Selvi’nin hangi Zarrab yazısına inanalım?
Fotoğraf: Envato
Dolandırıcılık, bankacılık sahtekarlığı ve kara para aklama suçlamalarıyla hakkında ABD’de iddianame düzenlenen Reza Zarrab, aylardır Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin merkezinde duruyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan danışmanlarına ve Hükümet yetkililerinden iktidar medyasına kadar uzanan kesim, Türkiye’nin “milli” meseleleri arasına Zarrab davasını da soktu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün partisinin grup toplantısında, “Meseleye sadece parti meselesi olarak bakanlar AK Parti’yi de Türkiye’yi de anlamıyor demektir. Kendi çıkarları için partimize ve bize yüklenenlere milletimizin itibar etmemesinin nedeni budur. 17 Aralık’ta en büyük tuzaklardan biri kuruldu. Bu başarısız olunca aynısını ABD’de kurdular” dedi.
Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ da önceki gün Bakanlar Kurulu sonrası gazetecilerin sorularını yanıtlarken, Reza Zarrab davasına ilişkin sorulan bir soruya, “17-25 Aralık sürecinde FETÖ’nün başaramadığı darbe teşebbüsünün ABD yargısı eli ile tekrarlanmasından başka bir şey değildir. Olmayan belgeler üzerinden ellerinde varmış gibi yargılama yapıyorlar. Bu dava çok net olarak söylüyoruz. Bu dava siyasidir, hukuki dayanaktan yoksundur ve Türkiye’ye karşı bir kumpas davasıdır” yanıtını vermişti.
Bozdağ’ın bu sözleri söylediği önceki gün Abdulkadir Selvi ile Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İlnur Çevik’in de aynı minvaldeki yazılarını okuduk.
İlnur Çevik Yeni Birlik gazetesindeki köşe yazısında, “Bu işlerin buraya varacağını daha Rıza Sarraf kuzu kuzu Amerika’ya gidip kendini FETÖ’cü ABD savcılarına yakalattığı zaman anlamalıydık…” derken, Abdulkadir Selvi de Hürriyet’teki köşesinde şöyle yazdı: “ABD, 2007 yılından bu yana Zarrab adını koyup, Türkiye’den birçok siyasi ve bürokratın nefes alışını dahi takip etmiş. Söz konusu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olduğu durumlarda ise Alman istihbaratının da devrede olduğu anlaşılıyor. FETÖ-ABD-Almanya üçgeni. Peki 15 Temmuz’da da aynı fotoğraf karşımıza çıkmıyor mu?”
Selvi “Türkiye ne yapacak?” diye sorduktan sonra da yazısına şöyle devam ediyor:
“Türkiye’nin önünde iki yol görünüyor.
İran’ın Zarrab ve Zencani’yi yargılayıp, faturayı eski yönetime keserek elini yıkamasına benzer bir yolu tercih etmedik. Ancak Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın da savunduğu gibi, olayı ambargoyu delen bir iş adamı ve onun etrafında dönen bir para ve altın trafiği olarak görüp, seviyesini düşürebiliriz.
Ya da diplomaside ‘kol bükme’ olarak isimlendirilen önemli bir kozu karşısına koyup, Zarrab dosyasının rafa kalkmasını sağlayabiliriz.
Zarrab bu olayda nokta değil sadece bir virgül. Zarrab üzerinden Erdoğan’a operasyon çekiliyor.”
Aynı Abdulkadir Selvi, iki yıl önce de şunları yazmıştı:
“Tabi AK Parti açısından dakika bir gol bir. 7 Haziran seçim kampanyasının Rıza Sarraf üzerinden yürütüldüğü unutulmuşçasına Cumhurbaşkanı’nın katıldığı törende AK Parti’nin iki Bakanı Rıza Sarraf’a ödül verdi. Tek eksiğimiz Rıza Sarraf’ın ödül almamasıydı. Böylece o da tamamlanmış oldu. Rıza Sarraf bir simge oldu. Doğru ya da yanlış, yolsuzluğun simgesi oldu. Toplum onu öyle gördü. AK Parti’nin oylarının düşmesinin bir nedeni Rıza Sarraf’tı. Seçim sonuçları Rıza Sarraf ve 4 bakanın AK Parti’ye verdiği zararı ortaya koydu. Bu konuda AK Parti’nin kendi tabanına Türk milletine çok samimi bir özür borcu var. Oysa tam tersi yapılıyor. Milletle dalga geçilir gibi Rıza Sarraf’a plaket veriliyor. Başbakan’ın bu durumdan ne kadar üzüldüğünü tahmin edebiliyorum. Hani seçimlerde verilen mesaj alınmıştı. Mesaj böyle mi alındı? Oldu olacak Rıza Sarraf’ın heykelini dikin, 4 bakanı da seçim afişi yapın olsun bitsin bu iş.” ( Yeni Şafak, 24 Haz 2015)
İki yazının da iktidarın çıkarını gözeterek, ona öneride bulunma üzerine kurulduğu açık. Ama iki yıl önceki yazının “AK Parti’nin kendi tabanına Türk milletine çok samimi bir özür borcu var” vurgusu içeren önemli bir farkı olduğu da açık. Tam da bu nedenle “Selvi’nin hangi Zarrab yazısına inanalım?” diye sorma hakkımız var. Ama onun bu soru karşısında, “Amaaan, çok umurumdaydı sanki” diye düşünmesi de muhtemel.
Yazıyı bağlamadan önce ABD’nin Zarrab davasını, Erdoğan ve AKP iktidarı ile ilişkileri bakımından kullanmak istemesinin şaşırtıcı olmayacağını ve 17-25 Aralık tapelerinin de dinleneceği 27 Kasım’daki duruşmanın 4 Aralık’a ertelenmesinin de iki devlet arasında süren pazarlıklar bağlamında bir anlamı olabileceğini belirtelim.
Ancak tüm bunlar, ‘Peki Zarrab gerçeği nedir ve Erdoğan ile AKP Hükümeti neden bu konuda bu kadar endişeli?” sorularının yanıtını Türkiye’de yaşayan herkesin bilme hakkı olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor.
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00