Çocuk, kadın, işçi, Suriyeli tecavüze uğruyor, ortak paydası ne?
Fotoğraf: Envato
Vatikan çalkalanıyor. Çocuklara tecavüz, güven grupları arasında olduğundan ensest de denebilir, o kadar artmış ki, tecavüzün yaşanmadığı manastır kalmamış gibi.
Yurtlarda çocuklar tecavüze uğruyor, yanıyor, çok da önemseyen yok.
Külliye, cami, okul… Eti senin kemiği kimsenin değil.
Babanın anne ve çocukları, annenin çocukları, büyük ağabey veya ablanın daha küçükleri, erkek kardeşin kız kardeşleri dövmesi günlük olaylardan sayılıyor.
Töre cinayetleri gırla gidiyor, kadınlar kırılıyor.
LGBTİ tercihleri olanlar kırılıyor.
Soma’da 301 işçi yanıyor. İşçiler ırgatlar kırılıyor.
Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de katliam, işkence, tecavüz, köleleştirme, cariyeleştirme… Hemen her kötülük çatışmaların yaygın bir parçası.
Sığınmacılar şiddete, tacize uğruyor.
Tüm bu kötülüklerin ortak paydaları ne/ler?
·Terbiye için çocukları, kadınları okşayabilirsiniz.
·Falaka medresenin, dayak okulun raconundan.
·Çıraklığın ayrılmaz parçası kalfa, usta küfrü, dayağıdır.
·Evliliğin ayrılmaz parçası erkeğin reislik yapmasıdır.
·Öğretmeninden, babasından dayak yememiş çocuk zor adam olur.
·Suriyeli sığınmacılar duruma uyacak, ne verilirse onu öyle kabul edecek.
·Suriyeli gençler “Bizim kızlara bakamaz (aşık olamaz)”, yerini bilecek.
·Sığınmacılar bir an önce geri dönmeli, bayramlaşmaya giden içeri alınmamalı.
·Çocuklar anne babalarının iznini almadan bir şey yapmamalı.
·Suriyeli sığınmacılar Türklere sormadan bir şey yapmamalı.
Bu tür ifadelerin sayısını artırabiliriz. Bu örnekler olayı hafifleştirmek veya kategorize etmek değil ne kadar yaygın olduğunu anlamak için verildi.
Tüm bunların ortak paydası ne? Üstün olma, çoğunluk, güçlü olma mı? Gücü yeten yetene mi?
Kötülükten, Ölümden, Yoksulluktan Kaçmak İnsani Bir Refleks
Tehlikelerden, riskli durumlardan kurtulmanın en acil yollarından biri böyle alanlardan çoluk çocuğu, kadını erkeği uzaklaştırmaktır, buralardan uzaklaşmaktır, kaçmaktır; göç etmek, sığınmak, koruma talep etmektir. Nerede kaçacak bir yer bulunursa oraya kaçıyor Suriyeliler, Iraklılar, Libyalılar, Yemenliler…
Türkiye’de ikamet izinli, geçici koruma altında, kayıtsız 3.5 milyon civarında Suriyeli bulunuyor. Azerbaycan’dan Ermenistan’a, Afganistan’dan Kenya’ya her coğrafyadan yoksul insanlar kaçıp buralara geliyor.
Türkiye’nin, AKP’nin Suriye Politikası Yanlış Ama Bunun Suçlusu Sığınmacılar Değil Bizleriz Politik yanlışlar çok. Önünü arkasını düşünmeden Suriye’de rejim değişikliği için taraf olmak baştan sona yanlış bir politika. “Türkiye değil, Batı böyle istedi” demek daha da büyük bir hata, başkasının oyununda figüran veya oyuncak olursun.
Türkiye ve NATO’nun Suriye politikalarını eleştirmek başka bir şey, bundan olumsuz etkilenen sığınmacıları hedefe koymak zalimi değil mağduru hedef yapmak olur.
Türkiye’nin bölge politikaları, Yeni Osmanlıcılık, yayılmacı arayışlar toptan yanlış.
