‘Popülizm’ ya da ‘Türkiye düşmanlığı’ denip geçilebilir mi?
Fotoğraf: Envato
Almanya’da genel seçimler yaklaşırken Başbakanlık için yarışan Angela Merkel ve Martin Schulz’un tartışmalarına “Türkiye karşıtlığı” damga vurunca, Türkiye’de de gündem bu tartışma oldu.
Merkel ve Schulz’un sözleri, Erdoğan-AKP’nin sözcüleri tarafından tepkiyle karşılanırken, medyada da “Türkiye düşmanlığında yarıştılar” eleştirisiyle karşılandı.
Merkel, “Türkiye nefes kesen bir hızla tüm demokratik alışkanlıklardan uzaklaşıyor... Daha sert bir seyahat uyarısı düşünülebilir...Hermes veya Dünya Bankası kredileri de gözden geçiriliyor...Türkiye’nin AB üyeliğini hiç desteklemedim...” derken SPD’nin Başbakan Adayı Schulz da “Ben Başbakan olursam Türkiye ile AB üyelik müzakerelerini sona erdiririm...Erdoğan’ın anlayacağı dilden konuşmak gerekiyor... Ankara’ya artık bitti demeliyiz...” diyerek yarışı önde bitirmeye çalıştı.
TÜRKİYE’DEN VERİLEN TEPKİ: POPÜLİZM!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CDU, SPD ve Yeşilleri “Türkiye düşmanı” ilan edip, Türkiye kökenli Alman vatandaşlarını bu partilere oy vermemeye çağırmasına varan tutuma karşın, Almanya’nın Başbakan adaylarından bu ölçüde yüksek bir “Türkiye karşıtlığı” beklenmiyordu. Ancak, beklenenin aksine Merkel-Schulz tartışması “Türkiye karşıtlığı” (Erdoğan karşıtlığı demek daha doğru) yarışına dönüştü. Medyada bu tartışmalar, “Türkiye düşmanlığı”, “popülizm yarışı” olarak adlandırılıp, Alman düşmanlığına varan çizgiden verilirken, Cumhurbaşkanlığı ve Hükümetten gelen tepkiler; “Aşağıdan alma”, “Aklıselime davet etme”, “Almanya-Türkiye ilişkilerinin iyi olması iki ülkenin de yararınadır” çizgisinde kaldı.
Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan, hemen “kaleye” geçmedi. Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve AB Bakanı Ömer Çelik de gerilimi yükselten yanıtlar yerine, azaltmayı tercih eden açıklamalarla “geçiştirmeyi” tercih ettiler.
Gerek Cumhurbaşkanı Sözcüsü gerekse Dışişleri ve AB Bakanlarının açıklamalarına bakıldığında, özet olarak; “Almanya’da seçimler var. Schulz ve Merkel de oylarını çoğaltmak için popülizm yapıyorlar. Seçimden sonra bu tutumları değişecek, ‘makule’ döneceklerdir” diyorlar. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu tepkileri, “Gözün kör olsun popülizm” diye özetledi.
POPÜLİZM DE NASIL BİR POPÜLİZM!
Son aylarda ne zaman Türkiye ile Almanya, İngiltere, Hollanda ya da AB ile gerilim yükselse, yetkililer, “Seçimler olduğu için böyle yapılıyor. Bu popülizm!” klişesini ortaya atıp gerçeklerin üstünü örtmeye çalışıyorlar.
Kuşkusuz ki; Türkiye’de olduğu gibi, Avrupalı burjuva siyasetçiler de popülizmi halk yığınlarını yedeklemenin bir aracı olarak kullanıyorlar. Dahası, bu politikacılar, popülizmi; yani geniş yığınların duygularını okşayarak (istismar ederek), halkın desteğini (seçimlerde de oyunu) arkalarına almayı sürekli bir tutum olarak kullanıyorlar. Nitekim son aylarda Avrupalı politikacıların, Erdoğan ve Hükümetini sık sık popülizmle suçladığına tanık olduk, oluyoruz. Şimdi de Türkiye tarafından Merkel ve Schulz popülizmle suçlanıyor.
Kuşkusuz ki, “İki tarafın da haklı olduğu” bir konu popülizm suçlamaları.
Ancak Türkiye açısından şöyle bir sorun var:
Alman politikacılar “Türkiye düşmanlığını”, gerçekten Türk ya da Türkiye düşmanı oldukları için mi yapıyorlar?
