Anadolu’da bir ay süreli selçuklu sanatı ardında gezi
Prof.Dr. Kurt Erdmann, Berlin’deki Dahlem müzesinin başındaydı. Sanırım oradan izin alınmıştı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü ile Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümünde sanat tarihi dersleri veriyordu. Ayrıca, yaz dinlencesinde konusu ile ilgili araştırma gezileri düzenliyordu.
1955 yılı yazında, ben mimarlık öğreniminde ikinci sınıfa geçmişken, Doğu Anadolu’ya böyle bir gezi düzenlenmişti, Selçuklu Sanatı gezisiydi bu...
Bu gezi kümesiyle Karadeniz (İstanbul- Rize) vapurunda karşılaştık. Aralarında tıpkı çizim (röleve) yapan yoktu. Kurt Erdmann’ın her iki okulda da çevirmeni, benim lisedeki almanca öğretmenim sevgili Turgut Kavur’du. (Yönetmen Ömer Kavur’un amcası.)
Turgut Kavur, onlara katılarak, tıpkı çizimlerde yardımcı olmamı istedi. Katıldım...
Sinop, Rize, Trabzon, Erzurum, Hasankale, Doğu Beyazıt, İshak Paşa Kalesi, Van, Gevaş, Ahtamar, Tatvan. Bitlis. Muş, Malabadi köprüsü, Bitlis, Muş, Malatya, Eski Malatya, Kayseri,,, Daha bir çok yer görüldü,,,
Aracımız, o günlerdeki adıyla “kaptı kaçtı”...
Yol, neredeyse yok...
İnişlerde arabaya doluşuyoruz... Yokuşlarda biz onu itiyoruz.,,
O günlerde doçent olan Oktay Aslanapa, Turgut Kavur, Şerare Yetkin (halı uzmanı), Yüksel Aslan (sonraları ünlü ressamımız, İstanbul Erkek Lisesinden arkadaşım, öğrenci), Kurt Erdmann’ın eşi Hanna (şimdi Almanya’da öğretim görevlisi), gezinin öteki üyeleriydi.
Ankara’ya ulaştığımda 39 derece ateşim vardı, ama doktorlarca hiç bir şey saptanamadı.
Gördüklerimle öyle yüklenmiştim ki, ateşim o yüzden yükselmişti sanki.
Kurt Erdmann’dan çok şey öğrenmiştim o gezide,,,
Örneğin, pişmiş toprağın eski mi, eskil (antik) çağdan kalma mı, yoksa yeni mi olduğunu nasıl anlayacağımı o öğretmişti bana.
Asur seramikleri, Eti seramikleri, genellikle ince duvarlı Roma seramikleri, sarı renkli Doğu Roma (Bizans) seramikleri, Kalenderhane kazısından çıkan yüzbinlerce seramik parçaları... Hepsi birbirine bağlanıyor,.. Kısacası güneyden, doğudan, batıdan seramikler söyleşmişler gibi Anadolu’ da buluşmuşlardı. Gördüğüm, hepsi birbirinden el almıştı...
Bakmanın görmeğe yetmediğini de bu gezide iyice anlamıştım,
Geziden doymadan döndüm, Yirmi yaşındaydım. Şimdi yeniden görsem o günlerde gördüğüm yerleri kimbilir daha neler göreceğim?
Paris’e 15 yaşında gitmekle kırk yaşında gitmek bir mi?
Daha açık söyleyeyim: 15 yaşın sevisiyle 40 yaşın sevisi bir olabilir mi? (sürecek)
Evrensel'i Takip Et