21 Ağustos 2017 23:22

Türkiye’yi küçük düşürmeye devam

Türkiye’yi küçük düşürmeye devam

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Şimdi, T.C., uluslararası hukuk ve yargı sisteminin sağladığı olanakları kötüye kullanarak, muhalifleri, “terörist” oldukları iddiası ile tutuklatma kampanyası başlatmış vaziyette. Avrupa devletlerinin bu suça ortak olmaması gerek” diye yazmıştım hafta sonu Yazar Doğan Akhanlı’nın İspanya’da Interpol’ün kırmızı bültenle arandığı gerekçesi ile gözaltına alınması üzerine.

“Belki bu tür uluslararası hukukun kötüye kullanımı, kısa vadede sadece muhalifleri rahatsız edecek, onların seyahat etme özgürlüğünü fiili olarak kısıtlayacak ama, çok geçmeden T.C,den yapılan bu tür başvurular bütün güvenirliliğini yitirecek. Hele hele fiilen cihatistlerin güvenli limanı olduğu gerçeğinin gittikçe daha görülmeye başlandıktan sonra” diye devam etmiştim.

Bu kez süreç hızlı gelişti. Hafta sonu olmasına karşın, avukatı yıldırım hızıyla Madrid’e ulaştı, Alman elçiliği hemen devreye girdi. Nöbetçi mahkeme kefalet de talep etmeden, daha fazla mağduriyete fırsat tanımayarak, Doğan Akhanlı’yı serbest bıraktı.

Devlette devamlılık ilkesi esastır. Şu ya da bu ekibin fiillerinden dolayı, özellikle yargının bağımsızlığını bütünüyle yitirdiği durumlarda, siyasal olarak da, yasal olarak da sorumluluk “başkanlık” kurumundadır. Suç sadece şu ya da bu ekibin üstüne yıkılamaz.

Türkiye’deki Doğan Akhanlı davası başlı başına bir hukuk skandalı… Ayrıca zulüm. Ama sonunda yine de Mahkeme beraat kararı veriyor. Ama Savcı Beyefendi, bunu içine sindiremiyor. Bozulması için Yargıtaya gidiyor. Yargıtay da bozuyor. Şu anda savcı bey kaçak, aranıyor, bu kararı alan Yargıtay üyeleri ya hapis, ya azil, ya da firarda…

Aman Allah’ım ne ülke! Savcısı, hakimi, polisi bir alem. Hukuk dışı tutuklamalar, yargılamalar, sonra bunları yapanları aramalar, sonra aynı işleri yeni ekiplerle yapmaya devam!

Henüz yeni yargılama başlamamış olmasına karşın, henüz kesinleşmemiş bir hüküm olmamasına karşın, (Belki bizi şaşırtmak için mahkeme beraat kararında ısrar edecek), şanlı Emniyetimiz, alelacele Interpol’a, “tez tutuklana, Türkiye’ye yollana” fermanı yollar.

Ama Doğan Akhanlı’nın gözaltında bu kez topu kendi kalelerine attılar. T.C. makamları, Şeflerine yaranmak için bu haltı hep yapıyor ama bu AB makamlarına anlatılamıyordu.

Artık jeton düştü. Federal Alman Cumhuriyeti, Dışişleri Bakanlığından sonra, Başbakanlık düzeyinde, T.C. devletinin tacizde ısrar ettiği Türkiye kökenli, kendi yurttaşı olan bir yazara sahip çıktı. Merkel’in Türkiye’yi “Uluslararası polis teşkilatı Interpol’ü kötüye kullanmakla “ eleştirmesi son derece önemli: “Interpol bu tür şeyler için’ kullanılamaz”.

Dileriz Interpol’ün “kötüye kullanımı” sonucu yine İspanya’da tutuklanması sağlanan Hamza Yalçın da derhal serbest bırakılır.

Bu kötüye kullanım sonucu, Almanya ve Belçika’da birçok Kürt siyasetçi ya da gazeteci, geçtiğimiz yıllarda gözaltına alındı.

Örneğin Eski TBMM Mebusları Remzi Kartal ve Zübeyr Aydar Belçika’da, Kürt Yazarı ve Eski Kürt PEN Başkanı Haydar Işık bu yöntemlerle Almanya’da gözaltına alınmıştı.

Geçen aralık ayında da Kürt haber ajansı ANF’nin Haber Müdürü, Maxim Demiralp’in Belçika’da benzeri başvurularla gözaltına alınması sağlanmıştı. Demialp’ın ancak 5 bin avro kefaletle serbest bırakılması sağlanmıştı.