Hayır! Ama, Almanya halkının çok büyük bir çoğunluğunun Türkiye’yi yöneten Erdoğan-AKP yönetimine,
* Ülkeyi OHAL ve KHK’lerle yönetmesi,
* Gazetecilerin, muhalif siyasetçilerin tutuklanması, “kayyım” politikası,
* Pek çok gazete, dergi, TV, radyo kanalı ve yayınevinin kapatılması ve yayın araçlarına el konulması,
* Yargı bağımsızlığının ihlali ve bütün kuvvetlerin tek elde, Cumhurbaşkanının elinde toplanması gibi Türkiye’yi “tek parti tek adam” rejimine sürükleme uygulamalarına tepkilerini kullanarak yedeklemeye çalışıyorlar.
Yani Alman politikacıların popülizmi; halkın Türkiye’deki antidemokratik uygulamalara karşı tepkisini kullanmak üzere yapılan bir popülizmdir.
ASIL OLAN HALKLARIN SİYASETE MÜDAHALE GÜCÜDÜR!
Bu yüzden de sorun “popülizm” diye geçiştirilemeyecek kadar önemlidir. Çünkü, Alman halkı ve AB halkları nezdinde oluşan, Türkiye’deki antidemokratik, faşizme giden girişimlerin oluşturulduğu ikilimdir. Ve bu iklimin oluşmasında, Erdoğan-AKP yönetiminin politikaları ve Türkiye’yi soktuğu yol vardır. Yani sorun Alman politikacıların uydurduğu bir takım karalamalar üstünden gelişen tepkilerin oluşturduğu yapay duyguların istismarı bir popülizm değil, bizatihi iktidarın uygulamalarıyla, Almanya ve Avrupa halklarının gözünde büyük bir irtifa kaybetmesinin kullanılması üstünde şekillenen bir popülizmdir.
Yani burada “popülizm” olan; Türkiye’deki gelişmelerin seçim malzemesi olarak istismar edilmesidir. Yoksa Türkiye’deki gelişmelere karşı çıkılmasının, bu konuda yapılan eleştirilerin popülizmle bir ilgisi yoktur.
Bunun anlamı ise, Avrupa-Türkiye ilişkilerinde çıkan krizin seçimlerden sonra unutulup gidilecek bir sorun olmadığıdır. Tersine sürece yakından bakıldığında Avrupa demokratik kamuoyunun Türkiye’deki gelişmelere ilgisi sürdükçe, Avrupa ülkelerinin politikasında Erdoğan-AKP Hükümetinin politikalarına karşı tepkiler azalmayacaktır. Burada tartışmalı olan hükümetlerin ne kadar Türkiye’de demokrasi ve özgürlüklerin gelişmesi yönünde kullanacakları, ne kadar halkı yedeklemek için popülizm malzemesi yapacaklarıdır. Bu da elbette ki bu ülkelerin politikalarına halkların müdahale etme gücü tarafından belirlenecektir.
- Yığınların siyasete müdahalesi için... 19 Ocak 2025 04:46
- 2025 yılı emek yılı olacağını gösteren önemli işaretlerle başladı 12 Ocak 2025 04:53
- Tartışmalar "Sadece Türkiye’nin Kürt sorununun demokratik çözümü" kapsamını aşıyor 05 Ocak 2025 04:58
- 2025'in emek, barış ve özgürlük yılı olması dileği ile... 31 Aralık 2024 06:59
- Ülkemiz işçi emekçileri 2025'i emek yılı yapacak güce ve deneyime sahiptir! 28 Aralık 2024 06:16
- Asgari ücretli işçinin grev hakkıyla da donatılmış yeni bir mekanizma talebiyle mücadeleye! 24 Aralık 2024 16:44
- Son iki haftada oluşan Suriye haritası neyi gösteriyor? 12 Aralık 2024 04:45
- Asgari ücret miktarı, AÜTK'ye bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli taleptir! 08 Aralık 2024 04:44
- Suriye'de çıkar peşindeki herkes operasyonun içinde ama kimse rolünü kabul etmiyor 05 Aralık 2024 06:45
- Eğer ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz’se... 01 Aralık 2024 04:54
- İşçilerin özelleştirmeye karşı cepheden ‘hayır’ demekten başka bir seçeneği yok! 27 Kasım 2024 06:55
- Tek adam yönetiminin ülkeyi nereye getirdiğinin bir haftaya sığan fotoğrafıdır! 24 Kasım 2024 04:47