İşçi cinayetlerinin üzerinde çürüyen siyaset
Fotoğraf: Envato
Nihayetinde siyasetin yegane amacının insana dair olması gerekiyor.
Türkiye’nin gündemi çok uzun bir süredir, önemsiz diyemeyeceğimiz bir dizi yeni gelişme ile dolu olabiliyor. Ancak bunların içinde hak ettiği yeri göremeyen kesimlerin içinde işçilerin başı çektiğini söylemek sanırım abartı olmaz.
Manisa’nın Soma ilçesinde 13 Mayıs 2014 günü yaşanan ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük işçi katliamı olan faciada 301 maden işçisi yaşamını yitirmişti. Hemen gittiğim Soma’da henüz yeni cenazeler çıkarılırken yaşanan ruh halini hiç unutamadım. Unutamam. Küçük bir ilçe için tarihine kazınan çok ağır bir travmaydı bu. Temel geçim kaynağı olan madene mecbur olmakla ölüm arasındaki çizginin bu kadar incelmiş olması karşısında sıkışmış insan hayatlarının bugün hayatımızdaki yeri acaba ne kadar?
O dönem bu açıdan etkileyici örneklerin yaşandığını hatırlıyorum. Soma’da yaşanan madenci katliamından yaralı kurtulan bir maden işçisinin ‘Çizmemi çıkarayım sedye kirlenmesin’ sözleri Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesinde sınav sorusu olmuştu. Üniversitenin Hukuk Fakültesinin işletme dersi final sınavını yapan Yard. Doç. Dr. Çiğdem Boz, sınav kağıdında öğrencilere önce, ‘Ders kitaplarında anlatılanlarla gerçek hayat arasındaki farkı yeterince anlatmamış olma ihtimalim için beni bağışlayın’ dedi ve 20 Mayıs 2014 günü gerçekleşen sınavın kağıdında şöyle devam etti: “Günah listem uzun. İktisat biliminin ortaya çıkması için ‘Homo Economicus’un (Çıkarı kollayan adam) sahneye çıkmasını beklediğini söylerken, bunun iyi bir şey anlamına geldiğini ima etmiş olma ihtimalim için… (…) Üreticilerin amacının kâr maksimizasyonu olduğunu, bunun da ancak fiyat artışı ya da maliyet düşüşüyle olabileceğini söyleyerek, kârdan daha önemli şeyler olduğunu belirtmediğim için (Maliyetleri düşürmek adına maden ocağında, binlerce ocak söndürüldü zira)… Tüketicilerin amacının fayda maksimizasyonu olduğunu söyleyip hayatta kendi çıkarından başka bir şey düşünmeyen bencil bir insan tipi çizerek, arkadaşlarını kurtarmak için duman dolu madene kendini atan insan olasılığını atladığım için… Azalan marjinal fayda kuramından yola çıkarak, kıt olanın değerli, bol olanın değersiz olacağını söyleyip, emek arz eğrisini acımasızca sağa kaydırarak bunun reel ücretleri düşürdüğünü gösterirken, reel ücretin cebindeki parayla alacağı ekmek sayısı anlamına geldiğini atladığım için (Günlük 30 ekmeklik reel ücreti için yerin dibine girmenin açıklaması emek arzının artması zira)… İktisat politikalarının en önemli amaçlarından birinin üretimi artırmak olduğunu söyleyip yaşam kalitesini artırmayan iktisadi büyümenin bir anlamı olmadığını yeterince vurgulayamadığım için (Daha fazla kömür çıkarabilmek için o kadar ömrün gitmesi gerekmiyordu zira)”
Soru da şöyle bitiyordu: “Lütfen not kaygısı gütmeksizin cevabınızı yazınız. Masumiyet sınavını geçmemiş biri olarak, kimseyi bırakmaya niyetim yok zira.”
Geldiğimiz noktada iktidarın özel gayreti ile Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük işçi katliamı davasının kadük edilme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu bir noktadayız. Bunun bir nedeninin de bu davaya gerektiği gibi sahip çıkmamaktan kaynaklandığını da özellikle belirtmeliyiz. Türkiye tarihinde uğruna mücadele vermeden bir yol alınan kaç dava var? Devletin sorumluluğunun bu kadar açık olduğu bir davada ise yeterince sahip çıkmadan hiçbir yol alınamayacağı açıktır.
Veriler, sonraki yıllarda sayısal açıdan birçok Soma’nın yaşandığını döne döne söylüyor.
Ve hepimiz biliyoruz ki, Soma davasına gerektiği gibi sahip çıkılsaydı ve o davadan maden patronlarına ve denetim açısından da devlete dair caydırıcı bir sonuç çıksaydı bugün Şırnak’taki madende yaşananlar yaşanmayacaktı.
Şırnak’taki 1 No’lu kömür ocağında 17 Ekim’de meydana gelen göçükte yaşamını yitiren 8 işçiden 4’ünün sigortasız olarak çalıştığının ortaya çıkmış olması bile bu keyfiyetin artık hangi boyutlarda olduğunu göstermeye yetiyor. Ve Mezopotamya Ajansı Muhabirleri Mehmet Şah Oruç ile Cihan Ölmez’in haberlerinden, aynı ocakta 8 işçinin ölümünden sonra da maden çıkarılmaya devam edildiğini öğreniyoruz. İşçiler, “Tehlikeli olmasına rağmen buna mecbur bırakılmışız. Emeğimiz helaldir’ diyorlar. Evlerine, çocuklarına ekmek götürmek için bunu göze almak zorunda olduklarının da altını çiziyorlar. 16 yaşından beri ocağa indiğini belirten işçiler var. (Evrensel, 29 Ekim 2017)
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şaşırtıcı olmayan biçimde Soma’daki işçi katliamından sonra, madenlerde yaşanan bu ölümler için ‘Bu işin fıtratında var’ demişti. Devlet, maden patronları ve yargı bu sözün hakkını veriyorlar o günden beri. Peki sendikalar, emek örgütleri, demokrasi güçleri bu açıdan üzerlerine düşeni ne kadar yaptılar? Bu açıdan vicdani rahat olan kaç kişi var acaba?
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00