Ancak hangi yanlıştan kaynaklanırsa kaynaklansın Türkiye’nin bu kadar sığınmacıyı kabul etmesi, insanların kaçıp Türkiye’ye gelmesi, Türkiye açısından zor ama kötü bir şey değil, onurlu bir yüzümüzdür.
Kapımıza Geleni Aç Çevirmek Bize Ait Bir Gelenek Değil
Babası cephede ölen rahmetli dedem çocuk yaşta Rus işgalinden kaçıp Gümüşhane tarafından Abant sırtlarına yaya aç annesini geride bırakarak, kuzinlerini, babaannesini kaybederek gelmiş. Kapısını ölünceye kadar kilitlemedi. “Benim kapıma gelen hiçbir ihtiyaç sahibi geri dönmeyecek” derdi.
Anadolu kültüründe en ayıp şeylerden biridir açı, yoksulu açıkta bırakmak.
Çoluk çocuğa, kadına, göçmene, sığınmacıya yoksula şiddet, ayrımcılık, iş aş ekmek vermemek en hafif deyimle “ayıptır”.
Çocuğu Kadını Mağduru Ezmenin, Ayrımcılığın Hukuki ve Ahlaki Dayanağı Olmaz
Anadolu coğrafyası, Malazgirt’le de başlatsak, 30 Ağustos’la da taçlandırsak, pek bir şey fark etmez, göçler tarihidir, uygarlık tarihi göçler tarihidir. “Senden önce kimdi bu toprakların sahibi, senden sonra kim olacak?” sorusunun yanıtını “Tüm canlılar ve insanlık” olarak veremezsek birbirimizi kırmaya devam edeceğiz anlamına gelir.
Çocuğa kadına tecavüz şiddet de, Suriyelilere linç de benzer sebep ve güdülere dayanıyor: “Güçlünün, gücün, çoğunluğun hakkı”. O zaman bırakın, işin kolayından ABD mandası olalım. İnsan olmak özgürlüğünden, karar ve seçme yapabilmesinden, ahlaki özne olabilmesinden dolayı türsel tanımına kavuşuyor; güce bağlanmaktan dolayı değil.
1 Eylül. Yurtta ve dünyada barışın şartı güce değil, hakka özgürlüğe saygıdan geçiyor.
- İsrail ve Suriye örneğinde bilimin ve bilimsel eğitimin anlamı ve önemi üzerine 13 Aralık 2024 04:40
- MEB açık öğretim okulları istatistiklerinde bir gariplik mi var? 29 Kasım 2024 04:15
- AKP'nin eğitim ve bütçeleme anlayışı: Lime lime ayrıştırmanın, imam hatipleştirmenin, metalaştırmanın, peşkeş çekmenin binbir türü 15 Kasım 2024 04:43
- Cumhuriyetin 101. yılında rüya, yurttaşlık ve ana dillerinde eğitim meselesi 01 Kasım 2024 04:26
- Üniversite nedir? Araştırma ve bilgi nedir? Kariyer yapmaktan/ uzmanlık bilgisinden farkı nedir? 18 Ekim 2024 04:42
- Akademinin yeri ve değeri: 207 üniversite bir 'muhabir Rüya' eder mi? 11 Ekim 2024 04:43
- MEB istatistiklerinin gör dediği açlık, dayatma ve niteliksizlik 04 Ekim 2024 04:50
- Türk Psikologlar Derneğinin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeline dair görüşü: Eğitim değil eğitimi ihlal modeli 27 Eylül 2024 04:42
- AKP ve MEB’in büyük mahareti: Bağnazlığı ve emek sömürüsünü sürdürmeye diplomalı çözüm 20 Eylül 2024 04:15
- Aileler çocuklarını MEB’den kurtarmaya çalışıyor: MEB eğitime, çocuklara, topluma zararlı hale mi geldi? 13 Eylül 2024 04:42
- Eğitimin sorunlarından öğretmenler ve müdür yardımcıları da mağdur 06 Eylül 2024 04:41
- Atamaların değeri değersizleştirilmesi üzerine 30 Ağustos 2024 04:44