Cumhuriyet davası ve Sisyphos
Tutuklu meslektaşlarımızın tutukluluk hallerinin devamına karar verilen Cumhuriyet davasının ikinci duruşması çeşitli yönleriyle ele alınması gereken özellikler taşıyor.
Hukuki olduğu kadar felsefi göndermeler içeren savunmalarıyla izleyenleri her defasında etkileyen deneyimli hukukçu, Avukat Fikret İlkiz’in Ahşet Şık’a dair savunmasında Sisyphos göndermesi yaparak dile getirdiği şu sözler önemliydi: “Ahmet Şık her dönemin sanığıdır, her dönemin tutuklusudur, her dönem tutuklanandır. Gülen’in gerçek yüzünü ortaya çıkardığında tutuklandı. Ahmet Şık kimi kızdırdı? Kimi öfkelendirdi? Hangi sırları ortaya döktü acaba diye sorabiliriz.”
İlkiz’in bu göndermesini yine kendisinin bir yazısına atıfla açalım:
“Sisyphos Tanrı-Irmak Asopos’a, kızı Aigina’nın Zeus tarafından kaçırılmış olduğunu söyler. Zeus’un bu sırrını vermesine karşılık olarak kalesi içinde bir pınarın akıtılmasını sağlar. Bu sırrının verilmesine çok öfkelenen Zeus, ölüm meleği Thanatos’u göndererek Sisyphos’u cehennemde zincire vurmasını ister. (...)
Ölüler Ülkesi tanrıları hilekarlığının cezası olarak Sisifos’u büyük bir kayayı dik bir tepenin doruğuna yuvarlamaya mahkum ederler. Sisifos tam tepenin doruğuna ulaştığında kaya her zaman elinden kaçmakta ve Sisifos her şeye yeniden başlamak zorunda kalmaktadır. Bu ceza Sisifos’a Nehir Tanrısı Asopus’a kızı Aegina’nın yerini söyleyerek Zeus’un sırrını ifşa ettiği için verilmiştir. (...)
Dağın tepesine yuvarlanarak zor zahmet çıkarılan kayanın tam tepeye varınca itilerek geriye gönderilmesi cezası, sırları ortaya çıkan Zeus’un öfkesi ise eğer; bütün sırları ortaya dökülenlerin Sisifos’u andıran cezalandırmalarına karşılık kendi gerçeklerimizle yüzleşmek ve kayayı yeniden tepeye taşımak boyun eğme değil, cezaya başkaldırıdır.”
(bianet, Fikret İlkiz, Zeus’un Sırrı ve Sisyphos, 14 Kasım 2016)
Avukat Fikret İlkiz’in Ahmet Şık’a her dönem yaşatılanlar ve onun kendisine yaşatılanlar karşısındaki duruşu, tutumunu tanımlarken yaptığı bu benzetme, Cumhuriyet davası ve aslında onun etrafında Türkiye’de süren, yenileri eklenen basın davaları karşısında takınılması gereken tutum açısından da öğretici bir gönderme.
Cumhuriyet davasının ikinci duruşmasında, iddianameyi hazırlayan savcının, gazetenin yayın politikasının “Terör örgütlerinin amaçlarına hizmet etmek” üzere değiştirildiği iddiasının altını dolduracak deliller oluşturmak için başvurduğu tanıklık yönteminin tanıkların dinlenmesiyle boşa düşmesi karşısında bile duruşma savcısının mütalaasını açıklarken sanki tanık ifadeleri iddia makamının iddialarını doğruluyormuş gibi bir sonuç çıkarması da bize aynı şeyi söylüyor.
Yargılanan meslektaşlarımız ve avukatları yaptıkları savunmalarla iddianameyi delil değeri bakımından hükümsüz hale getirmişken, tanıklık numarası boşa çıkmışken, şimdi bu davayı siyasi saiklerle sürdürmek isteyenler, büyük bir emekle tepeye çıkarılmış olan kayayı yeniden aşağıya doğru itmek istiyorlar.
Burada da, Cumhuriyet’in tutuklu Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu’nun önceki günkü duruşmada söylediği şu sözlerin öneminin altını çizmek gerekiyor: “Bu dava okullarda okutulacak. Ve biz 10.5 ay daha da yatsak, gazeteciliği ve ifade özgürlüğünü savunmaya devam edeceğiz. Sadece kendimiz için değil, tüm gazeteciler için.”
Ahmet Şık, her iki duruşmada da yaptığı savunmalarla, bu davanın arkasındaki politik kastı, güçlü bir dönem analiziyle çürütürken, Murat Sabuncu’nun da önceki duruşmada olduğu gibi baskı altındaki tüm gazetecileri ve gazeteciliği savunmayı, kendi savunmalarının temel bir ekseni haline getirmesi son derece değerlidir.
Yazıda başladığımız noktaya dönersek, o kaya, içeriden ve dışarıdan ancak böylesi bir kararlılıkla yeniden tepeye doğru çıkarılabilir.
NOT: Meslektaşım Murat Aksoy, kendisiyle aracılı olarak gerçekleştirdiğim ve Evrensel’de 5 Eylül günü yayımlanan söyleşiye dair bir not göndererek şöyle demiş: “Önder Aytaç TSK’da değil, Kültür Bakanlığında danışman, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi, Polis Akademisinde öğretim üyesiydi.” Söyleşiye aracılık eden kişinin yazılı olarak not alma imkanı olmadığı için oluşan bu farkı düzeltirken, bu vesileyle Murat’a bir an önce özgürlüğüne kavuşması dileğiyle sevgi ve selamlar.
Evrensel'i Takip Et