Geldik, ‘Mezarların ayrılması’ aşamasına!
Fotoğraf: Envato
HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk’un Ankara’da hayatını kaybeden annesinin cenazesi, Ankara-İncek Mezarlığına
defnettirilmedi.
50-100 kişilik bir güruh; “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” sloganları ile “Şehitlerimizin yattığı mezarlığa terörist cenazesi gömdürmeyiz” diyerek cenaze törenine katılanlara saldırdı. Tutuklu bulunduğu Kandıra Cezaevinden özel izinle annesinin cenazesine gelen Aysel Tuğluk ile HDP milletvekilleri ve yöneticilerinin de içinde olduğu cenaze katılımcıları, mezarlıkta bir süre mahsur kaldı. Saldırının daha da büyüyüp can kaybına yol açabilecek boyutlara varmasının polisin müdahalesiyle önlendiği belirtiliyor.
Olayın arkasından İçişleri Bakanı Soylu ve Ankara Valisi de mezarlığa giderek, “incelemelerde bulundu”, Ankara Cumhuriyet Savcılığının da soruşturma başlattığı belirtiliyor.
Dahası da var; cenazeye sonradan zarar verilebileceği endişesiyle Tuğluk’un annesinin cenazesi gömüldüğü mezardan çıkarılıyor, cemevine geri götürülüyor ve cenazenin Dersim’de defnedilmesine karar veriliyor.
Ankara Valiliğinden yapılan açıklamaya ve Soylu ile Ankara Valisinin mezarlıkta HDP’lilerle yaptıkları görüşmelerde söylediklerine bakılırsa, Vali de İçişleri Bakanı da çok üzgündürler!
Ancak sorun 50-100 kişilik bir güruhun marifeti olsaydı; “Ne olacak canım, bu kadar densiz her yerde bulunur” der geçerdik. Ancak, olup biten bu kadar basit değil. Hele de “Bu kişiler hakkında soruşturma açılmıştır. Yetkililer de zaten çok üzgündür” denilip
geçilecek kadar hiç değil.
Tersine, çıplak olay, 80 yaşında bir kadının cenazesinin “terörist cenazesi” olarak gösterilmesi, sonra bu cenazenin “şehitlerin olduğu bir mezarlığa” gömülmesinin engellenmek istenmesi, eylemin niteliğinin de “Şehitler ölmez vatan bölünmez” denilerek öne çıkarılması biçimindedir. Ki, bu birkaç cümlecikle tarif edilen olayın kendisi “terörist”, “şehitler”, “vatan”, “vatanın bölünmezliği” gibi oluşturulmak istenen sistemi pekiştiren “cıvataları” öne çıkarmaktadır.
Yani bu saldırının motivasyonunu her gün, gün boyu, iktidar sahiplerinin, “vatan-millet, bayrak, kan, şehit, gazi, bölücülük, terörizm” kavramları üstünde oluşturduğu ideolojik-siyasi iklimden aldığı apaçıktır.
Bu yüzden bu saldırı; “rastgele” ortaya çıkmış bir eylem değildir. Bu saldırı; özellikle de 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında oluşturulan; ülkeyi demir bir yumrukla yönetmek üzere inşa edilen “tek adam rejimi”nin ete kemiğe büründürülmesi için oluşturulan ideolojik-siyasi iklimde yetişen zehirli meyvelerden birisidir.
Tıpkı;
-İnsan hakları savunucularının kendi faaliyetleriyle ilgili yaptıkları toplantı basılarak, “casusluk”, “terör örgütüne destek vermek”, “yabancı güçlerin iş birlikçiliği” gibi ağır suçlamalarla tutuklanması,
-Gazetelerin, TV’lerin, yayınevlerinin, dergilerin sorgusuz sualsiz kapatılması, gerçeği yazmakta ısrar eden gazetecilerin tutuklanması,
-Sivil kişilerin, önce SİHA ile vurulup sonra da “Bunlar, terör örgütünün sivil iş birlikçileri”ydi gibi suçlar icat edilmesi gibi, Tuğluk’un annesinin cenazesine yapılan saldırı da oluşturulan baskı ve şiddetin yarattığı ideolojik-siyasi ortamda yetişen, “zehirli meyvelerden”dir.
Bu “zehirli meyvelerin” özelliği; sadece yiyene zarar vermesi değil, aynı zamanda dönüp iklimi daha çok zehirlemesidir de. Bu yüzden de oluşan iklim meyvelerini verdikçe daha da zehirli hale gelmektedir!
Nitekim, dün HDP’lilerin “Terörist cenazelerine katılıyorlar”, “Teröristlerin taziye evlerine gidiyorlar” söylemleriyle suçlanmasından, bugün muhalif bir Kürt siyasetçinin 80 yaşındaki annesini “terörist” ilan etmeye, cenazesini mezarından çıkarıp ortalığa atma tehdidine kadar gelinmiştir.
Tuğluk’un Kürt siyasetinin önde gelen bir siması olması ise; zaten aşırı kırılgan bir süreçten geçen Kürt sorunu üstünden gelişmelere paralel olarak, “Artık cenazelerimizi bile aynı mezarlığa defnedemiyorsak nasıl bir arada ve kardeşçe yaşayacağız” sorusunu da büyütecek bir gelişme olmuştur.
Olay vahim ve çok üzücüdür.
Saldırının bir cenazeye; üstelik 80 yaşında bir annenin cenazesine, bir Kürt siyasetçi kadının annesine yapılması olayın vahametini daha da artırmıştır.
Peki bu vahim olay; bu vahim olayları besleyip büyüten iklimin mimarlarına, “Biz ne yapıyoruz?” sorusunu sordurur mu? Bu konuda umutlu olmak için hiçbir belirti yok.
Bu vahim gidişatı engellemenin tek gerçekçi yolu da; barış, demokrasi ve özgürlük taleplerinde ısrar etmekten geçiyor.
- Asgari ücretli işçinin grev hakkıyla da donatılmış yeni bir mekanizma talebiyle mücadeleye! 24 Aralık 2024 16:44
- Son iki haftada oluşan Suriye haritası neyi gösteriyor? 12 Aralık 2024 04:45
- Asgari ücret miktarı, AÜTK'ye bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli taleptir! 08 Aralık 2024 04:44
- Suriye'de çıkar peşindeki herkes operasyonun içinde ama kimse rolünü kabul etmiyor 05 Aralık 2024 06:45
- Eğer ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz’se... 01 Aralık 2024 04:54
- İşçilerin özelleştirmeye karşı cepheden ‘hayır’ demekten başka bir seçeneği yok! 27 Kasım 2024 06:55
- Tek adam yönetiminin ülkeyi nereye getirdiğinin bir haftaya sığan fotoğrafıdır! 24 Kasım 2024 04:47
- Bakan Tekin ve arkasındakiler laikliğe cepheden savaş açan bir konumdadır! 21 Kasım 2024 04:52
- İktidar 'iç cepheyi güçlendirmek' istiyor, emek ve demokrasi güçleri ise 'birleşik mücadele' diyor 17 Kasım 2024 04:44
- Ülke ve halkın sorunlarını çözmeyen iktidar yeni suç ve cezalar ihdas ediyor 13 Kasım 2024 04:58
- Sermaye ve emek güçleri arasında sert mücadeleler dönemi! 10 Kasım 2024 04:46
- İktidar kayyımı muhalefeti ezmenin koçbaşına dönüştürüyor 06 Kasım 2024 04:58