08 Ekim 2017 01:00

Futbol gerçeğimiz: Kriz en tepede

Futbol gerçeğimiz: Kriz en tepede

Fotoğraf: Envato

Paylaş

3-0’lık İzlanda yenilgisi ve 2018 Dünya Kupası’na gitme ihtimalinin ortadan kalkmış olması Türkiye futbolunu gerçeğiyle yüzleştirdi. Pek çok yorumcu ve gazetenin yaptığı gibi bu gerçeğin önüne “acı” sıfatını getirmiyorum çünkü Türkiye bir futbol maçı sonucuna üzülecek lüksü olan bir ülke değil. Mazoşist değilseniz bunu bir dertlenme vesilesi olmaktan çıkarmanızı öneririm. 

Nedir bu futbol gerçeği? Her şeyden önce bir yönetim krizi. Sadece Yıldırım Demirören gibi 53 yaşında olup futbola “Benim olucak fıstık, vurucam kırbacı, binicem üstüne” muamelesi yapan biri tarafından yönetilme saçmalığından bahsetmiyorum. Onun da ötesinde bir politika krizi, kısa vadeli başarı kazanmanın, uyduruk projeler ve yandaş medya gazıyla kitleleri uyutmanın ötesinde plan yapamayan devlet krizi mevzubahis. 

İzlanda maçından sonra gördük, “330 bin nüfuslu İzlanda, 80 milyonluk Türkiye’ye nasıl 3 gol atar” eleştirileriyle doluydu ortalık. Geçtim spor tarihine aşinalığı, İzlanda’nın Euro 2016’da çeyrek final oynamasına, bizi 10 maçta 6 kez yenmiş olmalarına rağmen halen İzlanda’nın nüfusuna bakıp şaşıranlar vardı. E aynı muhabbet 2 milyon nüfuslu Slovenya’nın 1 ay önceki Avrupa Basketbol Şampiyonası zaferi sonrası da yapılmamış mıydı? Nüfus ve yüzölçümü elbette önemli potansiyellerdir, bu kadar kötü yönetilen bir spor ülkesi olmamıza rağmen bizim tarihimizdeki başarılar da bu potansiyelin bize -adeta- dayatmasıyla yaşanmıştır. Ancak asıl mesele spora yaklaşım, spor kültürü… Burada köklü bir değişim, derdi başından aşkın halkın bir gün kendi kendisine karar vermesiyle olamaz. Devlet çapında inşa edilmesi, yönlendirilmesi gereken bir organizasyon gereklidir. Türkiye’de bu yok, hiçbir zaman olmadı.

Yetenekli futbolcular yok mu? Var, sürüsüne bereket. Sağ olsun Almanya, Hollanda, Fransa bizim için birçoğunu yetiştiriyor. Altınordu, kurduğu altyapı sistemiyle sadece diğer kulüplere değil devlete de ders veriyor ve birçok genci futbola kazandırıyor. Keza Trabzon, Bursa gibi geleneksel yetenek yataklar, Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray gibi büyük imkanlara sahip camialar var. Ama sistemsizliğin tek sistem olduğu bir ortamda hiçbir potansiyelin gerçeğe dönüşmesini bekleyemezsiniz. İşler bir süre rayında gitse de bir noktada mutlaka yoldan çıkılır.

Euro 2016’dan bu yana yaşanan krizler, gazeteci dövmeye ve akabinde hiçbir şey olmamış gibi “affetmeye” varan skandallar bunların sonucu değil mi? 

4 maçlığına getirilen ahı gitmiş vahı kalmış Mircea Lucescu’nun en kritik maçta takımın başında sahaya çıkamaması bile “Biz kim Dünya Kupası kim” dedirtmiyor mu?

Tüm bu gerçekler ortadayken size ne olacağını söyleyeyim. Tartışma yine “yabancı kuralı”na bağlanacak. Erdoğan’ın tipik kısa vadeli popülist, sonuç getirmeyecek formüllerinden biri olarak ortaya attığı ve yerli menajer tayfasıyla bu formüllere balıklama atlayıp sonrasında hüsrana uğramaya doyamayanlar dışında kimseyi memnun etmeyecek bu düzene geçilecek. Bu arada mümkünse kendi milli takımlarında forma giyme imkanı bulamayacak 2-3 -Bilal Erdoğan’ın deyimiyle- gavur (tercihen Brezilyalı) vatandaşlığa geçirilecek. 2 yıl içerisinde değişen bir şey olmadığındaysa yeni bir nafile cin fikir ortaya atılacak. Tüm bunlara bir teknik direktör krizinin eşlik edeceğini, bizim de bu sırada “Altyapı” diye kafa ütülemeyi sürdüreceğimizi söylememe gerek yok herhalde

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa