İki ayrı dava tek amaç!
Fotoğraf: Envato
Pazartesi günü Türkiye’deki rejimin fotoğrafını yansıtan iki önemli davanın duruşmaları vardı: Cumhuriyet Gazetesi davası ve ‘IŞİD’in 2015’te 102 barış mücadelecisi insanı katlettiği 10 Ekim katliamı davası!
Cumhuriyet gazetesi davasındaki 6 tutuklu sanıktan Kadri Gürsel tahliye edilirken, mahkeme heyeti Ahmet Şık ve Murat Sabuncu’nun da içinde olduğu 5 Cumhuriyetçi’nin tutukluluğunun devamına karar verdi.
10 Ekim Katliamı davasında ise kurbanların avukatlarının araştırmaları, katliamda “yeni suç ortakları” olduğunu ortaya koydu.
Savcılığın önceki duruşmalarda Cumhuriyetçi’lerin tutukluluklarının devamı isteğine dayanak olarak gösterdiği “tanıkların dinlenmemiş olması”yla ilgili de 3 tanıktan 2’si önceki gün mahkeme huzuruna çıktı.
SAVCILIĞIN GÜVENDİĞİ TANIKLAR YALANCI ÇIKTI!
Savcılığın, davaya meşruiyet kazandırma umuduyla beklediği (en azından savcının böyle gösterdiği) tanıklardan birisi “Cumhuriyet Vakfı davası”nı açan kişilerden birisi olan eski Cumhuriyet Avukatı Alev Coşkun’du. Öteki ise Aydınlık Yazarı, kendi söylediğine göre de “Türkiye’nin en iyi yazarı”, “en Atatürkçü”, “en iyi İlhan Selçukçu”, “FETÖ’ye karşı mücadelenin kararlı savaşçısı” bir kişi olan Rıza Zelyut’tu!
Savcının son tanığı Aydınlık Yazarı Mehmet Faraç ise mahkemeye yine gelmedi!
Alev Coşkun’un, Cumhuriyet Vakfı hakkında açtıkları dava ile bu davanın bir ilgisinin olmadığını gösterme gayretine ve “gazeteciler tutuksuz yargılanmalı” gibi sözlerine karşın, Cumhurbaşkanına yazdığı mektup ve savcılığa Cumhuriyet’in Fetullah Gülen’i destekleyen bir çizgiye geçtiğini ima eden sözleri, “tanığın” bir tanık olmaktan çok bir davacı, bir muarız olduğunu gösterdi!
Zelyut’un ise bırakalım tanıklığı, mahkeme önünde kendi yaşamını bile doğru anlatmadığı ortaya çıktı. Gazetedeki köşesinde Fetullah Gülen’i, ancak “müritleri”nin yapacağı bir abartıyla öven yazılar yazdığı ortaya çıktı. Dahası Zelyut’un, Gülen’in “onursal başkanı” olduğu vakıftan ödül aldığı da belgeleriyle ortaya çıktı. Zelyut bunları; “Tehdit ettiler korktum, yazdım. Ödülü de sonradan iade ettim” diyerek açıkladı!
Yiyecekler için!
Böyle bir tanığın sözlerine elbette, az çok hukuk ve adalet kaygısı olan hiç kimse güvenmez.
Böylece başka hukuki dayanaklar bakımından çöken dava, önceki gün tanıklar açısından da çökmüştür.
10 EKİM DAVASI, AVUKATLARIN GAYRETİYLE SÜRÜYOR
10 Ekim katliamı davası ise müşteki avukatların olağanüstü gayretiyle sürüyor. Çünkü 102 kişinin katledildiği 500’den fazla barış savunucusunun yaralandığı davayı savcılık ve mahkeme sıradanlaştırmaya, kamuoyu dikkatini çekmeden, birkaç kişiye verilecek göstermelik cezalarla bitirmeye çalışıyor. Özellikle de Ankara Emniyeti ve İstihbarat dairesinden başlayarak Sağlık Müdürlüğü yetkililerine kadar devlet görevlilerinin bu davadaki görevi kötüye kullanma, ihmal, IŞİD’i koruyup kollama, yardım ve yataklık mahiyetindeki suç ortaklığının ortaya çıkmaması için çalışılıyor. Davanın avukatları, İçişleri Bakanlığı’nın resmi kişilerin soruşturulmasına izin vermemesinden, savcılığın bu “görevliler” hakkında soruşturma açmaktan kaçınmasına kadar geniş bir “yetkililer”, “görevliler” kalabalığının davanın dışında tutulmaya çalışıldığını belirtiyorlar.
Daha önceki duruşmalarda emniyet merkezli görevlilerin katliamdaki sorumluluğuna dair kanıtlar sunan avukatlar: önceki gün de Ankara Sağlık Müdürlüğü’nün, “ambulansların 5 dakika içinde olay yerine vardıkları gerekli müdahalelere başladıkları” biçimindeki bilginin doğru olmadığını ortaya koydular. Ve böylece ambulansların olay yerine 1 kilometre uzaklıkta yarım saat kadar, adeta “yaralılar kan kaybından ölsünler” dercesine bekletildiği ortaya çıkmış oldu. Saldırı yerine ilk ambulansın saldırıdan yarım saat sonra geldiğini belirten avukatlar, ambulansların GPS aletlerinden ulaştıkları bilgiler doğrultusunda ortaya koydular.
Avukatlar, bu gerçeği saklayan Sağlık Müdürlüğü yetkilileri ve ambulansların olay yerine yetişmelerini engelleyen görevliler hakkında soruşturma açılmasını istiyorlar.
