11 Kasım 2017 00:15

Gogol'un Palto'sundan

Gogol'un Palto'sundan

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Gogol’un Palto’su sabahtan akşama kadar bir büroda yazıları temize çekmekle uğraşan ve neredeyse yaşayan ölü durumundaki küçük bir memurun “Acıya yenik düşen sessiz haykırışı”nın hikayesidir. Memur, bin bir zorlukla aldığı paltosu çalındıktan sonra, kaybını bulmalarına yardım etsinler diye kapısını aşındırdığı karakol, emniyet ve “mühim adamlar”ın aşağılamalarından kalbi kırılarak ölür. Ne var ki paltonun hayaleti devlet bürokrasisinin peşini bırakmayacaktır. 

İlk giyildiğinde sahibinin bastırılmış bütün duygularını uyandıran, eğik boynunu dikleştiren kısa boylu, tıknaz memurun yeni paltosu, onun ölümünden sonra uzun boylu pala bıyıklı bir beden biçimine bürünerek önüne gelen bürokratın, zenginin paltosunu çalmaya kalkar. Ezilmiş ve aşağılanmışların, sıradan emekçilerin yaşamsal sorunlarını ironik bir üslupla dile getiren, bürokrasiyi tiye alan bu uzun öykü, Rus edebiyatında bir dönüm noktası olur. Dostoyevski sonraları “Hepimiz Gogol’un Paltosu’ndan çıktık” diyecektir.

Her zulme sessizce katlanan sıradan insanların hayalet kılığında bedenlenmiş acısıyla yoğrulan 19. yüzyıl Rus edebiyatı, ekim 1917’de kışlık sarayın kapısına dayanan yamalı paltoları lime lime işçilerin, diğer yoksulların en yakın yoldaşı olacaktır. Lenin’in “devrimin aynası” diyerek andığı Tolstoy’un heykeli devrim meydanlarını süsleyen ilk anıtlar arasına girecektir.

Devlet kıymetlilerinin, bürokratların, savaş komutanlarının hikayelerinden ibaret eski Rus edebiyatı Gogol’dan başlayarak sıradan insanın sorunlarına eğilmeye, gündelik hayatı estetik bir konu ve malzeme haline getirmeye başladığı andan itibaren Palto’nun hayaleti Komünist Manifesto’da Marx’ın bütün dünyada dolaştığını söylediği heyula ile buluşur. “İnsanlığın kendisinde yitirildiği bir sınıf” olarak proletarya sosyalizmin paltosunu giydiğinde “Sabah çalışan, öğleden sonra balık tutmaya giden, sonra resim yapan, kalan zamanda canı ne isterse onu eyleyen” bir insana dönüşmeye başlar; eğik boynu dikleşir, başı yerden kalkar. 

Bu dönüşüm ezilenlerin gerçeklikle ilişkisini de değiştirecektir. Gündelik hayatını boş inançlar, korkular, devlet tapınması eşliğinde düzenleyen, kendisiyle ilgili algısını çarlık sisteminin tuttuğu aynaya bakarak oluşturan milyonlar için artık “Bırakın beni, bana niye zulüm ediyorsunuz” diye serzenişte bulunan Gogol’un kahramanının sessiz çığlığı yeterli olmayacaktır. Kendi hayatıyla birlikte ruhunu, kalbini, zihnini de değiştireceği bir eşikte, ezik halinin gizlediği dönüştürücü potansiyeli de açığa çıkarmak isteyecektir. Gogol ile başlayan Rus gerçekçiliğinin sosyalist gerçekçiliğe doğru aşama kaydetmesi bundandır.

Ezilenler arasında bir fark gözetmeyen, gerçekliği o an olduğu gibi yansıtan natüralizmin de, sınıflar arasındaki çelişkiye ayna tutabilen ama bu çelişkinin evrileceği biçimi içermeyen sıradan gerçekçiliğin de kesmediği bir bilinç düzeyine devrimle birlikte geçen sınıf için, hayatın içindeki çelişkiyi yönetmenin, çözmenin sanatı sanatın başlıca konusu, içeriğidir artık.

Sosyalizmin sanatı Gogol’un bıraktığı yerden gelişir; artı emeğine, topraklarına el koyan sınıfların memurluğunu yapan mühim adamların eşiğini aşındırma dönemi de, bunun hikayesi de bitmiştir artık. Sıra paltolu adamın bu sınıfları ve bürokrasiyi alt etmeden hayatına devam edemeyeceğini anlatan hikayeye gelmiştir. 

Yeni hikaye bütün acıları yaşayanların birlikte ayağa kalkışının öyküsüdür. Ezik bir hayatı şiirsel ve şenlikli kılmaya muktedir işçi ve emekçilerin kurtuluş yürüyüşünün, giderek insanlaşmasının öyküsüdür. 

Dünyaya sosyalist devrimi kazandıran Rus işçi ve emekçilerinin eylemindeki büyük potansiyelden ürken dünya kapitalizminin ve bürokrasisinin sosyalist gerçekçiliğe yönelik bitmez tükenmez saldırısı işte bu öykünün yazılmasını engellemek içindir. Ama yazılmıştır, yazılmaktadır.  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa