20 yıl önce, 20 yıl sonra
İlk pasaportumu 19 yaşında aldım 1967’de. En güzel anım Trafalgar Meydanında düzenlenen Kapital’in 100. yılı mitingine katılmak oldu.
1980 yılında ikinci pasaportumu aldım nice uğraştan sonra. 12 Mart darbesinden sonra Ant ve Partizan dergilerinde yazdığım için tahdit konmuştu. Demokrat gazetesi için, İran devrimini yerinde izlemek için. Ama 12 Eylül oldu. Pasaport iptal. Demokrat davası 10 yıl sürdü.
Sonuç olarak 20 yıl pasaportum olmadı. Alınca da sevgili Hrant gibi dünya yollarına düştüm, “pasaportum cebimde” deyip.
İlk durak, Bonn’daki eyalet parlamentosunda Schröder’in himayesinde düzenlenen “Kürt Sorunu ve İnsan Hakları Konferansı” oldu bu kez. İkinci durak, en büyük hayalim olan Frankfurt Kitap Fuarı.
Kitaba inanırım. Kitabı severim. Onun için dünyanın en büyüğü olan Frankfurt Kitap Fuarı benim Kâbe’m. Her Ekim ayı ise benim bir çeşit hac ziyareti. 1991 yılından bu yana her yıl girmeye çalıştım. 1991 yılında onur konuğu ülke İspanya idi. 2007 yılında onur konuğu Katalonya olunca, İspanyollar sinirlenmişti, onlara ülke statüsü tanındığı için. Franco döneminde Katalan basını ve kitapçılığının sansürden çektiklerini ve bunu aşmak için kullandıkları yöntemleri anlatan sergi hoşuma gitmişti. 2010 yılında Türkiye onur konuğu idi. Çok kültürlü, çok alfabeli tarihimizi anlatan, sevgili Sadık ve Fahri’nin düzenlediği sergi herkesin ilgisini çekmişti. Ve bu yıl konuk ülke Fransa. Fuarın Harmonia salonunda düzenlenen sembolik açılışını Merkel ve Macron birlikte gerçekleştiriyor, Avrupa’yı kültürün birleştirdiğinden söz ediyor her ikisi de. “Kültür olmadan Avrupa varolamaz” diyorlar. Macron’un Alman ve Fransız kültürünün ortaklıklarına değinen konuşması hoşuma gidiyor. Kutsal Roma/Germen İmparatorluğuna kadar gidip, “Bizim Şarlman’ımız, sizin Büyük Karl’ınız” söylemini kullanmasındaki espriyi de seviyorum. 2 dünya savaşı geçiren iki ülke, bunları aşıp Avrupa Birliğini gerçekleştirmeyi başardı. Türkiye ise, bırakın yaşadığı bölgeyi, kendi Kürtleri ile barışmayı, tarihi ile yüzleşmeyi 100 yıldır başaramıyor.
“Birçok grup kin, fanatizm ve dogmatizmi yaygınlaştırmaya çalışıyor, buna karşı dikilmeliyiz” diyor Macron, “Kitaplar ve edebiyatın, açıklanan fikirler bizi rahatsız etse de, hayati önemi vardır” diye devam ediyor. “Bizi bir arada tutan budur, birbirimizi dışlamamızı engelleyen, korku, gaddarlık ve uyuşmazlığa kapı aralamamızı engelleyen budur.”
Merkel ise, “Kapıları açacak olan, ortak olduğumuz şeyleri gösterecek olan ve farklılıklarımızı anlamamızı sağlayacak olan kitaplardır” diyor ve edebiyatın siyasal alanda da önem taşıdığına işaret ediyor: “Temeli özgürlüğe dayanan toplumumuzun ruhunun yansımasını edebiyatta görürüz ve ifade özgürlüğü bir eldiven gibi siyasal özgürlükle iç içe geçer.”
Bir başka 20 yıl. 1997 Ekim’inde yine kitap fuarındayım. Kürt sorununun barışçıl çözümünü istediği için hapse mahkum olan Yaşar Kemal, Barış Ödülünü almış. Ödül, Alman demokrasisinin kutsal mekanlarından biri olan Saint Paul Kilisesinde veriliyor. Hemen “kilise” diye, “zaten” söylemini kullanma ulusalcı ve dinci kardeşim. Saint Paul Kilisesi, bütün Avrupa’yı kasıp kavuran 1848 demokratik devrimleri sırasında ilk demokratik Alman Parlamentosunun toplandığı yer.
