20 Ekim 2017 00:15

Değerler eğitimi, karakter eğitimi, otoriter karakter

Değerler eğitimi, karakter eğitimi, otoriter karakter

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Üzerinde çok düşünüp çok zorlandığım bir konudur: Her bir şeyin o bir şey olmaktan dolayı bir değeri var mı yok mu?

Ağacın, kuşun, toprağın, suyun, havanın, uzayın kendinde bir değeri yok mu, hep insan mı ona bir anlam veya önem yüklüyor? Biz insanlar bir şeye bir değer vermesek o şeyin o şey olmaktan dolayı bir değeri yok mu?

Değer realizmi aynı zamanda “kendini bil” ve “haddini bil” ile paralellik oluşturmuyor mu? Benim kendimde bir anlam ve değerim yoksa “kendimi nasıl bileceğim”, diğerleri ile birlikte “haddimi nasıl bileceğim?​”

Sami dinleri işi toparlamış durumda: Kozmosun merkezinde dünya, dünyanın merkezinde insan, insanın merkezinde Hz. İsa (Müslümanlara göre Hz. Muhammed) yer alıyor. Yani geosantrizm (dünya merkezcilik), homosantrizm (insan merkezcilik) ve etnosantrizm (din-kültür 
merkezcilik).

Nasrettin Hocanın asası, “dünyanın merkezi burasıdır” sözü bir başka anlayışa karşılık geliyor, MEB rahmetli hocayı bile mezarında ters yüz ediyor.

Kozmologlar ise işin güçlüğünü fark etmiş durumdalar: Evrenin merkezi neresidir? Evrenin veya hareketin bir yönü var mıdır; böyle bir merkez veya yön yok veya yanıtı hiçbir zaman bulunamayacak. O halde kozmostakiler yön bulamayıp Deli Dumrul gibi kendi veya birilerinin etrafında dönüp duruyor mu?

Bizim eğitim bakanlığına sorsalardı, bu kadar uğraşmalarına gerek kalmazdı, MEB merkez ve yönü “şıp” diye söylerdi.

Nasrettin Hoca’ya sorsalardı yanıtı başka olurdu. “Karanlıkta sağımı solumu bulamıyorum.” 

Baştaki soruya geri dönersek; her bir şeyin bir değeri değil de oluşu var da o her bir şeye daha tanımlama yaparken insan zihni-idraki mi bir değer yüklemek zorunda kalıyor? Yani her bir şeyin kendinde bir değeri söylenemese bile insan ancak bir değer (anlam, önem) atfederek mi her bir şeyi tanımlayabiliyor?

Ağacın kendinde bir değeri yok da ancak ben ağaca bir değer atfederek mi idrak edebiliyorum? Yani herkesin ağacı kendi yüklediği “ağaç değeri” mi, bir diğerinin ağaç dediği ile benim ağaç dediğim şey aynı şey değil mi? 

Bu çoğulculuğu ve karmaşayı nasıl aşacağız? Herkes ağaca aynı değeri atfederse, artık birinin bildiği ağaç diğerininki ile aynı ağaç olacaktır. MEB’in formülü, “değerler eğitimini” eğitimin ortak paydası yapmak, değerlerin esasını da etnosantrizme (Sünni İslam anlayışına) bağlayarak ortaklaştırmak. 

Belki de Platon’u takip ediyorlar: “İyi, iyilik idesinden pay aldığından iyi oluyor”. Onun için herkes için ortak bir güzellik mümkün oluyor. İsmet Özel ne de güzel söylüyor: “Türk Müslümandır”. Sünni İslâm’dan pay almayan daha az Türk oluyor veya hiç Türk olamıyor.

Tanrı’nın tecellisi işte, kendi ruhundan üflemese, insanlar nasıl aynı veya benzer insan olacak? (MEB çocuklar için Tanrı yerine geçiyor).
Bu benzerlik genetik ve evrimden geldiğinden de ortaklaşabilir: Tür, cins, ırk ortaklığı. Ama bu kez din ortaklaşması zayıflayabilir.

Değerler eğitimi karakter eğitimi mi? İyi, güzel, doğru karakter doğuştan mı geliyor yoksa ediniliyor mu? Veriliyorsa nasıl verilecek?

Daha çok bilişsel mi duygusal mı, psikomotordan önce mi?

“Değeri bil”, “değerini bil”, “kendini bil”, “haddini bil”… 

Yani “bil”.

Demek ki “bilgi” daha önce geliyor da bir şeyi bilmek onun kendinde olan özelliklerini, işleyiş ve işlevlerini bilmek mi yoksa o şeyin kendinde olan özellik ve işlevlerinin değerini (anlamını) bilmek mi oluyor? Bir şeye o şey olmasının dışında bir şey yüklemek mi? Olan bir şeye onda olmadığı bir şeyi yüklemek mümkün mü? Yüklenen ne?

MEB’in değerler eğitimi, ABD veya Almanya’daki değerler eğitimi aynı karakter eğitimi anlayışına dayanıyor: Din (kilise, cami, mezhep, tarikat, tekke), aile, okul (manastır, sıbyan, medrese-imam hatip) ve kutsal devlet. Avusturya’daki adı astrofaşizmdi, hası İtalya’da faşizmdi, Almanya’da nasyonalizmdi.

Adorno ve arkadaşları; çıktının “otoriter karakter” (faşist kişilik) olduğunu, bunun da en çok etnosantrizmle (dine, aileye, hocaya, otoriteye-devlete-yerleşik değerlere bağlılıkla) sağlandığını ifade ediyor.

Yine de ana soru duruyor: İnsan “değer veren” bir varoluşsa, “değer verme” fenomeni nedir, bunun eğitimi nasıl olmalı? Değer vermenin temeli bilgi olmazsa, değerin ölçüsü insan, toplum veya doğaya katkı olmazsa ne olur? Adalet bir değerse, bilgi olmadan adalet mümkün olur mu? Cesaret olmadan adalet sağlanabilir mi?

Adaletin de şartı, gaye değer “bilgi” mi? Algı ve zihin açıklığı, özgür düşünme olmadan bilgi (hakikat) mümkün mü? Özgürlük olmadan bilgi, doğruluk/hakikat olmadan adalet veya iyilik mümkün mü? 

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa