aysel Tuğluk ve Barış Grubu Üyesi Seydi Fırat’ın da aralarında olduğu 9 siyasetçi DTK içindeki faaliyetleri nedeniyle tutuklandı. (...)
Eğer DTK bir ‘terör yapılanması’ ve çalışmaları ‘terör faaliyetleri’ ise, mesela DTK’nin 18-19 Aralık 2010’da yapılan ‘Demokratik Özerklik Çalıştayına katılan bugünün Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Cemil Ertem ve iktidar partisi AKP’nin Sözcüsü Yasin Aktay’ı bu ‘terör faaliyetleri’nin neresine koyacaksınız? (...)
Bu da TRT Haber’in 16 Kasım 2013’te ‘Baydemir, Erdoğan’a Espri Yaptı’ başlığıyla geçtiği haber: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile eşi Emine Erdoğan ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın aralarında bulunduğu çok sayıda bakan, öğle saatlerinde Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’i ziyaret etti. Başbakan Erdoğan’ı belediye girişinde Baydemir’in yanı sıra, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı Ahmet Türk (…) karşıladı.” (Yusuf Karataş, ‘DTK ‘terör’ kıskacına sığar mı?’, Evrensel, 30 Aralık 2016)
Geldiğimiz noktanın kısa özeti: İktidarın haz etmediği basın organlarında çalışan bir gazeteciyseniz kolaylıkla ‘terör örgütü üyeliği’ ya da ‘terör örgütü üyesi olmamakla birlikte terör örgütü adına suç işlemek’le suçlanıp tutuklanabilirsiniz. İktidarın canını sıkan raporlar hazırlayan bir insan hakları örgütünün yöneticisi iseniz, ‘terör örgütüne yardım’la, ‘ajanlık’la suçlanıp tutuklanabilir ve havuz medyasında türlü senaryolarla manşetten manşete dolaştırılırsınız. Yasal bir kurumda bile olsa barış mücadelesi veriyorsanız ‘terör örgütü yöneticiliği’ ile suçlanıp tutuklanabilirsiniz.
Ve bu örgütlü kötülükten, bu iftira rejiminden kurtulabilmeniz için basabileceğiniz bir ‘imdat’ butonu da yok.
Bu karanlık tünelin sonundaki ışığa ancak sabırla ve dik durarak ulaşabiliriz!
- Büyükada’dan günümüze ‘Etki Ajanlığı’ komplosu 29 Ocak 2025 11:35
- Ahmet Güneştekin bizim acılarımızı da görecek mi? 27 Ocak 2025 06:45
- Tek adam düzeniyle onun sınırları içinde baş edilemez 20 Ocak 2025 15:37
- 'Zalim iyimserlik' 13 Ocak 2025 04:59
- Çok aktörlü bölgesel inşa ve ortasında bir “süreç” 06 Ocak 2025 05:00
- Enternasyonalizm bayrağı, daha daha yukarı! 30 Aralık 2024 06:30
- Diyarbakır notları: Seçim öncesi gelip ‘Ser sera, ser çava’ demeyin 16 Aralık 2024 04:52
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23