MEB’in anlamadığı: Birinin yerine değer verilebilir veya değerlendirme yapılabilir mi?
Fotoğraf: Envato
Kuçuradi’ye (1971, “İnsan ve Değerleri”) göre; “Değerlendirme insanın bir varolma şartı ve kişi fenomenidir. İnsanları ve kendisini değerlendirmeden, olayları ve durumları değerlendirmeden yaşayamaz insan. (…) Kişinin kendini, olgu ve olayları değerlendirmesi insanın bir yapı özelliği, bir varolma şartıdır. İnsanın yapı özelliği olan değeri görme, değerlendirilene değer atfetme ve değer biçme üç ayrı fenomendir.” “Değer”, “değer biçme”, “değer üretme”, “değer verme” ve “değer bilgisi” önemlidir ancak bunların etnosantrizme ve değer yargılarına indirgenmesi fenomeni ters yüz etmektedir. Kuçuradi, fenomenin mecrasından kopmaya başladığını 1970’lerde ifade ediyor: “çoğu zaman üzerinde durulan yaşanan hayattaki değer problemleri değil, sadece kavramlardır. Fenomen analizi yerine kavram analizi yapılır çoğu zaman. (…) Çağımız insanın bir özelliği ise fiilen yapılanı meşru göstermeye çalışması, yapılanın ‘felsefesini’ arkadan yapmasıdır.”
Değer İle Etnosantrik Değer Yargılarının Karıştırılması
“Değer verme” insani bir fenomen de MEB’in “değerler eğitimi”, AKP’nin eğitim politikalarının esasını oluşturan “değerler eğitimi” ne anlama geliyor?
Değerin verili değerlere veya değer yargılarına indirgenmesi kendi başına bir problem oluşturmaktadır. Gene de muhafazakar bir işlev ve rolde olmakla birlikte mevcut değerlerin aktarılmasının da okulun görevleri arasında sayılması belki anlaşılır, en azından tartışılabilir bir durumdur.
Ancak Türkiye’de yüz yüze kaldığımız daha ağır bir durumu oluşturuyor, verili değerler de dine ve töreye indirgeniyor, dini olan da “Sünni İslam” geleneğine dayandırılıyor. MEB, hükümet, AKP, İslamcı ideolojik bakışla değer yargılarının kaynağını en başta din (Sünni İslam), daha sonra töre ve ahlak kaideleri, gelenek, görenek, adet ve alışkanlıklar olarak kabul ediyor.
MEB “Öğrencilere Kazandırılması Hedeflenen Yeterlilikler ve Bu Yeterliliklerle İlgili Bilgi, Beceri ve Tutumlar” arasında etnosantrizmi, boyun eğmeyi (itaati) ve konvensiyonalizmi (gelenekçiliği, uydumculuğu) esas sayan çeşitli belirlenimler yer alıyor:
“Ana dilde iletişim 2. Ortamın gereklilikleri doğrultusunda iletişim kurma 3. Duygu, düşünce ve görüşlerini sözlü ve yazılı olarak ortama uygun ve ikna edici şekilde ifade etme 4. Dil becerilerini olumlu ve sosyal olarak sorumlu sağduyulu şekilde kullanma/ Yabancı dillerde iletişim 1. Toplumsal gelenekleri, kültürel ögeleri, dil çeşitliliğini fark etme ve takdir etme./ Sosyal yeterlilikler 4. Milli kültürel kimliğini özümseme ve diğer kültürlerle nasıl etkileşim içinde olduğunu kavrama./ İnisiyatif alma ve girişimcilik 4. Uzlaşmacı olma / Kültürel farkındalık ve ifade 6. Kültürel yaşama katılma”
Başka bilim, mantık, matematik, kişisel ve sosyal yeterliliklerin de ifade edildiği söylenebilir. Elbette bunlar da metinlerde var. Ancak insan ve toplum modeline dair yeterliliklerin esası etnosantrik ve otoriteryen kuşatma altında bulunuyor. Bu etnosantrik ve otoriteryen anlayış “değerler eğitimi” altında ki, 19. Milli Eğitim Şûrasında tüm eğitim reformların “değerler eğitimine” dayalı olacağı kayıt altına alınmış bulunuyor, daha da perçinleniyor. Öğretim programlarıyla öğrencilere kazandırılması hedeflenen değerler on ana başlık altında sayılıyor (Tablo 2: Adalet, dostluk, dürüstlük, öz denetim, sabır, saygı, sevgi, sorumluluk, vatanseverlik, yardımseverlik).