Uluslararası Gazeteciler Federasyonundan (FİJ) sonra Avrupa Gazeteciler Federasyonu (FEJ) bir açıklama yaparak, Belçika ve AB ülkelerinin Türkiye ile suç ortaklığı konumuna düşmemesini istemişti: “Meslektaşımız Demiralp bir an önce serbest bırakılmalıdır” denilen açıklamada, FEJ Genel Sekreteri Ricardo Gutiérrez, “Tehlike oluşturan bu tutuklamayla yakından ilgileniyoruz, Türkiye’de 120 gazeteciden fazlası parmaklıklar arkasında ve Türk yetkileri antiterörist yasası çerçevesinde muhalif  basını susturmaktan çekinmiyor. Belçika ve diğer Avrupa ülkeleri Türk hükümetinin suç ortağı olmamalı” demiş, Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosunun, gazeteciler ve muhalifler için bazı devletler tarafından çıkarılan benzer Interpol kararlarını birçok defa reddettiğini de hatırlatmış ve şöyle devam etmişti: “Avrupa Konseyinin basın özgürlüğü maddesini ihlal eden bu yaklaşımı kınıyoruz. Belçika’nın da bu yaklaşımından dolayı hesap vermesi gerektiğini düşünüyoruz.”

Doğan Akhanlı bir yazar! Gazeteci de değil! Hadi muhalif gazetecilere cihat ilan ettiniz, anladık! Kitapları Türkçe yanında Almancada da yayınlandı, tiyatro oyunları oynanıyor. Kendisi aynı zamanda Nazi Almanya’sının Holokaust uygulamasının yeni kuşaklara anlatılması için düzenlenen eğitim programlarının yürütücülerinden. Doğan Akhanlı’nın ilk kitaplarının editörü olduğum için gurur duyuyorum. (*) Sabahattin Ali’nin Weimar Almanyası’nda geçen ve hâlâ bestseller olan, çeşitli dillere çevrilen “Kürk Mantolu Madonna”sının harika bir devamını yazdı:
“Madonna’nın Son Hayali” (Olasılık Yayıncılık 2015).

Daha sonra Maxime Demiralp’ten neden gıcık kapılıp, hemen Interpol’a başvuruda bulunulduğu anlaşıldı. Kendisi Sol Partiden Avrupa Parlamentosu mebusu olan ve bölgede yerinde incelemeler yapmış olan Martina Michels ile birlikte tutuklanmadan birkaç ay önce Strasbourg’da Avrupa Parlamentosu çatısı altında HDP’li siyasetçilere yönelik kitlesel tutuklamalar hakkında bir basın toplantısı yapmış meğerse. (Martina Michels kendisinin tutuklanmasının istenmediğine şükretsin!)

Doğan Akhanlı, Ermeni soykırımına ilişkin ilk edebi ürün veren birkaç Türkiyeli yazardan biri. Ama orada durmadı, Holakaust ve antisemitizmle ilgili ürünler de verdi.

Belki, bu kadar ısrarla, ülkücü ya da İslamist ideolojiye sahip ekiplerin ona yönelmesinin, sol düşmanlığı yanında bir başka nedeni de belki bu.

Kendi yazarlarına ve gazetecilerine zulmetmek ne yazık ki, T.C.nin en kötü gelenek ya da alışkanlıklarından biri… 2000’li yıllarda zayıflamış gibi görünen bu gelenek ne yazık ki 2010’lu yıllarla birlikte gittikçe daha da kötüleşerek geri döndü.

(*) Doğan Akhanlı, Mayıs 1985 ile Eylül 1987 arasında Metris Askeri Cezaevinde siyasi tutuklu olarak kaldı. 1991 yılı sonunda Almanya’ya göç etti. Türkiye-Almanya Insan Hakları Derneği (TÜDAY), Türkiye-Almanya Kültür Forumu (KulturforumTürkei-Deutschland), Irkçılığa Karşı Köln Çağrısı (KölnerAppellgegenRassismus), Şiddete KarsI Kamuoyu (ÖffentlichgegenGewalt) gibi insan hakları ve ırkçılık karşıtı kuruluşlarda basın ve halkla ilişkiler görevlisi olarak çalıştı. Köln’de eski Gestapo Emniyeti, şimdi Dokümantasyon Merkezi ve müze olan EL-DE Haus adlı kuruluşta Türkçe rehberlik yapıyor. Denizi Beklerken, 1998; Gelincik Tarlası, 1999; Kiyamet Günü Yargıçları, 1999  ve Talat Paşa Davası, 2003 adlı kitaplari (TessaHoffman ile birlikte) Belge Yayınları tarafından yayımlandı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa