Merkel Başbakan olacak ama seçimin kazananı neo nazi AfD oldu!
Fotoğraf: Envato
Almanya’daki Federal Parlamento seçimleri, Almanya’nın en büyük ve en geleneksel partileri Hristiyan Birlik partileri CDU ve Almanya Sosyal Demokrat Partisinin (SPD) büyük oy kaybına uğraması ile sonuçlandı. En büyük oy kaybını (yüzde 8.5 oy kaybıyla) yaşayan parti, seçimden birinci parti olarak çıkan Merkel’in partisi CDU oldu. Bu da Merkel’in dördüncü kez Almanya Başbakanı olacağı anlamına geliyor. Ancak bu seçim başarısı, Merkel ve partisi için gerçek bir “Pyrus Zaferi” oldu. Seçimin “gerçek”, hatta “tek kazananı”nın ise -SPD’nin Başbakan Adayı Schulz’un “gerçek nazilerin partisi” dediği- Almanya için Alternatif (AfD) Partisi olduğunda herkes hemfikir.
Seçimlerde seçmenlerini yüzde 33.1’inden (Bir önceki seçimlerde yüzde 41.5 oy almıştı) oy alan CDU ile seçmenlerin yüzde 20.5’inün oyunu alan (Önceki seçimde 25.7 oy almıştı) SPD, kendi tarihlerinin en kötü seçim sonucuyla yüz yüze kaldılar.
Geleneksel partiler içinde oyunu artıran tek parti Yeşiller olurken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın himayesinde seçime giren ve tek seçim etkinliği Erdoğan posterleri asmak olan Türklerin kurduğu parti ise, 40 bin dolayında oy aldı! Daha önceki seçimde iki Türk partisinin toplam oyu 30 bin dolayında idi.
SİSTEM PARTİLERİNİN İTİBAR KAYBI ALMANYA’YA DA SIÇRADI
Elbette ki seçim sonuçlarına dair Almanya içindeki tepkileri ve sonuçların çeşitli açılardan değerlendirilmesini gazetemizden izleyeceksiniz. Dahası Almanya’daki siyaseti yakından izleyen Yücel Özdemir arkadaşımızın da ayrıntıya ilişkin izlenimlerini ve değerli yorumlarını da bugünden itibaren ve (önümüzdeki günlerde de) okumaya devam edeceğiz.
Ancak burada şunu belirtmeliyiz ki Almanya seçimlerinin, sadece Almanya değil her ülkedeki siyasetçilerin, özellikle de ilerici demokrat parti ve çevreler için en dikkate değer sonucu; Avrupa’da 1945 sonrasında ülkelerinin yönetimlerinde en önemli rolü oynayan “geleneksel”, Hristiyan demokrat, sosyal demokrat, “sosyalist”,...partilerin kitleler karşısında güç ve itibar yitiminin Almanya’ya da sirayet ettiğini göstermesidir.
Bu sonucu daha önce;
-Fransa’da neofaşist Le Penci Ulusal Cephenin yükselişi ve “partisiz” sağcı ve en rafine sermaye temsilcisi Macron’un bütün sistem partilerini ezerek seçimi kazanması,
-İngiltere’de Brexit’te geniş emekçi yığınların kendi partilerinin çağrılarını umursaması; ama Brexit’ten kısa süre sonra yapılan seçimde geleneksel 70 yıllık çizgiyi terk edip, sınıf mücadeleci bir çizgiye yönelmenin işaretlerini veren İşçi Partisine beklenmeyen bir yönelişe girmesi,
-Daha önceki yıllarda Polonya, Macaristan ve Avusturya’da, neofaşizmden esinlenen partilerin, işsizlik, yoksulluk, yabancı düşmanlığı, islamofobi ve geleceğe dair güvencesizliğin pervasızca istismarı temelinde iktidara tırmanmaya varan yükselişe
geçmesinde,
-ABD’de Trump’ın seçimi kazanmasında (ABD’nin kendisine has koşullarında elbette) bunu görmüştük.
Şimdi de bunu Almanya’da; 1945 sonrasında Almanya’yı Almanya yapan partilerin tarihlerindeki en düşük oyu aldıkları, buna karşın yığınların işsizlik, yoksulluk, gelecek güvencesizliklerini istismar eden AfD’nin üçüncü parti olarak parlamentoya girmesi olarak gördük!