İlk bakışta tek tek veya topluca tüm bunların okulda da dikkate alınabileceği, bunda ne sorun olduğu sorulabilir.
Değerler de birileri de değerlendirilebilir ancak birinin yerine değer verilemez veya değerlendirme yapılamaz. Ölçütleri MEB veya birileri belirlediği zaman çocukların ve toplumun kendi değer verme, değer üretme, değerleme ve değerlendirmesinin yerine geçilmiş olur.
MEB’in anlamadığı, başkasının yerine düşünemeyeceği veya değer veremeyeceğidir, değer verme, ahlaki eylem, mevcut değerler tartışılabilir, bunun için uygun ortamlar sağlanabilir ama bunlar belirlenip telkin edilemez
Feuerbach’ın çözümlemeleri ile zihin ‘projeksiyon’ yapabilir, “zihinsel edimin sonlu gerçekliği sonsuz gerçeküstücülüğe dönüştürüp sonrada bunu kutsaması” olabilir, bu tür aşmaca veya kurmacalar insani birer fenomendir (Nutku, 2012) ancak MEB veya aklı başında biri bu “sanki-var”ları gerçekmiş gibi çocuklara öğretmeye kalkmaz; hele de MEB’in yaptığı gibi değerlerden bazılarını, sadece Sünni anlayışa uygun olanları seçip bu etnosantrik değerleri otoriter bir anlayışla dayatmaya kalkmaz.
- İsrail ve Suriye örneğinde bilimin ve bilimsel eğitimin anlamı ve önemi üzerine 13 Aralık 2024 04:40
- MEB açık öğretim okulları istatistiklerinde bir gariplik mi var? 29 Kasım 2024 04:15
- AKP'nin eğitim ve bütçeleme anlayışı: Lime lime ayrıştırmanın, imam hatipleştirmenin, metalaştırmanın, peşkeş çekmenin binbir türü 15 Kasım 2024 04:43
- Cumhuriyetin 101. yılında rüya, yurttaşlık ve ana dillerinde eğitim meselesi 01 Kasım 2024 04:26
- Üniversite nedir? Araştırma ve bilgi nedir? Kariyer yapmaktan/ uzmanlık bilgisinden farkı nedir? 18 Ekim 2024 04:42
- Akademinin yeri ve değeri: 207 üniversite bir 'muhabir Rüya' eder mi? 11 Ekim 2024 04:43
- MEB istatistiklerinin gör dediği açlık, dayatma ve niteliksizlik 04 Ekim 2024 04:50
- Türk Psikologlar Derneğinin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeline dair görüşü: Eğitim değil eğitimi ihlal modeli 27 Eylül 2024 04:42
- AKP ve MEB’in büyük mahareti: Bağnazlığı ve emek sömürüsünü sürdürmeye diplomalı çözüm 20 Eylül 2024 04:15
- Aileler çocuklarını MEB’den kurtarmaya çalışıyor: MEB eğitime, çocuklara, topluma zararlı hale mi geldi? 13 Eylül 2024 04:42
- Eğitimin sorunlarından öğretmenler ve müdür yardımcıları da mağdur 06 Eylül 2024 04:41
- Atamaların değeri değersizleştirilmesi üzerine 30 Ağustos 2024 04:44