TEK GERÇEK DAYANAK HALKIN DESTEĞİDİR
Ancak yaşananlar apaçık gösteriyor ki; 10 Ekim davasının ilerlemesi ve kamuoyunu az çok rahatlatacak adil bir sonucun çıkmasının şartı; kamuoyunun, barış ve demokrasi güçlerinin bu davanın takipçisi olmalarına, avukatların ve katliam kurbanlarının yakınlarının olağanüstü çabalarının sahiplenilmesine bağlıdır.
Ancak şu da bir gerçek ki, Cumhuriyet davası gazetecileri doğrudan ilgilendiren özelliği ile belki basında ve kamuoyunda daha yaygın bir destek görmektedir. Ama 10 Ekim davasının basında hak ettiği yeri aldığını söylemek ne yazık ki güçtür. Bu yüzden de 10 Ekim davası konusunda kamuoyu duyarlılığını artırmak, ulusal ve uluslararası çapta bir mücadele ile davanın seyri konusunda duyarlılığı artırmak, avukatların, katliam kurbanları yakınlarının çabasına her bakımdan destek vermek gerekir. Çünkü, 10 Ekim katliamı davası; IŞİD’in en büyük katliamlarından birisinin faillerinin ortaya çıkarılmasının da ötesinde IŞİD’e kimlerin nasıl destek verdiğini, bu desteğin ve ilişkilerin emniyette, bürokraside ve siyasette nerelere kadar uzandığını gösterecek mahiyette bir davadır. Bu yüzden de “adil yargı”dan, “demokratik ve laik Türkiye”den, “barış”tan, “halkların kardeşliği”nden yana olan her kişinin, her çevrenin; her mücadelenin 10 Ekim Katliamı davasının, dava ile ilgili mümkün bütün gerçeklerin ortaya çıkarılmasında “gittiği yere kadar götürülmesi” için elinden geleni yapması gerekir. Aksi halde adalet talebi de barış talebi de demokrasi talebi de soyut bir kavram olmayı aşamaz.
DAVALAR SİSTEMİN İHTİYACINA HİZMET İÇİN KULLANILIYOR
Cumhuriyet davası ile 10 Ekim Katliamı davası “iki ayrı dava”dır.
Birisi IŞİD’in giriştiği bir kanlı katliamdır öteki ise Cumhuriyet’in gazetecilerinin yargılandığı bir davadır.
Ancak bu iki ayrı davada ilk bakışta birisi ayakta tutulmak istenirken öteki bir an önce bitirilmek, tabiri caizse “çökertilmek” istenmektedir.
Çünkü Cumhuriyet davasıyla medyaya ayar verilmek istenmekte, gerçekleri yazanların affedilmeyeceği gösterilmek istenmektedir. 10 Ekim IŞİD katliamı davasında ise katliamdaki gerçeklerin ortaya çıkmaması için dava bir an önce bitirilmek istenmektedir. Çünkü dava sürdükçe yeni gerçekler ortaya çıkmaktadır ve giderek savcılık ve mahkemenin davayı “kapatması” zorlaşmaktadır.
Yani her iki davada aynı amaca hizmet edecek biçimde; “tek parti tek adam rejimi”nin inşası amacına hizmet edecek biçimde değerlendirilmek istenmektedir. Bu yüzden de yargılamalar hak, hukuk, adalet, gerçek kanıtlar,... gibi bir yargılamanın gereklerine göre değil; sistemin, ülkeyi yöneten güçlerin siyasi ihtiyaçlarına göre sürdürülmekte ya da bir an önce bitirilmek istenmektedir.
Yargıyı sokulduğu bu labirentten çıkarmanın tek yolu ise elbette halkın “adil yargı ve demokratik Türkiye” mücadelesinden geçmektedir.
- Tartışmalar "Sadece Türkiye’nin Kürt sorununun demokratik çözümü" kapsamını aşıyor 05 Ocak 2025 04:58
- 2025'in emek, barış ve özgürlük yılı olması dileği ile... 31 Aralık 2024 06:59
- Ülkemiz işçi emekçileri 2025'i emek yılı yapacak güce ve deneyime sahiptir! 28 Aralık 2024 06:16
- Asgari ücretli işçinin grev hakkıyla da donatılmış yeni bir mekanizma talebiyle mücadeleye! 24 Aralık 2024 16:44
- Son iki haftada oluşan Suriye haritası neyi gösteriyor? 12 Aralık 2024 04:45
- Asgari ücret miktarı, AÜTK'ye bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli taleptir! 08 Aralık 2024 04:44
- Suriye'de çıkar peşindeki herkes operasyonun içinde ama kimse rolünü kabul etmiyor 05 Aralık 2024 06:45
- Eğer ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz’se... 01 Aralık 2024 04:54
- İşçilerin özelleştirmeye karşı cepheden ‘hayır’ demekten başka bir seçeneği yok! 27 Kasım 2024 06:55
- Tek adam yönetiminin ülkeyi nereye getirdiğinin bir haftaya sığan fotoğrafıdır! 24 Kasım 2024 04:47
- Bakan Tekin ve arkasındakiler laikliğe cepheden savaş açan bir konumdadır! 21 Kasım 2024 04:52
- İktidar 'iç cepheyi güçlendirmek' istiyor, emek ve demokrasi güçleri ise 'birleşik mücadele' diyor 17 Kasım 2024 04:44