‘Yerli-Milli’ İşbirlikçilik..!

Çok mu çok “yerli-milli”yiz! Paçalarımızdan yerlilikle millilik akıyor!

F-35 yapacağız -fazla milliyiz, Amerikalılarla birlikte yapmaya girişiyoruz. Önceden buna işbirlikçilik deniyordu: Amerikan işbirlikçiliği. Ekonomide bağımlılık, işbirliği halinde iş yapmaya, işbirlikçiliğe götürmüştü.Şimdi ne oldu da bunun adı “yerli-milli silah sanayi”yi geliştirmek oldu?

Eskiden teknoloji transferi, know-how, patent hakkı vb. yollarla Koç örneğin, TOFAŞ’ı İtalyan FİAT’la, Ford-Otosan’ı Amerikan Ford’la ortak yatırım olarak yapmış, işbirlikçi sıfatını hakkıyla almış kullanmaktaydı. Bu ekonomik “ortaklık”ın, yabancı sermaye ile “ortak” ya da işbirliği halinde yatırımcılık yeni-sömürgeciliğin bir görünüşüydü. Görünüşte bir siyasal bağımsızlık, ama ekonomik, mali, ticari bağımlılık. Borsanın eskiden 2/3’ü yabancı sermayenin kontrolündeydi. Şimdi 3/4’ü. Yabancı sermayenin ekonomi üzerindeki etkinlik ve kontrolü artınca yerlileşip millileşiyor muyuz yani? Ya da millileşme, ihaleleri yabancı sermaye alınca mı oluyor? Örneğin “Aman ne iyi ettiler de ihaleyi aldılar, bu Türkiye ekonomisinin gücünü gösteriyor” denip göbek atılan güneş enerjisi ihalesini Alman Siemens aldığında “ohh” denip bir nefes alınmıştı ya! O, işbirlikçiliğin “ohh”u muydu, millilik ve milliciliğin mi?

Gelelim siyasete. Siyasette de hemen tıpkı ekonomide olduğu gibi! Şu ya da bu büyük emperyalist devletle birlikte iş tutunca, onlar bizle lütfen iş tutmayı kabullendikleri için hem güçlü ve etkili büyük devlet hem de milli mi oluyoruz? Yoksa bu, pek bilinen ve tarihte örneği pek bol olan, adına işbirlikçilik denilmiş gayrimilliliğin göstergesi midir?

Örnek. Amerikan emperyalizmi, biliniyor, Suriye’de günümüzde AKP tarafından yönetilen Türkiye burjuvazisi ile değil PYD-YPG ile işbirliğine gitti. Başında Erdoğan’la Türkiye burjuvazisinin “Onunla değil bizimle işbirliği yapın” içerikli tüm itirazlarına karşın 4 bin TIR’lık bir kargoya vardığı söylenen mühimmatla SGD ya da YPG’yi silahlandırdı. “Havuz medyası”nda çarşaf çarşaf Türkiye’nin güneyinde “terör koridoru” oluşturma peşindeki ABD aleyhine karşı propaganda yapıldı, yapılıyor. AKP-Erdoğan yönetimi, bir yandan “nanik” yaptığı ABD’yi ikna etme hamlesi anlamına da gelerek, Ortadoğu siyasetinde Rusya’ya yakınlaşmaya yöneldi. Rusya ve İran’la birlikte Suriye’de “ortaklık” ya da işbirliğini öngören Astana Süreci’ni başlattı. En son Soçi’de -bazıları Erdoğan’ın hiç hoşuna gitmese, örneğin U-dönüşüyle “zalim Esed”in yeniden “kardeşim Esad”a dönüşmesini ilgilendiren bazıları için “siyasettir, açık kapı bırakılır” dense de-, “milli” kararlar alındı.

Erdoğan “yeni terör oluşumlarını engellemek için bu hamleleri yapmak zorundayız. Gözümüzün içine bakıla bakıla Suriye ve Irak sınırı boyunca terör koridoru oluşturulurken bekleyemeyiz” diye açıkladı. Amerika ile işbirliği halinde yapılamayan Rusya ile işbirliği halinde yapılacaktı. Paçalarından “antiemperyalizm” akan Perinçek, zaten Amerikan emperyalizmine karşı Rus emperyalizmiyle işbirliğini önerip, cesaretlendirmek üzere Erdoğan’a en az Bahçeli kadar destek vermekteydi. Kritik nokta, ille bir işbirliğinin şart oluşuydu: Adı yerliye, milliye çıkarılacak, hatta yetmeyince Atatürk’ten takviye alınmaya çalışılacaktı. Ancak işbirlikçilik olmazsa olmuyordu.

Tabii ki işbirlikçiliğin sıkıntıları vardı. “Her iş gönüllerin istediği gibi yürümüyor” diyen Erdoğan, sıkıntıyı şöyle dile getiriyordu: “Bu durumda da işin oluruna bakıyoruz. Soçi zirvesi, bölgenin geleceğini mümkün olan en adil şartlarda oluşturma çabasının bir ürünüdür.” Nedir “işin oluru”? Pazarlıktır. Kiminle? Burada, Rus emperyalizmiyle. “İşin oluru”nu ancak tüccar hesabıyla kotarmak olanaklıdır. Bir verir, iki alırsın ya da tersi. Ama özü şudur ki, “milli çıkarlar” denen şey üzerinde hesap yapar, taviz alır verirsin! Bunu milliciler de yapar. İş birlikçininkini ayırt eden kaz gelecek yerden tavuk esirgememektir!

Örnek mi? Açın pazar günkü Star’ı. “Kırmızı Hattan Yeni Sayfa” başlığı ve “Türkiye düşmanlarını çıldırtan fotoğraf” spotuyla verilen Trump’un Erdoğan’a telefonu haberine bakın. Orada Türkiye yoktur! Zırnık bir milli değer yoktur! “Stratejik Ortağız” diye sevinç çığlığı vardır!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çayırhan’da çakal sofrası

Çayırhan’da çakal sofrası

AKP iktidarının özelleştirmek istediği Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesinin ‘adrese teslim’ ihalesi bugün gerçekleştirilecek. İşçiler ve kamuoyu özelleştirmeye karşı çıkarken, adrese teslim ihaleye sicili kabarık patronların katılması bekleniyor. Çayırhan’ı yutacak sofrada IC İçtaş, Cengiz, Kolin, Limak, Alagöz, Ciner, Yıldızlar SSS var. Ödenmeyen işçi ücretleri madenin satış fiyatından fazla!

317.36 milyon TL: Yunus Emre Termik Enerji Santralinin son 3 ayda ürettiği elektriğin değeri

204.9 milyon TL: Aynı dönemde 1000 işçinin ortalama ücretlerden patrona 'maliyeti'

0 TL: Şirket 2021, 2022 ve 2023 yıllarında hiç vergi ödemedi

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et