NEONAZİLİĞİN SEÇENEĞİ SİSTEM PARTİLERİ DEĞİL
Almanya Başbakanı Angela Merkel, AfD’nin parlamentoya girmesinin ‘büyük bir sorun’ olduğunu belirtti. “Daha iyi bir sonuç bekliyorduk” diyen Merkel’in, AfD partisine giden oyları geri kazanma sözü verdiği belirtiliyor. Ancak, Merkel’in bu sözlerini, büyük oy kaybı karşısında taraftarlarının hayal kırıklıklarını tamire yönelik bir açıklama olarak görmek daha gerçekçi olur. Çünkü, AfD’nin oylarının tümü ideolojik olarak Neonazizme bağlanmış kişiler değildir. Belki de çoğunluğu “tepki” oylarıdır. Ama, Hitler’in partisinin aldığı oyların en azından 30’lu yıllarda “tepki oyları” olduğu unutulmamalı.
Dolayısıyla Neonazi oyların geri alınabilmesi için kapitalizmin gelip dayandığı; siyaseti profesyonel sermaye politikacılarının işine dönüştüren politika tarzının terk edilmesi gerekir. Dolayısıyla yığınların politikaya doğrudan müdahalesinin yolunu açan, işçi sınıfı ve emekçileri kendi talepleri etrafında mücadeleye çeken bir siyaset tarzına dönülmeden ve yoksulluğa, işsizliğe, gelecek güvencesizliğine karşı mücadele eden bir seçenek ortaya konulmadan Neonazi, neofaşist partilerin yükselişinin önlenemeyeceği artık herkesin gözleri önündedir. Almanya’da 72 yıl sonra Neonazi partinin parlamentoya üçüncü parti olarak girmesi bunu herkesin yüzüne çarpmıştır.
Yığınları ülkenin kaderine müdahale etmeye çeken ve işçi sınıfı ve emekçileri siyasi mücadeleye müdahale edecek bir çizgide örgütlemeyi amaçlayan siyaset tarzını Merkel’in, Schulz’un, ve sermaye partilerinin geliştirmesi beklenemezdir.
KAZANAN İŞÇİ SINIFI VE HALKLAR OLABİLİR
Dahası sistem partilerinin güç ve itibar yitirmesi ve onların oluşturduğu siyaset tarzına geniş yığınlardan gelen tepkiler, sınıf partilerinin ve ilerici demokratik partilerin halkın ülke siyasetine doğrudan müdahalesinin yolunu açan imkanları gerçeğe dönüştürmek için olağanüstü fırsatlar ortaya koymaktadır.
Bu yüzdendir ki; her ülkedeki sınıf partilerinin, ilerici devrimci güçlerin, Avrupa’daki bu gelişmelerden dersler çıkararak; yığınların kendi talepleri etrafında birleştirip harekete geçiren, işsizlik, yoksulluk, gelecek güvencesizliği, göçmenlik, yabancı düşmanlığı, İslamofobiye karşı enternasyonalist bir çizgide mücadele etmesi, hem neofaşizme hem de geleneksel burjuva siyasetine karşı tek gerçekçi seçenektir.
Almanya’daki seçimler bu gerçeği bir kez daha herkesin yüzüne vurarak gözler önüne sermiştir. Bu dersten öğrenerek; halkların ve işçi sınıfının önüne neofaşizme, Neonazizme, sermaye partilerine karşı gerçek bir seçenek ortaya konabilirse, uzun vadede kazanan neofaşistler ve gericilik değil işçi sınıfı ve halklar olacaktır.
Aksi halde şikayet, yakınma, gerçeklere gözleri kapamanın faşizmin ve en gerici güçlerin ilerlemesinin engellenmesine bir katkısı olmayacaktır!
DEMEK Kİ; ASIL SAVAŞ HALKLARIN KARDEŞLİĞİNE, DOSTLUĞUNA, DAYANIŞMASINA AÇILMIŞ!
Demek ki; Habur’a yığılan tanklar, çok namlulu toplar, obüsler, zırhlı araçlar, bir haftadan beri her gün seviyesi daha da yükseltilip propaganda edilen “tatbikat”, İKBY’nin referandumdan caydırılması için değilmiş!
