Ekim Devrimi
25 Ekim –eski Rus takvimi ile- Büyük Ekim Devrimi’nin 100. yıl dönümü idi. İşçi sınıfının önderliğini destekleyen yoksul köylülüğün desteği ile kurulan işçi iktidarı, çetin ve zorlu bir iç savaşın içine sürüklenmiş ama eski dünyanın güçlerini bozguna uğratarak, yeni sosyalist dünyanın inşasına girişmişti. Sonradan yıkılmış olsa da, kurulan bu yeni sosyalist uygarlığın insanlığın büyük bir kazanımı olduğu gerçeğini sağ duyusunu yitirmemiş, aklı başında hiç kimse inkar etmeyecektir.
Bu uygarlığın insanlığa kazandırdıkları Ekim Devrimi’nin 100. yılı nedeniyle yazılmış pek çok yazıda uzun uzun söz ediliyor. Sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya kurmak için verilen bu büyük çabayı, faşist barbarlığın yenilgiye uğratılmasını burada yeniden tekrar etmeyeceğiz. Ancak şubattan ekime giden yolda Lenin’in ve Bolşeviklerin tutumunu, politika ve taktiklerini, bugün iktidar uğruna mücadele eden her partinin dikkatle irdelemesi ve kendi mücadelesi için sonuçlar çıkarması gerekiyor.
Eğer iktidar, darbeci, Blankici yöntemlerle, komplocu girişimlerle değil de, işçi ve emekçi yığınların alttan girişimleri ve tarihsel inisiyatifleri ile alınmışsa, bu dönemin politika ve taktiklerini incelemek özellikle önemlidir. Lenin Nisan Tezleri’nde durumu gerçekçi bir biçimde şöyle tespit -tez 4- ediyordu: “İşçi temsilcileri Sovyetlerinin çoğunda, burjuvazinin etkisi altına girmiş ve bu etkiyi proletarya üzerine yayan bütün küçük burjuva oportünist ögeler bloku karşısında, Partimizin azınlıkta olduğu ve şimdilik güçsüz bir azınlıktan başka bir şey oluşturmadığını kabul etmek gerekir.”
Lenin buradan pratik günlük çalışma için temel bir sonuç çıkarmaktadır; “ İşçi temsilcileri Sovyetlerinin olanaklı tek devrimci hükümet biçimi olduğunu ve dolayısıyla görevimizin, bu hükümet kendini burjuvazinin etkisine bıraktığı sürece yığınlara, özsel olarak onların pratik gereksinimlerinden hareket ederek, sabırla, sistemli olarak, ısrarla, taktiklerinin yanlışlıklarını açıklamaktan başka bir şey olmayacağını bu yığınlara açıklamak gerekir. Azınlıkta olduğumuz sürece, yığınların kendi yanlışlıklarından deney yoluyla kurtulmaları için, tüm iktidarın işçi temsilcileri Sovyetlerine geçme zorunluluğunu olumlamakla birlikte, yapılan yanlışlıkları eleştirip açıklamaya çalışacağız.”
Ne bu hükümet, ne de sonradan kurulan geçici hükümet yığınların temel özlemlerine, yani barış, toprak ve ekmek taleplerine yanıt vermedi. Bolşevikler ısrarla bu talepleri öne sürdüler ve üç bunalım döneminde, yani 20-21 Nisan, 10-18 Haziran, 3-4-5-6 Temmuz günlerinde ve ağustostaki Kornilov darbesi döneminde -ki bu dönemde karşı devrimin asıl amacı savaşın devamı, devrimin bastırılması idi- uyguladıkları taktiklerle işçi ve emekçi yığınlarının büyük bir bölümünü kazandılar. Ağustos sonuna gelindiğinde artık Petersburg ve Moskova Sovyetlerinde Bolşevikler çoğunluktadırlar. Yığınlar kendi deneyimleri ve yaşadıkları ile Bolşeviklerin çağrılarının ve taktiklerinin doğru olduğunu görmüşlerdir.
Kuşkusuz yığınlar bir devrim ve altüst oluş döneminde, durgun bir dönemde on yıllarca sürebilecek deneyimle öğrenme sürecini bir kaç aya sığdırmışlardır. Bu dönemde ara ögelerin politikaları inandırıcılığını yitirmiş, iflas etmiş, politika sahnesinde iki uç, büyük sermaye ve proletarya karşılıklı kutuplar olarak karşı karşıya gelmişlerdir. İşçi iktidarının ilk işleri ilhaksız ve tazminatsız bir barış, toprağın köylülere devri, açlık sorunun çözülmesi için yoğun bir çalışmaya girişmek oldu. Bu dönem “güçsüz bir azınlığın” nasıl olup da güçlü bir çoğunluk haline geldiğinin hikayesidir. İktidar için mücadele eden partiler bu dönemi özel bir dikkatle incelemelidirler.
Evet bugün işçi iktidarı yok. İşçi sınıfı elindeki iktidarı kaybetti. Ama hatırlamak gerekir ilk işçi iktidarı -Paris Komünü- toplam iki buçuk ay sürmüştü. 17 Ekim’den Kruşçev’in 1956’da Antistalinizm bayrağı altında sosyalizme saldırması neredeyse 40 yıl sonradır. Sonrası adım adım sosyalizmin tasfiye edilmesidir. Sosyalizmin tasfiyesinden sonra işçi sınıfı ve emekçi kitleler neler kaybettiklerini çok iyi görmeye başladılar. Bugünün dünyası ne işçi sınıfına ve emekçi yığınlara, ne de gençliğe içinde en küçük bir umut barındıran bir gelecek sunamıyor. Aşırı sömürü, savaşlar, açlık, yıkım, silahlanma, işsizlik ve geleceksizlik bugünün dünyasının kısa özetidir. Hiç kuşku duyulmasın, işçi sınıfı yeniden ayağa kalkacaktır. Ama bu kez deneyimlerinden öğrenmiş, bin kat daha güçlenmiş, destekçilerini olağanüstü genişletmiş olarak. Sömürücülerin eski dünyasının yerini, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyaya bırakması önlenemeyecektir.
Evrensel'i Takip Et