22 Ekim 2017

Yeşilçam’ın çilekeşleri

Taksim’den İstiklal Caddesi’ne doğru yürümeye başladığımda nedense hep Cahide Sonku, Yıldırım Önal ve beyaz kefenleri içinde protestosunu haykıran Ferda Ferdağ gelir aklıma; bir de oturacak kiralık ev bile bulamayan Özcan Özgür. Cahide Sonku bataklıkta gül olmayı seçmişti seçmesine fakat bizler beter bataklıklardık. O, Beyoğlu’nun arka sokaklarında, salaş meyhanelerinde ulaşması mümkün birçok lüksü reddederek alkolde dostluk arıyordu. Kader ve cinnet arkadaşlarıyla yaşadığı dram, o günün Yeşilçam starlarından kaçını ilgilendirmişti? Daha sonra aynı dramı yaşayanlar onu hatırladıkça neler hissetmişlerdi? Kimi anılarını dinledikçe bugün bile bizlere çok önemli hayat dersleri verdiğini düşünüyorum. Cahide Sonku cinnetini en çok başkalarıyla olduğunda mı yaşıyordu?

Yaşadığımız dünyada çığlıklarınız boşlukta yankılanır, kimseye duyuramazsınız. İyi gününüzde yanınızda olanları, zor anlarınızda yanınızda bulamazsınız. Cahide Sonku için de böyle olmuştu. Yaşadığı zengin hayattan, oyunculukta tırmandığı zirveden, yoksulluğa ve meyhane köşelerine düştüğünde çevresinde “eski dostlarından” kimse kalmamıştı. Oysa bir zamanlar zengin bir hayat sürüyor, lüks içinde yaşıyor, evinde ünlüler, başbakanlar ağırlanıyor, kurduğu Sonku Film’in yazıhanesinin önünde oyuncular kuyruğa giriyordu.

Ya Yıldırım Önal... Radyo tiyatrolarında, arkası yarınlarda “Stella, Stella...” diyen sesi bugün bile kaç kuşağın kulaklarında. Belki de yaşadığı varoluş sancısı, yaratıcı acı nedeniyle hayatla bir türlü uzlaşmayan, belki de bu yüzden sıkça alkol komalarına giren Yıldırım Önal, bir çekim sırasında fotoğraf çektirmek istemediği için gazetecilerden kaçar. Bu kaçışın nedenini soran gazeteciye, “Ben gazetecilere küskünüm arkadaş... Çöp bidonuna düştüğüm gün, hemen ayaklarımın resmini çekip ‘sarhoş’ diye yazdılar. Gözümün birini kaybettim, ‘Moşe Dayan’ diye alay ettiler. Tımarhaneye tedavi için yattım, bu defa da ‘deli’ dediler. Hiçbiri benden bir aktör, bir Yıldırım Önal olarak söz etmedi. Söyle, korkmadan söyle arkadaş, haklı değil miyim?​” yanıtını verir. (1)

Galatasaray Lisesi mezunu olan Ahmet Tarık Tekçe, Yankesici Kız filminin galasına giderken geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybeder. Üç yüzden fazla filmde oynayan Tekçe için “Kitapsız ilim, Ahmet Tarık Tekçe’siz film olmaz” diye tekerlemeler üretilmiştir. Yeşilçam’ın sevimli güldürü oyuncusu Suphi Kaner otuz yaşında intihar ederek ölür. Daha önceleri dört kez intihar girişiminde bulunan Suphi Kaner de dostluğu alkolde arıyordu. Bir sinema dergisine şöyle bir ilan verir: “Sayın seyircilerim ve meslektaşlarım... 24.11.1961 tarihinden itibaren, on yıldan beri devamlı olarak içtiğim içkiyi, gerek sıhhatim ve gerekse dostlarıma karşı davranışlarımın anormalleşmesi bakımından bıraktım... Bundan böyle, her kim beni içki içerken veya içkili görürse kendilerine tarafımdan 1000 TL’si ödenecektir. Hürmetlerimle” (2) Fakat sözünde duramaz, içki içmeyi sürdürür. Bunun üzerine Prodüktörler Cemiyeti bir yazı yayınlayarak Suphi Kaner’i boykot eder. Bir süre sonra da “üç tüp Nembutal adlı hapları yutup, yaşamına son verir Suphi Kaner. Ve ünlü komedyen 30 yaşındadır bir ‘Yeşilçamzede’ olarak haya veda ettiğinde. Gerçekten Kaner’in intiharına neden, yalnızca Prodüktörler Cemiyeti’nin bu boykot kararı mıydı? Ya da tutsağı olduğu alkol müydü?​”

