MEB de YÖK de ne yaptığını bilmiyor
Fotoğraf: Envato
Gerek ortaöğretime geçiş gerekse yükseköğretime geçiş sınavlarının ne için yapıldığını, bununla neyi ölçmek istediğini ne MEB ne de YÖK-ÖSYM biliyor. Öğrenci veya adayların mevcut bilgi ve başarısını mı ölçecek (tanısal, diagnostik), yetenek-yatkınlık veya ilgisini mi ölçecek (kestirimsel, prognostik) yoksa eleyici bir şekilde sıralama mı yapacak (selektif)… neyi ölçmek istedikleri konusunda MEB ile YÖK arasında farklılık bulunuyor; belki de büyük bir kafa karışıklığı yaşıyorlar, dahası belki bunların farkında bile, bilincinde bile değiller.
MEB başarıya dayalı, daha çok tanısal (diagnostik) bir sınav ve yerleştirme öngörüyor (Mahalli olanda da okul notlarını dikkate alacaklarını belirtiyor).
YÖK ise açıklamasında sınav şekli ve gerekçe olarak daha çok uygunluk-yatkınlık (kestirimsel, prognostik) yani “yetenek” ölçümü yaptıklarını iddia ediyor: “MEB’in orta öğretime geçiş için yeterli kabul ettiği bütün derslerin kazanımlarının ve bu kazanımlara dair öğrenci başarısının bir daha sorgulanması yerine; temel yeterliliklerin genel çerçevesi ve kazanımları değerlendirilecektir.”
MEB “başarıya” yani çabaya dayalı bilgi beceri ölçümünü tercih ediyorsa, bu durumda tanısal olanın salt akademik (zihni) başarıya indirgenmeden kişi-moral ve sosyal başarıları da ölçmesi gerekiyor ki, mevcut tanısal sınavlarda da akademik başarı dışında ortada ölçülen bir şey bulunmuyor.
Kaldı ki bölgesel veya mahalli okul yerleştirmesi başarıyı da esas almayacak, “mahalli” esas alacak. Bunun gerekçeleri nelerdir? Mahalli yerleştirme iyi ise tekrar bir eleme sınavına ne ihtiyaç var? Hiçbiri açık değil.
YÖK’ün ise “yeterlilikleri” (“Türkçe” ve “Temel matematik”i böyle sayıyor) esas aldığı açık olmadığı gibi “Türk dili ve edebiyatı- sosyal bilimler-1 (tarih-1, coğrafya-1)”, “matematik”, “sosyal bilimler-2 (tarih-2, coğrafya-2, felsefe grubu, din kültürü ve ahlak bilgisi)”, “fen bilimleri (fizik, kimya, biyoloji)” sınavları da diagnostik (tanısal) bulunuyor, kaldı ki son açıklaması ile Türkçeye 20 sosyal bilimler sorusu ve temel matematiğe 20 fen bilimleri sorusu da eklendi.
Yani gerekçesi ile yaptıkları birbirini tutmuyor.
Pratikte ise MEB de YÖK-ÖSYM de en yapılmaması gereken üçüncüsünü (ayırıcı, eleyici, selektif olanı) yapıyor; ÖSYS adından da anlaşılacağı üzere “seçme yerleştirme”, ayırma eleme sistemine dönüşüyor.
YÖK Hâlâ Tek Aşamaya Düşürdüğü Sınavı Çift Aşamalı Sanıyor
YÖK-ÖSYM o kadar bilinçsiz ki artık tek aşamaya düşürdüğü sınavı da sanki iki aşamalı sanıyor. İki kez Türkçe iki kez matematik yapmaya kalkıyor. Hiç işi karıştırmadan Türkçe ve Türk dili, matematik, sosyal bilimler ve fen bilimleri şeklinde dört sınav ve her birinin uygun ağırlıklarda katkısının olduğu sözel, sayısal ve eşit puan daha uygun olur (Öngörüden önce de tanı-teşhis yani mevcut bilgi, başarı, kavrayış ölçülmeli).
