Cenaze ve müktesep
Fotoğraf: Envato
Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesine yapılan muamele devlet ricalinin de sessiz kalamayacağı kadar bir infial yarattı. Oysa cenazelerle girilen kötücül ilişki bu olayla başlamadı. Sınırda ailelerine verilmeden bekletilen bedenler, Kemal Gün’ün oğlunun cenazesini almak için günlerce açlık grevi yapması, Berkin Elvan’ın annesinin yuhalatılması, 10 Ekim Katliamı’nda ölenlerin ardından stadyumlarda sloganlar atılması vb. yaşayanlarla kurulan rövanş esasına dayalı siyasi ilişkilerin cenazelere ulanacak biçimde genişlediğini göstermişti çoktan. Yani bir annenin cenazesine yapılan saldırı durup dururken ortaya çıkmadı.
Anaokulu ve ilkokul çocuklarının cihat konulu müsamerelerle bir dava uğruna şehitliğe, Araf’ta yeniden dirilişe hazırlandığı bir zamanda yetişkinlerin dünyası da bir ritüel alanı gibi. Öte dünya tasavvuru ile içinde yaşanılan dünya arasında inşa edilen kurgusal sırat köprüsünün, bu dünyanın bütün telaş ve kavgalarına dair son hesabın görüleceği yer olduğu sanıldığından ölülere yapılan her türlü zulmün hem bu dünyada hem öte dünyada bir karşılığı var. Zihinde, dünya cehennemi ile kıyamet arasında kolay geçiş aralığı kurulduğunda, cihadın nesnesi ve onunla yapılan kavga metafizik zamana kadar taşınan ebedi bir varoluş kazanıyor hesapta. Böylece cenaze törenleri gerçek çatışmaların parodisinin sergilenebildiği ritüel alanlarına dönüşebiliyor. Orada acılı bir baba, oğlunun cenazesini almak için bekleyebilir, bir siyasetçi evlat, toprağa verdiği annesini mezarından çıkarmak zorunda bırakılabilir.
Hatun Tuğluk’un cenazesinin, rejimin kendi ideolojik bütünlüğünü dışlayarak kurduğu Kürt-Alevi kimliğe ve kızının siyasi mücadelesine yönelik düşmanlığın simgesi haline getirilmesi tesadüfi bir olay değildir. Ölüm-yaşam, cihat-şehitlik, dava-düşman sözcükleriyle kurulan bir siyasi inanıştan sürekli salgılanan, birbirini takip eden benzer olaylar arasında aslında sıradanlaşan, vakalardan bir vakadır bu.
Devlet saldırganlar hakkında bir soruşturmanın başlatılacağını ilan ettikten sonra basına ve sosyal medyaya, faillerden birinin Süleyman Soylu başta olmak üzere kimi AKP’lilerle çekildiği fotoğrafların düşmesi Bakanı fena sinirlendirdi. Normal bir ülkede yaşanıyor olsa bir içişleri bakanının ya da diğerlerinin, kendileriyle fotoğraf çektiren birinin işlediği suçla alakalandırılması tuhaf kaçabilirdi. Ama normal bir ülke hukukun işlediği bir ülkedir ve böyle bir işleyiş yokken, varmış gibi sinirlenmek pek sahici durmaz. Normal bir ülkede zaten bir cenaze basılmaz, gömülü beden mezardan çıkarılıp başka bir şehre taşınmaz.
Bu normal olmayan ülkede insanlar Bakanla saldırgan arasında ister istemez bir nesep bağı kurmaya çalıştılar. Zira yüzde ellinin evde zor tutulduğu zamanlardan bu yana kayıtlı kayıtsız parti üyelerinin bu tür hadiselerin parçası olmak için ön icazet beklemeden harekete geçebildiği, çeperde bu mükteseple hareket etmeye hazır, bindirilmiş taraftarlığın prim yaptığı bir toplumsal sistem oluştu. Kadınların şortu, eteği derken hiçbir hukuki yaptırıma maruz kalmayan terbiye ediciler meczupluk avansından bolca yararlandı. Devletin muhatap olmadığı, olmak istemediği bir dizi sivil müdahalenin bağlantılarına bakıldığında ise işaretler sık sık aynı odağa çıktı. Kimi kez selfie’lerle dışa vurulmuş biçimde.
Sırrı Süreyya Önder cenaze baskınıyla ilgili şöyle demiş: “İçişleri Bakanını aradım ve konuştum, durum çok vahim dedim. Ancak önce 20-30 kişi olan saldırganların sayısı 100’e çıktı. Takviye polis gelmedi. Saldırganlar polislere adıyla ve ‘ağabey’ diye hitap ediyorlardı…”
Önder’in işaret ettiği organik ilişki işin bir yanı. Ama aslında bu saldırının örgütlü mü örgütsüz mü olduğunu, bildiğimiz dünyaya ait rasyonel/hukuki ölçütlerle tartışmanın, münferit vaka analizlerinin ehemmiyeti de karşılığı da yok. Çünkü o bildiğimiz dünya ortada yok. Çünkü böyle sere serpe göze sokulan tanışıklıkların ve olaydaki tanıdıklığın işaret ettiği genel çürüme devletin topluma yayılarak hiçbir biçimde sınırlanmadan genişletilmiş yeniden üretimiyle ilişkilidir. Ekilen biçilmiştir.
- Arka taraf! 15 Kasım 2024 04:48
- Kürtler Türkler birbirini sevsin! 01 Kasım 2024 05:02
- ‘Çözüm’süz süreç 25 Ekim 2024 15:05
- Hiçbir şey olmamışsa da bir şeyler oluyormuş gibi çözüm süreci 18 Ekim 2024 05:07
- Yenikapı ruhu 2.0 11 Ekim 2024 04:50
- Kimin yanında, kimin karşısında? 04 Ekim 2024 04:55
- Narin'in katlinden polis cinayetine 27 Eylül 2024 06:05
- İsrail’in kirli savaşı 20 Eylül 2024 06:00
- Narin'in gerçek sırrı 13 Eylül 2024 05:23
- Halaydan büyük meseleler 06 Eylül 2024 05:41
- SETA'dan gelen imdat 30 Ağustos 2024 04:55
- İzmir yangınının anatomisi 22 Ağustos 2024 05:00