‘Fetocu’ da ‘başkancı’ da aynı, neden?
Fotoğraf: Envato
Şahsıma bir soru yöneltildi.
Kayseri’de çalışan bir işçi tarafından.
Soruyu yönelten, Turkuaz Seramik işçisi.
Kendisini dindar olarak tanımlıyor.
Sorusu şöyle...
“Patronumuz, ‘dindar’ olduğunu ifade ediyor! Buradan kazandığı paranın zekâtını işçiye verse, 3000 TL alırız! İnanın o kadar çok kazanıyor ki; parayla oyun oynasa, ne bileyim mendil gibi kullansa yine de bitmez. Bu kadar parası var ama işçisine vermiyor. Neden parasını işçisiyle paylaşmıyor ?”
Öyle ya...
Firmanın kazancı azalmıyor artıyor. İhracat yaptığı ülke sayısı arta arta 60’ı buldu. Firma sürekli büyüyor.
Turkuaz Seramik işçisinin sorusu beni geçen yıla götürdü.
Geçen yıl nisan ayında yine Kayserili bir firmadan, Kumtel’den soru gelmişti.
O soru da şöyleydi...
“Firmamız 5 kıtada 89 ülkeye ihracat yapıyor. Bir dünya markası. Firmamızı bir dev haline getirmemize rağmen çalışma koşullarımız her geçen gün niye kötüleşiyor? Yemek mola saatimiz sürekli kısılarak neden doğru dürüst bir yemek yememize bile izin verilmiyor? Neden artık 10 saat çalışmamız sıradan bir vaka?Firmamız bir dünya markası haline gelirken biz neden iyice köleleşiyoruz”.
Bu soruya, 11 Nisan 2016 tarihinde...
“Afrika’ya serinlik işçi evine ateş!” başlığıyla bir yazı yazıp cevap vermiştik.
PATRON FARKLI SONUÇ AYNI!
İki fabrikadaki durumu yana yana koyunca akla şu soru akla geliyor: Patronları farklı sonuç neden aynı?
Cevap vermeden önce iki patrona dair bilinen bir bilgiyi hatırlatmak gerekir diye düşünüyorum.
Kumtel patronu geçen yıl, ‘FETÖ’ operasyonu kapsamında göz altına alınıp, tutuklandı. Ardından ‘etkin pişmanlıktan’ faydalanarak salıverildi.
Duruşmalarda, “Her neye bulaştıysak devletimiz ile barışmak istiyoruz. Üzgünüz, özür diliyoruz” dediler.
Bu nedenle kendilerine ‘FETÖCÜ’ demeyelim ama rahatlıkla ‘FETOCU’ diyebiliriz.
Zira şirketi Kumtel TUSKON üyesiydi.
TUSKON kimdi?
‘Fethullah Gülen Cemaati’ çevresindeki sermayedarların oluşturduğu iş adamları kuruluşu. İktidar dışındaki her kesim bunları, ‘FETOCULAR’ diye tanımlıyordu.
Peki ya Turkuaz Seramik hangi patronlar kulübünün üyesi?
Cevap: MÜSİAD.
Bunlara da ‘hocacı’ diyebiliriz. Zira MÜSİAD kuruluşunda merhum başbakan Necmettin Erbakan Hoca’nın çevresindeki bir oluşumdu. ‘HOCACILAR’ diye anılırlardı (Şimdi ise ‘başkancılar’.)
15 Temmuz darbe girişiminin ardından KHK ile kapatılmasına kadar TUSKON ile MÜSİAD
arasında rekabet vardı. Ticaret odalarında adayları bir birlerine karşı yarışıyordu.
Cemaatin bürokrasideki etkinliğini arkasına alan TUSKON üyelerinin hızla büyümesi MÜSİAD’ı rahatsız ediyordu.
Kumtel ve Turkuaz rekabet halindeki iki ayrı patron örgütündeydiler. Lakin işçi karşısında tutumları aynıydı.
İki şirket de büyüdükçe işçilerini ucuz köleye dönüştürüyordu.
İki şirketin de patronu dindardı. Lakin dindar olmaları onları işçi karşısında daha vicdanlı yapmıyordu.
Öyleyse açıklığa kavuşması gereken şey şu: İnancını, etnik kökeni, nerede örgütlü olduğunu ayırmaksızın bütün patronları aynılaştıran mekanizma ne?
KURAL BASİT!
İnancının ne olduğu...
Nereli olduğu...
İktidara yakın ya da uzak olup olmadığı...
Hiç fark etmesizin bütün patronları aynılaştıran işleyiş basit.
Ürettim artıkça ürünü satabilmek için ürünün ucuzlaması gerekir.
Turkuaz Seramik’i düşünün! 2004 yılında 460 bin ürün imal ederken şimdi yıllık 3 milyon ürün imalatı gerçekleştiriyor.
Yarım milyon olmayan üretimi 6’ya katladı. Artık 3 milyon ürün satmak zorunda.
Peki bu nasıl olacak?
Kalite, teknoloji bir yere kadar...
Rakip firmalar da aynı teknolojiyi kullanabilir, aynı kaliteyi yakalayabilir.
