Düşüncemden kime ne?
İnsan, üstüne üstlük Sapiens cinsinden insan olmak zor zanaattır.
Günümüzden geriye yetmiş bin yıldan başlayarak yaklaşık kırk bin yıldır geçirdiğimiz bilişsel devrimin yükünü gurur duyar taşırız veya sonu gelmez ceza görür çekeriz; önümüzdeki yüzyılların vadettiklerinin heyecanına kapılır, varlığını unuturuz veya önümüzdeki yüzyılların gelmeyeceğini çünkü en azından dünyayı yok edeceğimizi düşünür, varlığına lanet okuruz. Bilişsel devrimi geçmişte başaramadığımız biçimde düşünmemize ve geçmişte kullanamadığımız yeni dillerle iletişim kurabilmemize yol açan tesadüfen de olsa gerçekleşmiş genetik mutasyonlar sürecine bağlar, bu süreçte kendimize özgü kültürel değişimlerin izini süreriz.
Ben tüm bu sürecin tarihsel öyküsünü irdelerken dedikoduyu insanlık halinin serüveninde herkesin anlayabileceği açıklamanın efekti olarak kullanan anlatıma hayranımdır: Öyle ya, bilişsel devrim süreci insanın hiç görmediği, dokunmadığı, varlığını varsaydığı veya olmasa da tahayyül ettiği şeyler hakkında düşünme, konuşma olanağı sağlamışsa ve geniş, kalabalık insan gruplarının ilişki kurmalarına, sıkı ve karmaşık iş birliğine girmelerine yol açmışsa, insanlar her an, her daim ciddi konularda konuşacak değiller ki...Böyle olsa insanlık sıkıcı olurdu. Var olmayan varlıkların varlığını allaya pullaya anlatım, gerçekleşmemiş olguların uydurma gerçeklik hikayeleri, duygular temelinde kurgular, kurguların değişik anlatım biçimleri, kurguların inandırıcılığı, inandırıcı kurguların kalabalıklara yayılması, boş zaman gevezelikleri, günümüz deyimiyle geyik muhabbetleri, uydurmaca, abuk subuk zevzeklik dedikodu faslının örnekleri olarak sayılabilir.
Bunları söylüyorum, çünkü bilişsel devrimin yükünü çeken sapiens cinsi insanın bir bireyiyim ve taşımaya çalıştığım yükün her an ardı arkası kesilmeksizin bende ürettiği düşüncelerin azabından kurtulmak istiyorum. Düşüncelerim var, düşüncelerim birikiyor, düşüncelerim taşıyor; akıllı düşünerek oluşturduğumu düşündüğüm düşüncelerim var, dün öyle düşünürken öyle, bugün böyle düşünürken böyleleşmiş düşüncelerim var, deli saçması denen türden düşüncelerim var, abuk subuk düşüncelerim var, dedikodu faslından düşüncelerim var, bilimsel yöntemle ve özenle oluşturduğum düşüncelerim var, zırva edebiyatından örnekleme düşüncelerim var. Ne yapacağım, nasıl yaşayacağım ben bu düşüncelerimle?
Düşüncelerim var kime ne?
Bir bakıyorum, düşüncelerimden neredeyse herkese bir şey! Herkesin tıpkı benim gibi yığınla düşünceleri var, belli düşünceler söz konusu olduğunda herkes benim düşüncelerimin kendinin başkalarından farklı düşünceleri gibi olmasını istiyor.
Herkes kendi düşüncelerinin başkalarınca diğer başkalarından farklı kendi düşünceleri gibi olmasının istenmesinden şikayet ediyor.
Düşüncelerden kime ne?
Düşüncelerden herkese her şey!
Ne olacak?
Bir yol, düşüncelerin toplumsallaş(tırıl)masıdır. Ancak, her bireyin beyin algoritması farklı ve özgün: Bu yol bireyleri kendine yabancılaştırır, düşüncesizliğin düşüncelerini üretir, olmamış olguların toplumsal dedikoduyla söylentiye dönüşerek kalabalıkların diğer toplulukların üzerine sürülmesinde siyasi araç olmasını sağlar. Bir diğer yol, düşüncenin özgürlüğüdür. Bu yol seçildiğinde benim abuk subuk düşüncelerimi, düşüncelerimi abuk subuk bulanlar susturmaya çalışırlar; bilimsel olduğunu düşündüğüm görüşlerimin bir bölümünü toplumun bir bölümünün bireyleri açıklanırken engellemek isterler; siyasi etkileri, sonuçları olan görüşlerimin bir bölümüne devlet yasak koyar, cezalandıracağını ilan eder; iktidar mensubu, savcı, yargıç, düşüncelerimin meşruiyetini üstüne vazife görenler düşüncelerimi tahlil eder, düşünce alemimle yasaklar alemi arasında aleyhime denge sağlamaya çalışırlar.
Peki ne olmalı, olması gereken nasıl olmalı? Abuk subuk da olsalar, geçtiğimiz hafta başladığım düşüncemin özgürlüğü dizisine gelecek yazımda sorduğum sorulara vermek istediğim yanıtları tartışarak devam edeceğim.
Evrensel'i Takip Et