Eğer öyle olsaydı günlerdir basında dozu artırılarak ilan edildiği gibi, şimdi o tankların sınırı geçip referandumu önlemesi gerekirdi! Ama tatbikat alanından haber “bildiren” “savaş muhabir”leri, dünün “Tatbikatın en sakin günü” olduğunu bildirdiler! (İKBY’ye bir askeri müdahalenin bölge koşullarında mümkün olmayacağı dün bu köşeden belirtilmişti.)
Dahası sadece “iliştirilmiş muhabirler” değil, günlerdir bir general edasıyla konuşan Başbakan Yıldırım; “Hayır savaş filan yok. Tedbir alıyoruz. Zaman içinde Irak, İran, Rusya, ABD...ile birlikte ekonomik-diplomatik önlemler alacağız. Herkes işine gücüne baksın!” diyerek, durum-vaziyeti özetledi.
Cumhurbaşkanı da, “Bir gece ansızın gelebiliriz” demeyi ihmal etmeden Başbakanın söylediklerini kendi üslubuyla ifade etti.
“Alınacak” denilen, “ekonomik-diplomatik önlemlerin” neler olacağını, gerçekten bir “ekonomik ambargo” uygulanıp uygulanamayacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Demek ki; günümüzde savaşlar sadece düşman askerleriyle, “düşman” tanklarının, toplarının karşı karşıya gelmesiyle yapılmıyor. Hatta çoğu zaman “savaş” düşmana karşı değil “Halkın bilincini bulandırmak”, “Savaş politikalarına halkı ve işçi sınıfını yedeklemek”, ırkçılığı, mezhepçiliği, şovenizmi kışkırtmak için yapılıyor. Tanklar, toplar ve envai tür silahlar; halkın bilincinin üstünde tahribat yaratmak, halkların kardeşleşmesini önlemek için kullanılıyor.
Bu tür “savaşı”, yakın tarihte Türkiye’nin halkları herkesten çok gördü.
Nitekim IKBY’nin “bağımsızlık referandumu”nda da bu yapıldı; tanklar, toplar, zırhlı araçlar sınırda tatbikat yaparken, tankların paletleri halkın bilincini, halkların kardeşliği duygusunu ezmek için kullanıldı.
Önümüzdeki günlerde de; hem diplomatik alanda hem de ekonomik ve askeri alanda neden böyle yapıldığını; asıl savaşılanın barış, kardeşlik, halkların dostluk ve dayanışması olduğunun somut örneklerini de göreceğiz. Elbette halklar, savaşa karşı barışta, halkların düşmanlaştırılmasına karşı halkların dostluğu ve kardeşleşmesinde ısrar etmezlerse!
- Tartışmalar "Sadece Türkiye’nin Kürt sorununun demokratik çözümü" kapsamını aşıyor 05 Ocak 2025 04:58
- 2025'in emek, barış ve özgürlük yılı olması dileği ile... 31 Aralık 2024 06:59
- Ülkemiz işçi emekçileri 2025'i emek yılı yapacak güce ve deneyime sahiptir! 28 Aralık 2024 06:16
- Asgari ücretli işçinin grev hakkıyla da donatılmış yeni bir mekanizma talebiyle mücadeleye! 24 Aralık 2024 16:44
- Son iki haftada oluşan Suriye haritası neyi gösteriyor? 12 Aralık 2024 04:45
- Asgari ücret miktarı, AÜTK'ye bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli taleptir! 08 Aralık 2024 04:44
- Suriye'de çıkar peşindeki herkes operasyonun içinde ama kimse rolünü kabul etmiyor 05 Aralık 2024 06:45
- Eğer ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz’se... 01 Aralık 2024 04:54
- İşçilerin özelleştirmeye karşı cepheden ‘hayır’ demekten başka bir seçeneği yok! 27 Kasım 2024 06:55
- Tek adam yönetiminin ülkeyi nereye getirdiğinin bir haftaya sığan fotoğrafıdır! 24 Kasım 2024 04:47
- Bakan Tekin ve arkasındakiler laikliğe cepheden savaş açan bir konumdadır! 21 Kasım 2024 04:52
- İktidar 'iç cepheyi güçlendirmek' istiyor, emek ve demokrasi güçleri ise 'birleşik mücadele' diyor 17 Kasım 2024 04:44