40 yıl var olma, ayakta kalabilme savaşı verir Ferda Ferdağ. Yeşilçam onu çok çabuk hırpalamış, oynadığı üç başrolden sonra figüranlığa indirmişti. “25 yaşından sonra anne, teyze, nine, hala” rollerini uygun görmüşlerdi. Ferda Ferdağ, kırgın ve öfkeliydi. On üç yaşında Tepebaşı Şehir Tiyatroları’na Kül Kedisi Sindrella’nın provalarına kadrolu girmiş, on dört yaşında Yeşilçam’ı keşfetmişti. Ne umutlarla, fakat hep hayal kırıklıklarıyla, acılarla ve yalnızlıklarla geçen otuz beş-kırk yıl... Sonunda annesinin altın bileziği, oğlunun yardımları ve yan oyunculukla beş yıllık borç farkını tamamlayarak emekli olur. Emekli olduktan sonra yapımcı ve yönetmenlere kendini hatırlatmak amacıyla bir gece düzenler. “35 yıl 109 gün Türk Sinema ve Tiyatrosu’na gönül verip emekli oldum. Onurlandırmanızı rica ediyorum. 19 Haziran 1987 Cuma günü saat 17.00-19.00 Perapalas Oryent Ekspres barda.” yazılı bir davetiye dağıtır. Nerede ve ne zaman davet ettiğini hatırlayamadığı bir avukat ve Gazanfer Özcan ailesinin “STR adına nefis çiçekleri” gelir yalnızca. “Haram olsun İstanbul... Bütün paralarım zemin katlarına, o akmayan sularına, jeton yutan telefonlarına, yanmayan kaloriferlerine, ikide bir kesilen elektriklerine, ayakta duracak yer bulamadığım otobüslerine, kolibasilli denizlerine gitti. Bir kere daha haram olsun İstanbul...” Sinema, tiyatro, müzik... 1971 yılında sahneye de çıkar Ferda Ferdağ, iki yıl sürdürür şarkıcılığı. Altın Kalemler dergisinde Ergun Arpaçay şunları yazar: “Yeşilçam’da bir yorgun savaşçı var. Kameraların önünden kırgın ayrılan bu yorgun savaşçı Ferda Ferdağ’dır. Çevirdiği son filminin bir planlık sahnesini tamamlayarak setten ayrılan Ferda Ferdağ buruktur, üzgündür, kırgındır. Ferda Yeşilçam’daki mücadelesini kaybetmiştir, ama sanat gücünü, sanat aşkını yitirmemiştir. Zira yıldızlar gökyüzünden düşse bile onların unutulmayacaklarını bilmektedir. (...) Mağluplar da alkışlanır. Ferda Yeşilçam’da yenilmiştir, ama yıkılmamıştır.” 

Kardeşim Benim filminin unutulmaz oyuncusu Özcan Özgür, 1991 yılının mayısında Ferda Ferdağ’a “Ah kiralık bir ev istiyorum” der. Cezmi Ersöz’e “Kiralar ne kadar?​” diye sorar. “Acele kiralık eve ihtiyacım var.” Kiraları öğrenince de “Ev sahiplerinde hiç insaf kalmamış” der. Oturacak kiralık ev bile bulamaz. Bulduğu kırık dökük evlerden çıkarılır. Son yıllarında hastalanır, bacakları tutmaz. Son günlerini tekerlekli sandalyede geçirir. Kardeşim Benim filminin unutulmaz oyuncusu Özcan Özgür, acılı ve kırgın yüreğiyle hep yalnızdır ve öyle de ayrılır aramızdan.

(1) Bir Sinema Günlüğünden Aykırı Notlar, Agâh Özgüç, Drahma Yayınları, sf.16
(2) Başlangıcından Bugüne Türk Sinemasında İlkler, Yılmaz Yayınları, Agâh Özgüç, sf.75

Evrensel'i Takip Et