Evrensel için yeni bir dönem
Evrensel için yeni bir dönem
Reklamları Kapat

İşçiler neden alternatif bulamıyor?

Reklamları Kapat

Evrensel muhabiri Vedat Yalvaç AKP’ye oy vermiş olan işçilerin iktidara ilişkin kaygılarını haberleştirmiş.* Buna göre işçiler, işsizlik ve istihdam şartları başta gelmek üzere çocuklarını da çalıştırmak zorunda kaldıkları yoksulluk ve yaşam koşullarından şikayetçiler. Paralı eğitimden vergi politikalarına, hukuk sisteminden yargı bağımsızlığına kadar yürütülen hiçbir politikanın işçilerin lehine olmadığını belirtiyorlar. Dahası mevcut iktidarın bu tabloyu düzelteceği konusunda bir umutları da yok.

Ancak tüm bu düşüncelerin işçilerin oy verme davranışında bir değişikliğe yol açmayacağı da anlaşılıyor. Kimisi “kendi ayağıma sıktığımı biliyorum” diyerek, kimisi ise önümüzdeki yılların nasıl geçeceğini daha şimdiden kara kara düşünmeye başladığını belirterek, ilk seçimde yine iktidar partisine oy vereceklerini söylüyorlar.

Bu çelişkinin başlıca nedeni ise anamuhalefet partisini bir seçenek olarak görmemeleri. Kimisi liderinden hareketle başarısız olacağını düşünüyor kimisi ise samimi bulmuyor.

Anamuhalefet partisinin bir seçenek olmadığı görüşü, sınıf siyaseti açısından oldukça ileri bir bilinci ifade edebileceği gibi, sınıfın mevcut iktidara doğrudan yedeklenmesi sonucuna da yol açabiliyor. Çünkü “alternatif yok” diye tarif edilen durum, sistem içi partilerin sınıfsal niteliğinin birbirinin alternatifi olmayışı değil.  

Bu durumda “seçeneksizlik” halinin ortadan kalkması da, işçilerin sistem içi bir başka siyasi partiye eklemlenmeleri demek.

Yani işçiler sınıf siyasetinden uzaklaştıkları nispette, muhalefet olgusu toplumsal güç dengelerini değiştirebilme potansiyelini yitiriyor. Kapitalizmin başlıca güvencesi de bu zaten. Toplumsal çelişkinin sınıfsal niteliğini ve bunun yapısal bir karakter taşıdığını perdelemeye yönelik her ne varsa işte bu değirmene su taşıyor.

Giderek daralan mücadele alanlarını ya da grev engellemelerinin rutin bir politika tedbiri halini almasını bunun dışında değerlendirmek mümkün değil.  

Zira grevler, kısa dönemli ekonomik kazanımları bir yana, işçilerin sınıf mücadelesini öğrenmesi bakımından büyük önem taşıyor. Dolayısıyla engellenen her grevin doğrudan işlevlerinden biri de sınıf bilincinin gelişmesini engellemek.

Öte yandan sınıf bilinci daha ileri düzeyde olan işçilerin oy tercihlerini mevcut iktidardan yana kullanmayı sürdürmeleri ise içinde bulundukları ekonomik koşullardan, yoksulluk ve özellikle borçluluk düzeyinden bağımsız düşünülemez.

Bu çelişkinin başlıca nedeni ise sürdürülen politikalar doğrultusunda kurulan bağımlılık ilişkisi.

Şöyle ki; hak temelli sosyal politikanın gelişmediği koşullarda, yardıma muhtaç hale getirilen kesimlerin önceliği bu yardımların sürmesinden yana oluyor. Bu ise ekonomik kayıpları ne kadar çok olursa olsun onları siyasal iktidara bağımlı kılıyor.

Benzer şekilde, borçluluk oranının bu kadar yüksek olduğu koşullarda, işçilerin işlerini kaybetme riski sadece iş kaybı değil ödeyemeyeceği borçları nedeniyle yaşamında her ne varsa tümünün kaybı anlamına geliyor.

Bu durumda işçi kendi sınıfsal konumunun gereğini yapmak yerine işveren gibi düşünmeye/ davranmaya başlıyor ve “istikrar” arayışına dört elle sarılıyor.

* Vedat Yalvaç’ın haberi: “AKP’li işçiler şikayetçi ama ‘alternatif yok’ diyor”

Evrensel'i Takip Et