İstanbul Kültür Sarayı’ndan Atatürk Kültür Merkezi’ne
Fotoğraf: Envato
Biliyorsunuz, sık yolculuk yapıyorum. En azından haftalık yazman gereken yazılarımı yazamayışımdan, hafta sonlarımın önemli bölümünü yolculuklarda ve kah eğitimler kah toplantılarda geçirdiğimi fark ediyorsunuz. Bu yolculukların önemli bir bölümü de farklı ülkelere oluyor. Özellikle rica edebileceğim arkadaşlarımın olduğu ülkelerde ve etkinliklerden kalan zaman el veriyorsa son on yıldır ilk isteğim o şehirde uygun senfoni orkestrası konseri olup olmadığını araştırmaları ve bilet almaları oluyor internet üzerinden başaramamışsam. Oysa önceki yıllarda bu istek böylesine yakıcı olmaz, denk düşerse keyifle bir konsere gider ama illa o şehirde bir konser olsun diye dört gözle beklemezdim.
Ne yazık ki on yıldır yaşadığım şehirde bir senfoni orkestrası konserini yeterli düzeyde ağırlayabilecek bir salon yok. İstanbul Şehir Orkestrası olduğu zamanlardan başlayarak babamla birlikte dinlemeye gittiğimiz konserler önceleri Şan Sineması’nda, ardından üniversitenin ilk yılından itibaren Atatürk Kültür Merkezi’nin o güzelim Büyük Salon’unda Cumartesi günlerimin en keyifli başlangıcı olmuştu. Mecburi hizmetimin bir bölümünde çalıştığım Konya’da da Cumartesi sabahları 6 otobüsüne atlar, Ankara’ya o güzelim binadaki Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konserlerine giderdim. Oysa şimdi ikisi de yok. İstanbul’da Devlet Senfoni Orkestrası konserleri 600-700 kişilik ve akustiği de yeterli olmayan salonlarda oluyor ne yazık ki. AKM Büyük Salonun balkonları da dahil hınca hınç dolu olduğunu ve 1300’ün üzerinde kapasitesi olduğunu düşününce son on yılda artan bunca nüfusuna rağmen klasik müzik dinleyicisinin zorla yarı yarıya azaltıldığını söyleyebiliriz. Üstelik bu keyfi yaşamak isteyenler de “elit” olmakla suçlanıyor. Elit sözcüğü de aynı entelektüel sözcüğü gibi suç kapsamında değerlendirilir oldu yıllardır. Müziği seçerek dinlemek suç, okumak suç oldu sözcüklere yüklenen anlamlar düşünüldüğünde.
Gerçi suç tanımı epeyce genişlemiş bir ülkede yaşıyoruz uzunca bir süredir. O iki sözcüğün suç olmasından dert yanmanın zamanı değil dediğinizi duyar gibiyim ama bunu da dert etmeden geçemeyeceğim. Elbette ezilenlerin, sömürülenlerin, sorgusuz sualsiz işinden edilenlerin avukatı olduğu için suçlanan avukatlar her gün gözaltına alınıp tutuklanırken, cezaevlerinde tutuklu avukat sayısı 600’ü geçmişken, Türkiye’nin kapatılmadan önceki en büyük avukat hareketi olan Çağdaş Hukukçular Derneği’nin başkanı sevgili avukatım Selçuk Kozağaçlı gözaltına alınıp günlerce Savcılığa çıkarılmadan bekletilirken üstelik daha birkaç yıl önce uçak basılıp içinden derdest edilmiş ve aylarca tutuklu kalmışken hem bu adaletsizliklere karşı duracağız hem de elit olmayı göze alacağız. Elit demişken, bu toprakların görüp gördüğü en seçkin, duyarlı, aydın insanlarından, insan hakları mücadelesinin en zarif savunucularından sevgili Osman Kavala’yı da uçaktan derdest etme davranışını unutmayalım. Onun sanata olan desteğine ve yaşamımızı zenginleştiren çabasına şükran duygumu da buradan paylaşarak.
Haberciliğin ve savunmanın suç kılındığı, gerçeğin kişi haklarına saldırı ve terörizm desteği olarak algılandığı daha doğrusu ciddi bir algı kayması yaşandığı bu dönemler geçecek. Yeter ki biz müziği seçerek dinleme hakkımızdan da vazgeçmeyelim.
- Çetelere bütçe 21 Kasım 2024 04:59
- Büyümeden annen sana, ölüm alacak 14 Kasım 2024 04:42
- Bu zamanda hekim olmak 07 Kasım 2024 04:43
- İnsan hakları mücadelesine devam 31 Ekim 2024 04:43
- Çeteler kol geziyor 24 Ekim 2024 04:43
- Kimi, niye aşağılıyoruz? 17 Ekim 2024 04:34
- Şiir yazmanın sorumluluğu 03 Ekim 2024 04:43
- Siyah çöp torbasına atılan insanlığımız 26 Eylül 2024 04:45
- Sistematik işkence 19 Eylül 2024 04:41
- Narin bir çocuk 12 Eylül 2024 04:43
- Savaş hesabı 05 Eylül 2024 05:26
- TTB Afetlerde Sağlık Hizmetleri Yönetimi Akademisi (ASHYA) 22 Ağustos 2024 04:42