Aynı kaliteyi yakalayan firma ile üretimde kullanılan malzeme ile de rekabet edemezsiniz. Şöyle ki...
Örneğin lavabo üretiminde 100 liralık kil, porselen çamuru kullanıp buna 50 lira diyemezsiniz. Zarar edersiniz.
Teknoloji aynı, kalite aynı, malzeme aynı olunca geriye ucuzlatabileceğiniz bir tek şey kalıyor; işçi ücreti.
Patronlar önce ücreti ucuzlatır. Sonra da bir işçiye ücreti artırmadan çok ürettirmenin peşine düşer. Çünkü bu yöntemde bir ucuzlatma taktiğidir.
Örneğin bir işçiye 200 ürün yerine 300 ürün ürettirirseniz ve bunu da aynı paraya yaptırırsanız... Parça başına ücret ödemesini düşürmüş olursunuz.
İşçi başına üretimi yüzde 50 artırıp, ücreti sabit tuttuğunuz için, parça başına ücret ödemesini yüzde 35 azaltmış olursunuz.
Patron için ala bir yöntem! Bu yöntemle yeni işçi alımı yapmadan üretim artarken, işçilik de ucuzlar.
İşte patronlar da bunu yapıyor. Büyüdükçe emeği ucuzlatıyor.
Üretim artıkça, emek ucuzlar ama iş bununla sınırlı kalmaz. Aynı zamanda da (en az işçiyle en çok üretim taktiği nedeniyle) işçi sayısı da sürekli azalır.
İşte Turkuaz!
3 kıtada 60 ülkeye ihracat yapıyor. Yıllık 3 milyon ürün imalatıyla sektörde ilk üç firma arasında yer alıyor.
Bunca büyümesine rağmen işçi sayısı Kayseri’de iki sanayi bölgesinde bulunan iki üretim tesisinde sadece 900.
Üretim artıyor işçi sayısı ise azalıyor.
İşleyiş böyle işte işçi kardeşim!
Turkuaz Seramik, 116 milyon liralık üretimden net satışıyla...
2016 yılında en büyük ikinci 500 sanayi kuruluşu sıralamasında yer aldı.
Bu 116 milyondan birkaç milyon daha işçiye verse en fazla kârdan zarar eder!
‘YARADANDAN GELEN DEĞER’ KURALI KAPİTALİZMDE İŞLEMEZ
TURKUAZ Seramik’in reklam sloganları iddialı.
“İnsanın ve çevrenin ihtiyaçlarını çok iyi analiz ediyoruz.”
“Doğaya ve insana karşı sorumluluklarımızı biliyoruz.”
Ya işçinin ihtiyaçlarını analiz etme...
İşçiye değer verme...
İşte o yok.
Çünkü bu sistemde işçi, insan değil ‘işgücü’dür. Makinenin bir dişlisinden, herhangi bir parçasından farkı yoktur.
Patronun dindar olması...
İnancının ona...
“İnsan değerini insandan değil Yaradan’ından alır. Bu değerden ötürü insan sömürülemez. İnsanlar maddeten veya mânen köleleştirilemez” diye emretmesi de sonucu değiştirmez.
Seramik fabrikasında maruz kalınan tozun, öldürücü solunum yolu hastalığına (silikozis) yol açma ihtimalinin dikkate alınmaması gibi...
Hastalanırsanız bozulan bir parça gibi değiştirilirsiniz. Kapitalizmde işler böyle işler!
Lakin bu bir kader değil!
Tarih bize, işçiler birleştiğinde yani tek tek değil de sınıf gibi davrandığında...
Bu acımasız kurula karşı mücadele ettiğinde... Ucuz işçi olmaktan kurtulduğunu, çalışırken iş kazasına, meslek hastalıklarına kurban gitmeye son verdiğini gösterdi.
- Ezdirmemek ne kelime suyunu sıktılar 26 Aralık 2024 06:55
- Et ithalatı da sürer gıda pahalılığı da 08 Kasım 2024 11:17
- Türkiye BRICS’te de kapıda bekletiliyor, kapının ardı cennet değil ki! 24 Ekim 2024 13:08
- Bütçenin özeti: Hem yakacak hem kıracak 19 Ekim 2024 07:06
- Şimşek’in haraç şovu 16 Ekim 2024 04:57
- İTO Başkanı ‘şeytan’ taşlatıyor! 09 Ekim 2024 04:39
- Patronlardan 21. yüzyılda 19. yüzyıl talepleri: Bir adım ötesi zincire vurmak 28 Eylül 2024 06:47
- Erdoğan’ın ABD temasları: Mesaj mı yoksa yalvarış ve temenni mi? 26 Eylül 2024 06:27
- Fiyatlar artarken enflasyon düşüşünün yorumu: Kağıt üstünde düşüş, kemikte hissediş 04 Eylül 2024 05:53
- Vergi listesindeki 3 çeşit yüzsüzlük 29 Ağustos 2024 05:34
- Çin istilasına yol! 27 Ağustos 2024 05:10
- 12 şirket neden Varlık Fonu’na devredildi? 22 Ağustos 2024 04:55