10 Ekim 2017

Cuma günü hep evdeydim. Akşama doğru, internette gezinip bakınırken birden devrimci dostum Oktay Etiman’ın hayattan ayrıldığı haberiyle karşılaştım ve uzun zamandır başıma gelmediği şekilde yüksek sesle ağlamaya başladım. Eşim sesleri duyup yanıma geldiğinde kısaca söyledim:

“Oktay Etiman ölmüş! Tanımazsın, benim eski dostumdu, yalnızdı, çok üzgünüm…” dedim.

12 Mart Darbesi döneminde yakalanıp “idamdan” yargılanmış ve mahkûm olmuştu Oktay. Galiba “af”la falan 30 yıla çevrilmişti cezası ve sonra tam 15 yıl hapis yatmıştı. Bu demektir ki, orta yaşlılıktan da içine yıllar kattığı bütün gençlik dönemini cezaevinde geçirmişti.

O da benim gibi Ankara’da oturuyordu. Son yirmi yıldır sıkça görüşüyorduk: Yaz günleri Mülkiyeliler Birliği’nin bahçesine hızla girerek birilerini arıyormuş gibi masalara bakar, tanıdıklarıyla selamlaşırdı. Beni tek başıma gördüğü zaman masama gelip oturur, “dünya ahvali”nden uzun uzun konuşurduk. İşte o zaman, bir yandan da birbirimizi ne kadar sevip saydığımızı anlardık. Sağlığı yerindeydi; ama kendine pek bakmazdı: Kimi zaman, 8-10 günlük sakalıyla hapishanedeki bezgin günlerini andırır, kimi günler de konuşurken “68 gençleri”nin hırçın ve ödünsüz yüz ifadesini takınırdı. Ama her haliyle çok okuyup çok yazmış bir insan, yani başından iyi ve kötü çok işler geçmiş bir insan olduğunu belli ederdi.

Çeviri yaparak geçiniyordu Oktay. Bilmenizi isterim, kitap çevirisi para kazandırmaz; ama Oktay kardeşim müthiş İngilizcesiyle noterlerden tutun, yurt dışına gidecekler için de acele işlere kadar “her bir çeşit” çeviriyi yapacak düzeyde bir çevirmendi. İşte böyle geçinip gidiyordu, ne var yani? Önemli olan, ilerici bir insanın kendi özlemleri doğrultusunda hiç şaşmadan yaşaması, düşler kurması değil midir? Oktay Etiman, tam da bu söylemek istediğimin adamıydı. Saçı sakalına pek bakmasa da “düzey” arayanlar için birinci sınıf bir insandı. Böyle birinin zatürreye tutulup 70 yaşında ölüp gitmesine çok üzüldüm.

Beni sevindiren şeyler de olmuyor değil: Okurlarıma bir de güzel haber vermek istiyorum: 

Genç piyanistimiz Can Çakmur, İskoçya Piyano Yarışması’nda birinciliği aldı. Avrupa’nın en önemli yarışmalarından biridir “İskoç Konkuru”. Türkiye’yi ileri yönüyle hatırlatan bir başarı… Peki devlet katında kimin umurunda? Orada bir kişi bile var mıdır bu işlerden biraz olsun anlayan?

Yarın, 11 Ekim günü, uygar dünyada Kız Çocuklar Günü olarak kutlanır. Ben, bir de kız çocuğum olsaydı çok sevinirdim. Herhalde o zaman, hayatta daha dikkatli, incelikli davranan bir insan olurdum duygusundayım… 

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Erdoğan-Şimşek programıyla ücretleri açlık sınırının altına inen asgari ücretli işçiler ve emekliler, ramazan ayının ilk iftarını boş sofralarda karşılıyor: “Kırmızı eti zaten görmüyorduk, bu sene orucu açacak zeytin bile alamıyoruz…” Diyanet İşleri Başkanlığı da ‘Asgari ücretliler ve emeklilere fitre verilebilir’ fetvası yayımlamıştı.

İftar sofrasına 1 yılda gelen zam: Yüzde 45

Dört sene içinde güllaça gelen zam: Yüzde 1100

Pideye 2 yılda gelen zam: Yüzde 150

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et