05 Kasım 2017 00:02

1951 berbattı dostum

1951 berbattı dostum

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Zamanı ne kadar geri sarsak anlatılacak mesele çoğalıyor. 1946 tutuklamalarını aklımızda tutup ne kadar gazeteci, yazar, şaiir, aydın varsa içeri atıldıklarını anımsayalım şimdilik.

1946 tutuklamalarından sonra kısa bir süre kesintiye uğradıysa da dergicilik ve yayıncılık hayatı devam etti Türkiye’de. Mehmet Ali Aybar “Hür” ve “Zincirli Hürriyet”, Aziz Nesin “Baştan” ve “Yeni Baştan”, Barış Severler Derneği “Barış”, Rasih Gürhan “Nuhun Gemisi” adlı dergi ve gazeteleri çıkardı.

Dergi ve gazeteleri farklı olsa da demokratikleşmenin vazgeçilmezliği ve ABD yardım programlarının ülke bağımsızlığı için tehdit oluşturduğunu yazıp çizdiler. Dönemin iktidarı durur mu? Binbir dalavereyle susturdu muhalif bütün sesleri. Markopaşa’yı Merhum Paşa, onu da Malûm Paşa izledi.  “Hür” kapanınca Aybar, İzmir’de  “Zincirli Hürriyet”i çıkarmaya başladı ama hürriyete zincir de bol gelmiş olacak ki, 9 Eylül Gençlik Derneği üyelerince basıldı; matbaada ne kadar araç gereç varsa kullanılmaz hale getirildi.

Demokrat Parti iktidara gelince her şeyin değişeceğini umanlar elbette yanılıyordu. Barış dergisi kapatıldı; Barış Severler Derneği yöneticileri tutuklandı.

Orhan Kemal, Rıfat Ilgaz, Şükran Kurdakul, A. Kadir ve Arif Damar bir araya gelip Çiçek Pasajı’nda olan bitene kafa yorduklarında bir dergi çıkarmaları gerektiğine karar verdiler. “Yeryüzü” dergisinin isim babası Arif Damar oldu. Ortalık karışık. Nâzım Romanya’da. Bütün gazeteler ondan bahsediyor. İlk sayısı için 1951 yılının ekim ayı düşünülüyor Yeryüzü’nün.  1951 Tutuklamaları başladığında ikinci sayıda dergi. Dördüncü sayı çıkmadan Arif Damar tutuklanıyor. Suat Taşer, Şükran Kurdakul ve Sabih Şendil’in Yeryüzü’nde çıkan şiirleri soruşturmaya uğrayıp 142. maddeden yargılanıyor. Derginin soruşturulmasında Mustafa Kemal’den yapılan alıntı bile haklarında delil olarak kullanılıyor: “Türkiye halkı, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun hükümeti uşak muamelesine tahammül edemez.”

Şükran Kurdakul’a soruyor savcı, savcı bu sorar. “Milli Kurtuluş Şarkısı” adlı şiirin dergide neden Stalin’in resmiyle birlikte basıldığını açıklamasını istiyor.

Hakkı Müftüoğlu adlı savcıya Stalin resmi değil, Nuri İyem’in genç bir Kuvayı Milliyeci deseni olduğunu söylüyor Kurdakul. Bıyıkları benziyorsa artık…

Dergiyi neden Sovyet İhtilali’ne denk gelen tarihte, 1 Kasım’da çıkardıklarını soruyor bu defa. Devrimin 7 Kasım’da olduğunu söylüyor Kurdakul ve derginin 1 Kasım’da değil, 29 Ekim 1951’de yayımlandığını söylüyor. 

İddia olmaktan öteye gitmeyen ama yine de köpürtmek için fırsat kollanan dönemde Yeryüzü dergisinin TKP yayın organı olduğuna emin olmasına emindi de devlet bunu kanıtlayacak ne bir ip ucu, ne bir ifade, ne de bir iftira vardı ortada.

Arif Damar, Şükran Kurdakul ve Zeki Baştımar ifadelerinde partiyle dergi arasında bir bağ olduğunu kabul etmediklerinden 1951 Tevkifatı’nın esas hakkındaki mütalaasında bu mesele yer almadı.

Yayım süreci boyunca başka bir soruşturmaya uğramayan Yeryüzü dergisi aklandığıyla kaldı.

Demokrat Parti, tek parti iktidarının sultasını kırdığını, demokrasi ve özgürlük yolunda ülkeyi uluslararası düzeye taşıyacağını iddia ediyordu. O kadar demokrattı ki, bütün yargılanmalardan aklanmış Yer-yüzü dergisini basmaya hiçbir matbaa cesaret edemiyordu. Yasal yollarla derginin önünü kesemeyen iktidar, yasa dışı baskılarla yayımını durdurdu.

Sonrasında yayıncılık ve dergicilik faaliyetleri durmadı Yeryüzü ekibinin. Beraber dergisini çıkardılar, aynı baskılar, aynı tehditler, aynı zorluklar… Ayrı bir yazının konusu…

Herkes diken üstündeydi; tutuklamalar devam ediyordu. “1951 Tevkifatı” olarak bilinen TKP operasyonu yıllarca sürdü ve bir cadı avına dönüştü zamanla.

26 Eylül 1953 tarihinde, gün ağarmadan kapısı çalındı Şükran Kurdakul’un. Kitap dergi ne varsa toplayıp götürdü polisler. Sonrasında Harbiye Merkez Komutanlığı. 68 gün hücrede kaldı. 26 yaşındaydı şair, on yılı geçmişti şiir yazıyordu.

Hücreden çıkıp cezaevine gidince gün ışığına şaşırdı yolda, adımlarını boşluğa atar gibi yürüyordu. Kendi sesini duymamıştı çok zamandır. Konuşurken sesine yabancılık çekiyordu. İki yıl süren gözaltılar vardı Tevkifatta, iki yıldır susmayı tercih edenler olduğu gibi.

Cezaevi hücreden rahattı elbet; ama resmi koğuşa iltica edip itirafçı olan arkadaşlarını öğrenince morali bozuldu şairin.

1951 Tevkifatı kendi içinde direnci ve karanlıklarıyla kendinden bahsettiriyor hâlâ. Hücrede ve hapishanede geçen günlerini, konuşmalarını ve voltalarını birçoğu yazmadı ya da konu hakkında konuşmamayı yeğledi.

Bildiklerimiz genellikle uzaktan uzağa ve dokunabilecek gibi değil. Yıllar süren direniş örnekleri de verildi o dönemde, geri çekilip “resmi koğuşa” iltica edenler de, ayrılıp kendi kliğini kuranlar da…

Şimdiki zamanın intikam duruşmaları ya da sessizlikle örtülen cezaevleri, geçmişte yaşadıklarımızdan öğrendiklerini çoğaltarak üstümüze gelmeye devam ediyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa