Gökçek'e bağlanan 'Demokrasi Savunusu!'

Öncesinde farklı bir rotada yürüyordu. Son üç haftadır, yat-kalk, İ. Melih Gökçek’le “talim ediliyor!” Televizyon kanalları programlarında, gazetelerin köşe yazılarında, siyasal partilerin çeşitli düzeylerdeki sözcülerinin açıklamalarında baş köşeye oturtuldu Gökçek. Şimdi, ülkede demokrasi yokluğu ve yoksunluğu Gökçek’in “istifaya mecbur edilmesi” ya da “görevden alınması” üzerinden tanımlanıyor. Gariptir ki, kısa süre öncesine dek aynı adamın Ankara’yı “parsel parsel bölüp satması”ndan, yakınlarına ve siyasal davasının akranlarına peşkeş çekmesinden, ırkçılığı ve halk düşmanlığından, faşistliğinden,  Atatürk Orman Çiftliği’ni yasa dışı gasp etmesi ve ODTÜ arazisine “Bir gece ansızın” dozerlerle girip orman katli ve yol açmasından şikayetle, yani tam karşıdan sözediliyor; Saray iktidarının en kararlı ve gerçek o ki gözü kara militanlığını yapması, demokrasi karşıtlığına örnek gösteriliyordu. Şimdi on yılların “solcu yazarları”, yeni tür “sosyaldemokratlar”, bazı liberallerle Erdoğan muhalifliğinin çeşitli türden diğer sözcüleri, demokratlığı, halk iradesini, bu aynı Gökçek’in “Başkanlıkta kalması gerekliliği” üzerinden tarif etmeye çalışıyorlar. Televizyon kanallarında, emekli kahve müdavimlerinin tartışma düzeyine dahi ulaşamayan bir laf kalabalığı içinde, varsa-yoksa Melih Gökçek savunusu.

Bu savunuyu yapanlar, Gökçek’in 20 yılı aşkın süredir sürdürdüğü Ankara Belediye Başkanlığı sırasında AŞTİ grevci işçilerine karşı yaptıklarını, belediye işçilerinin hak mücadelesine saldırılarını, işten atmaları, partizanlığını, Erdoğan iktidarına karşı mücadele edenlere yönelik pervasızca küfüleri ve saldırı politikasını, “Erdoğan iktidarının tek adamcılığı”na karşı olma adına unutmuş gibiler! Erdoğan-AKP iktidarının siyasal hak ve özgürlük karşıtı baskı ve saldırganlığını teşhir edecek ekonomik-sosyal-politik-kültürel-askeri-diplomatik-dini binlerce örnek hergün-ve neredeyse her saat halk kitlelerini, özellikle de saldırılara muhalefet edenleri yara-bere içinde bırakıyor; yaşamlarını daha da çekilmez kılıyorken, Melih Gökçek’in “adaletsizce ve teamüllere aykırı şekilde görevden uzaklaştırılmaya çalışılmasını” bu denli öne çıkarıp “demokrasi mücadelesi sorunu” haline getirmenin, muhalif cephedekilerin çoğunluğu açısından, “çelişkilerden yararlanma politikası” gereği yapılıyor görünmekle birlikte, sanıldığının aksine, yalnızca iktidarın politikalarına değil; o iktidarın politikalarının en saldırgan biçimiyle uygulanmasından sözedildiğinde, ismi ilk sırada akla gelen Gökçek’e “sahip çıkılıyor” görünümü dolayısıyla da kitleler içinde antipati ve kuşkuyla karşılanıp-güvensizlik nedeni olduğu, oysa, hiç de görülemez durumda değildir. Halk iradesi ve “yurttaş hakları” bahsinde, bütün ülke yurttaşlarının iradesine ambargo konduğu; seçimlerin iptal edilip hillerin gırla gittiği, yasa-kural-toplumsal yarar gibi şeylerin ayaklar altına alındığı, idari tüm görevlendirmelerin Saray saltanatına hizmet krıteri üzerinden belirlendiği bir dönemde,  evet halk iradesinin savunusu önemlidir. Ancak, CHP yöneticilerinin ya da başkaca kimi politikacı ve yazarların, “Tek adam”ın “yasa-hukuk-halk iradesi tanımazlığı”nı göstermek üzere Gökçek’i “halk iradesi-yurttaş hakları”yla ilişkilendirip görevinin başında kalmasını “demokrasi gereği” olarak ilan etmeleri, yukarıda işaret edilen Gökçek gerçekliği dolayısıyla da inandırıcı olmak yerine, “bir partinin içine oynama-o partide çelişki yaratma taktiği” olarak görülme, ve sanıldığı-beklendiğinin aksine “lider etrafında kenetlenme” sonucu doğurmaya daha fazla açıktır.  AKP’nin iç çelişkilerinin giderek arttığı ve yoğunlaştığı, iktidarının halk kitlelerine karşı baskı ve saldırıları nedeniyle yıpranmasının belirgin biçimlerde açığa çıktığı, OHAL-KHK düzeninin artacak şekilde hoşnutsuzlukların büyümesine yol açtığı ve açmaya devam edeceği, yapılan zamların, yükseltilen vergilerin, düşen ücret ve maaşların muhalefetin büyümesinde etken olarak daha fazla rol oynayacağı açıkken, belediye başkanları siyasal iktidarın ya da başkaca partilerin mensupları değillermiş ve onların program ve politikalarını uygulamıyorlarmış gibi, halk iradesinin temsilini Gökçek gibilerinin şahsında aramak-ve buradan savunmak, sanıldığının aksine hiç de inandırıcı olmuyor. Sadece Ankara halkının değil ülkenin hemen her tarafındaki emekçilerin önemli bir kesimi tarafından büyük bir öfkeyle anılan Gökçek’i savunuyor olma görünümü dahi, bu kesimler açısından itici işlev görecektir. Gökçek ve onun tarafından “Ümmetin lideri” olarak kutsanan Erdoğan tarafından başkanlıktan gitmeleri istenen AKP’li belediye başkanlarıyla birlikte iktidarın yerel idari düzeydeki temsilcileri, siyasal iktidarın baskı, tahakküm, saldırı, hak gaspı ve hak tanımazlık politikalarının da temsilcileri ve ortaklarıdırlar. Halk iradesinin savunusu bunlara karşı da savunudur. Bu savunu, Gökçek-Erdoğan siyasal manevraları dar alanına sıkıştırılamayacak denli geniş kapsamlı siyasal-iktisadi-sosyal karakterli hedeflerle bağlıdır ve esas olan işçi ve emekçilerin bu tartışmaların neresinde durdukları, ne hissettikleri ve sorunların aşılması için mücadelede, nerede durduklarıdır.  

Evrensel'i Takip Et