‘Emeğin Başkenti'nde tek seçenek direniş!
Zonguldaklılar, Zonguldak için hep “emeğin başkenti” derlerdi. Çünkü her Zonguldak evinde en az bir “maden işçisi” ya da “maden işçisi adayı” vardı.
Evet, madende çalışmak tehlikeliydi; maden işçisi her gün ocağa inerken “ölüme de iner”di. Ama, evine ekmek götüreceği başka bir yol da bilmezdi. Dahası, bu tehlikeli ama aynı zamanda da güvenceli bir işti; İşçi madende çalışıyorsa, yarını için de planlar yapabilirdi!
1991’in 4 Ocak günü, Zonguldak işçisinin “Ankara Yürüyüşü’nün başladığı günlerde, Zonguldak’taki taş kömürü ocaklarında 40 bini aşkın maden işçisi çalışıyordu. Aileleriyle ülke çapında uyandırdıkları büyük heyecanla, o kışta kıyamette 100 bin kişi, “Çankaya’nın şişmanı işçilerin düşmanı” sloganıyla Ankara’ya doğru yola çıkıp, Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihine, bugün bile bakar bakmaz göze çarpan “kömür karası harfler”le yazılan sayfaları eklemişti.
Ama saldırılar daha sinsi bir kılığa büründürülmüştü; işçiler emekli edilerek, emekli olanların yerine yeni işçi alınmayarak; 1990’ların başında 40 bini aşkın olan işçi sayısı 2002 yılında 15 bin dolayına inmişti. Bugün ise, Zonguldak’ta TTK’nin ocaklarında “kadrolu” sadece 7 bin 500 işçi çalışıyor.
Ve AKP Hükümeti; şimdi bu 7 bin 500 “kadrolu işçi”ye de tahammül edemiyor.
Çünkü onların bölgedeki “rödovans usulü” çalışan ocaklardaki taşeron işçilerine “Kötü örnek teşkil ettiğini” düşünüyor.
Çünkü TTK’de çalışan işçiler hem ücret hem çalışma koşulları (iş güvencesi ve iş güvenliği koşulları) hem de örgütlülük (sendikalı olma) olarak “rödovans usulü” çalışan maden ocaklarındaki taşeron işçilerle kıyaslanmaz koşullarda çalışıyorlar. Ve bu da elbette diğer ocaklardaki işçilerin de “Biz de o şartlarda çalışmak istiyoruz” demesine yol açıyor.
Onun için de Hükümet ve maden patronları; ocaklardaki “vahşi çalışma koşulları”na karşı “son direniş noktası” olan TTK’nin ocaklarını “rödovans” ya da doğrudan “özelleştirme” yoluyla ortadan kaldırmak istiyorlar.
“Torba yasa tasarısı”nın 58’inci maddesi ile Hükümet; “Türkiye Taşkömürü Kurumu ile Türkiye Kömür İşletmeleri, uhdelerinde bulunan maden ruhsat sahalarını işletmeye, işlettirmeye, bunları bölerek yeni ruhsat talep etmeye ve bu ruhsatları ihale etmeye yetkilidir” diyerek, ocakların taşerona verilmesi ya da özelleştirilmesinin önü açılıyor.
GMİS Genel Başkanı ve yöneticilerinden oluşan bir heyet geçtiğimiz hafta sonunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu’yu ziyaret etti. Ama heyet üyeleri, bakanın “Hayır özelleştirme yok” deme ötesinde ikna edici bir şey söylemediğini belirtiyor.
Öte yandan da maden işçileri ve aileleri huzursuz; huzursuzluklarını, basın açıklamalarıyla, kitlesel gösterilerle dile getirdiler. Şimdi de madene kapanma eylemiyle “Özelleştirmesine izin vermeyeceklerini” yüksek sesle ilan ediyorlar.
Nitekim Zonguldak’tan gelen haberler ve habercilerle konuşan işçilerin söylediklerinden anlıyoruz ki; Zonguldaklılar 1990-1991’deki o mücadele günlerini, Çankaya’da oturanlara “yumruk salladıkları” günleri konuşuyorlar.
İşçi sınıfının mücadele tarihi gösteriyor ki, işçi kentlerinin hafızası güçlüdür. Aradan onlarca yıl geçtikten sonra bile bu kentler (işçiler ve ketin emekçileri), mücadelelerinin görkemini, bu mücadeleleri niçin kazanıp niçin kaybettiklerini hatırlarlar!
Gelişmeler, işçiler arasındaki tartışmalar, Zonguldaklı maden işçilerinin 1990-91’deki o şanlı mücadele günlerini anımsamaya başladıklarını göstermektedir. Aralarında nasıl bir mücadele çizgisinde birleşeceklerine dair tartışmalar sürdükçe de işçilerin mücadele için, ortak ve ileri bir çizgide birleşeceklerinden şüphe etmek için bir neden yok.
Bu da önümüzdeki günlerde Zonguldak’ın, o mücadele günlerindeki gibi, “tek yumruk” olarak birleşerek, Zonguldak’ın “makus talihini” bir kez daha yenmek üzere harekete geçmeyi konuşmaları demektir.
Zonguldak’ın birahanelerinde, ocaklarda, evlerde ve “Madenci Feneri” önünde yapılan konuşmalarda bunun işaretleri vardır.
Bu yüzden de; madencilerin ve Zonguldak halkının “Özelleştirme ve rödovansa hayır!” deme kararlılığı ile Hükümetin ocakları “özelleştirme” ve “iş güvenceli, iş güvenliği önlemleri”ni uyguladığı “kadrolu çalışmayı” havzadan silme kararlılığı dikkate alındığında; bu karşıtlığın eninde sonunda işçilerle hükümeti karşı karşıya getirme ihtimalinin çok yükseldiğini söylemek yanılış olmaz. Bu da Zonguldak işçilerinin ve halkının, taleplerini savunmak için “emeğin başkenti”nin şanına yakışan bir mücadeleden başka seçeneğinin olmadığı anlamına gelmektedir.
Bu yüzden Zonguldak’ta gündem; bu mücadelenin Zonguldak’ın işçisiyle, her sınıftan emekçisiyle halkın nasıl birleştirilip, nasıl bir mücadele çizgisinde hareket edileceğidir!
Evrensel'i Takip Et