2005 yılında ise, Orhan Pamuk Barış Ödülünü alıyor, Ermeni ve Kürt tabusuna değinen ifadelerinden dolayı yargılanması nedeniyle. Bu yıl ise bu ödülü Kanadalı Yazar Margaret Atwood alıyor Saint Paul kilisesinde. Atwood’un New York’ta Amerikan PEN’in geleneksel edebiyat şenliğinde Orhan Pamuk ile söyleşisini hatırlıyorum. “Ben aktivist değil, edebiyatçıyım” diyor Pamuk. Bir de, “…inatçı olmak için kafayı yemek gerek” şeklindeki söylemi ise pek hoşuma gitmiyor. Belki de haklı, bunda inatçı olan Murat Çelikkan hapsi boylamadı mı, diğerlerine gözdağı için.
1997 kitap fuarında, genç bir yazarımızın aldığı ilk ödülün toplantısını izliyorum. Aslı Erdoğan. Gerçekten de bu ödülü hak ettiğini kanıtlıyor. Yapıtları birçok dile çevriliyor, ödüller alıyor. Peki, 20 yıl sonra Aslı Erdoğan nerede? Kürt basını ile dayanışma gösterdiği için Bakırköy Kadın Cezaevinde. Alaturka ödüllendirme bu olsa gerek!
1998 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ve Frankfurt Kitap Fuarının 50. Yılı. Bu vesileyle Hindistan Yayıncılar Federasyonunun önerisi üzerine, Belge Uluslararası Yayıncılık Editörü Ayşe Nur Zarakolu’ya ilk Yayınlama Özgürlüğü Ödülü veriliyor. Harmonia salonunda düzenlenen törende açış konuşmasını Fransız Kültür Bakanı JackLang yapıyor. Bu ödül vesilesi ile çıkarılan kitabın önsözünü eski İrlanda Cumhurbaşkanı, daha sonra ilk BM İnsan Hakları Komiseri olan Mary Robinson yapıyor. Kitapta Ayşe Nur’un konuşması ve mücadelesinin tanıtımı da yer alıyor. Ama TC. Kültür Bakanı İslamihan Talay’ın çabasına karşın pasaportu zamanında verilmeyen Ayşe Nur, mücadelesini taçlandıran bu törene katılamıyor. Konuşmasını oğlu Sinan okuyor.
19 yıl sonra Sinan ile birlikte yine Harmonia salonundayız. Merkel ve Macron’dan önceki ana konuşmayı yapan, Alman Yayıncılar ve Kitapçılar Birliği Başkanı Heinrich Riethmüller, yayıncılığın business olma yanında bir misyonu ve sosyal görevi olduğunu hatırlatıyor. Artan sosyal gerilimler, siyasal belirsizlik ve yalan haberler karşısında, yayıncılar ve kitapçıların, ortak anlayışın, güvenilir bilgi edinmenin ve fikir farklılıklarının garantörü olma fonksiyonu olduğunu vurguluyor. “Şimdi kitap sanayiinin zamanıdır!”
Heinrich Riethmüller, Aslı Erdoğan’ın yaşadıklarından ve yönetici Ayşe Nur Zarakolu’nun 1998 yılında Frankfurt’ta Yayınlama Özgürlüğü ödülü alan Belge Yayınlarına Mayıs ayında yapılan baskın ve kitaplara el konulmasından söz ediyor ve Harmonia salonundakileri alkışa davet ediyor.
10 yıl önce Franco İspanyasının sansürünü anlatan sergiden sonra, bu yıl Kitap Fuarında yer alan ve Hrant Dink’e adanan “Yasak Kitaplar” sergisi de bizim 90 küsür yıllık hikayemizi ve tabularımızı anlatıyor. Bu sergi Alternatif Türkiye standına dönüşüyor. Osman Akkan’ın harika filmleri ise Nazım’ın, Pamuk’un, Aslı’nın, Yaşar Kemal’in, Elif Şafak’ın hikayelerinin izlenmesine olanak sağlıyor. Orhan Pamuk ve Elif Şafak’ın linçsel davalarına dayanışma için gelen Hrant Dink’in, Osman Kavala’nın görüntüleri de yansıyor ekrana.
Evrensel'i Takip Et