YÖK ve MEB Sınav ve Yerleştirmede “Geçerlilik”, “Güvenilirlik”, “Objektiflik” Ölçütlerini Karşılayamıyor
Sınav ve yerleştirmelerde aranan üç ana ölçüt objektiflik, güvenilirlik ve geçerlilik olarak sayılmaktadır.
Türkiye’de bir yandan sınav güvenliği ve objektiflik konusunda sıkıntılar yaşanmakta, diğer yandan güvensizlik algı ve duygularımız objektifliğe dikkat edilen sınavlara yönelik bile kuşkularımızı artırmaktadır. Yani güven yoksa objektiflik de çok büyük bir anlam ifade etmemektedir. O halde “güven”i de ekleyerek ölçütleri 1) Güvenme, 2) Objektiflik, 3) Güvenilirlik, 4) Geçerlilik olarak sayabiliriz. Ancak bu ölçütlerin iyileştirilebilmesi için işleyiş diğer baştan gelmektedir: 4) Geçerli ise 3) Güvenilirlik, 2) Geçerli ve güvenilir ise objektiflik, 3) Geçerli, güvenilir, objektif ise güven sağlanabilmektedir (Her ne kadar güvenilirlik bazen geçerliliğin önüne koyulsa da geçerli olmayan bir sınavın zaten güvenilirliğinden söz edilemez).
MEB’in de YÖK’ün de sisteminde daha en başta seçtikleri yol yöntemin “geçerlilik” sorunu bulunuyor. Dolayısıyla güvenilirlik ve objektiflik de sorunlu bulunuyor.
Kaldı ki tüm sınavlar için bu ilkeler hiç de kolay bulunmuyor, pek çok kritik yapılıyor (Örneğin okul sınavları aslında çoğu kez basit bir sıralama iken, bu sıralama da okul, öğretmen, öğrenci, ders, koşullar, hatta cinsiyete göre değişkenlik gösterirken sanki oransal bir nicelik gibi değerlendiriliyor).
İnsani olarak en başta eşit olanakları ve adaleti dikkate almak gerekiyor ki sınavları bile beceremeyen bir sistemde bunlara bakan pek bulunmuyor.
Benim kanaatim, işi hiç yokuşa sürmeden, herkesin istediği okul-üniversite ve programa kayıt olabilmesi, gerekirse birinci sınıfın baraj haline getirilmesidir.
- İsrail ve Suriye örneğinde bilimin ve bilimsel eğitimin anlamı ve önemi üzerine 13 Aralık 2024 04:40
- MEB açık öğretim okulları istatistiklerinde bir gariplik mi var? 29 Kasım 2024 04:15
- AKP'nin eğitim ve bütçeleme anlayışı: Lime lime ayrıştırmanın, imam hatipleştirmenin, metalaştırmanın, peşkeş çekmenin binbir türü 15 Kasım 2024 04:43
- Cumhuriyetin 101. yılında rüya, yurttaşlık ve ana dillerinde eğitim meselesi 01 Kasım 2024 04:26
- Üniversite nedir? Araştırma ve bilgi nedir? Kariyer yapmaktan/ uzmanlık bilgisinden farkı nedir? 18 Ekim 2024 04:42
- Akademinin yeri ve değeri: 207 üniversite bir 'muhabir Rüya' eder mi? 11 Ekim 2024 04:43
- MEB istatistiklerinin gör dediği açlık, dayatma ve niteliksizlik 04 Ekim 2024 04:50
- Türk Psikologlar Derneğinin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeline dair görüşü: Eğitim değil eğitimi ihlal modeli 27 Eylül 2024 04:42
- AKP ve MEB’in büyük mahareti: Bağnazlığı ve emek sömürüsünü sürdürmeye diplomalı çözüm 20 Eylül 2024 04:15
- Aileler çocuklarını MEB’den kurtarmaya çalışıyor: MEB eğitime, çocuklara, topluma zararlı hale mi geldi? 13 Eylül 2024 04:42
- Eğitimin sorunlarından öğretmenler ve müdür yardımcıları da mağdur 06 Eylül 2024 04:41
- Atamaların değeri değersizleştirilmesi üzerine 30 Ağustos 2024 04:44